Beyin ayarlarınızla oynuyorlar
Bugünkü başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, eğitimini İngiltere ve ABD’de yapmış Etiyopyalı solcu bir ateist. Ondan önce yani domuz gribi domuzluğunun havada uçuştuğu günlerde DSÖ’nün başında, eğitimini Harvard Üniversitesinde yapmış Hong Konglu Margaret FC Chan vardı. Aşı olmayacağını söylediği için görev süresi uzatılmadı.
Nasreddin Hoca hazretleri o meşhur fıkrasında “parayı veren düdüğü çalar” derdi. Bir de “sahibinin sesi” derler ya işte bu iki hikmetli cümle DSÖ’nün şahsında şeytanî müesseselerde kâmilen tezahür ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün Çin virüsü günlerinde çevirdiği dalavereler ne yazık ki, Bill Gates Vakfı’nın şeytanlıkları kadar gündem olmuyor. Oysa DSÖ’nün ardında, Bill Gates Vakfı var. Bill Gates Vakfı’nın ardında ise kısaca “küreselciler” diye tarif edilen; milletleri sömürmek, ahlâkî değerleri tahrip, aile düzenini dağıtma, kısırlaştırma, sürekli hastalık hâlini dayatma gibi pek çok aşağılık fiilin fikir sahibi ve finansörü çoğu Yahudi kökenli baronlar var.
DSÖ: Tavistock'un Maşası
Bunların gayriinsani fiilleri, bu günlerde adı hemen hiç zikredilmeyen Tavistock Enstitüsü’nde şekillendirilir. 1920’lerde Londra’da kurulan Tavistock’u bir gün Inşaallah ayrıca ele alacağız. Isminin çok özel bir mânâsı yok. Sadece Tavistock meydanında kurulduğu için bu adla anılır.
Londra’nın dışında başka ülkelerde de konuşlu Tavistock, özetle insan davranışları ve düşüncelerini inceleyip, yönlendirme çalışmaları yapan gizli bir kuruluş.
Tavistock’un kurucuları Yahudi’ydi ve başrolde Yahudi Freud’ın kızı vardı. Bir başka Alman Yahudi’si olan Kurt Zadek Lewin buranın başkanlığını yürüttü. Sonra ABD’ye geçti ve CIA’e dönüştürülecek olan Office of Strategic Service (OSS)’i kurdu.
Ingiliz ve Amerikan istihbaratlarının beyin yıkama teknikleri burada geliştirildi. Daha sonra bu usuller tüm insanlık için uygulamaya konuldu. Modadan müziğe, eğitimden ziraata, siyasetten sağlığa her alana sirayet ettiler. Işin içinde Ingiliz ve Amerikan istihbarat örgütlerinin tamamı var ve NATO, Pentagon, Sussex Üniversitesi, Rockefeller Vakfı, DSÖ, Bill Melinda Gates Vakfı, Massachetts Enstitüsü, Stanford Enstitüsü, Hudson Enstitüsü, Heritage Vakfı, CSIS, RAND gibi pek çok kuruluş da dâhil oldu.
Işleri güçleri algıları yönetmek ve insanları arzu ettikleri sapkınlıklara, ideolojilere yönlendirmek. Özetle insanlığı kontrol etmek… Vitrinde DSÖ ve Bill Gates Vakfı olduğuna bakmayınız, resmi adı “kovid19” olsa da gerçekte “Çin Virüsü” olan bu sözde salgının ardında da bu kurum var. Bu sürecin asıl amacı; insanların algılarıyla oynamak, devletlerin, şirketlerin ve şahısların birikimlerini hortumlamak.
Hiçbir ölümcül etkisi olmayan Çin virüsünün bir laboratuvar ürünü olduğunu inkâr edenleri ‘cahil’, ‘beyin ayarları oynanmışlar’ ve ‘bu iblislerin adamları’ şeklinde üçe ayırmak gerekiyor. Ne yazık ki, toplumda üçünden de bol miktarda mevcut. En çok da diplomalılarda… Zira halkın basireti onlarda yok.
Bugün yaşadığımız bu hapis süreci, bu merkezlerde planlanmış bir oyun. Bir yandan devletlerin, şirketlerin ve şahısların birikimleri hortumlanırken, diğer yandan açık hava hapishanesine çevrilen dünyada kitle deneyi yapıyorlar. Öldürmeyen Çin virüsünü, kitle kâtili gibi takdim ediyorlar. Çin virüsüne yakalandığını iddia ettikleri kişilerde, savunma sistemi baskılayıcılar kullanarak iflaslarını hızlandırıyorlar. Oksijende tutmak yerine ‘nefes alamıyor’ diyerek kişileri sun’i solunuma yani entübe cihazlarına bağlayarak bir nev’i ölüme götürüyorlar. Maskeleri dayatıp, insanlara sürekli karbondioksit solutarak sıhhatlerinin bozulmasını sağlıyorlar.
Rockefeller'in Kulları
Mâlum, dünyanın merkezi 18. asırda Istanbul’dan Avrupa’ya geçmişti. 20. asırda ise ABD’ye taşıdılar. Tek dünya devletine giden sürecin bir nev’i mukaddimî olarak kurulan BM, neredeyse bir devlet gibi teşkilatlandırıldı. Bir ülkenin bakanlıklarına tekabül edecek alt kuruluşlar teşekkül ettirildi. Bunlardan biri de Dünya Sağlık Bakanlığı denilebilecek olan DSÖ idi.
19-22 Temmuz 1946’de New York’ta Uluslararası Sağlık Konferansı düzenlendi. FAO, ILO, UNESCO, OIHP, PAHO, Kızılhaç, Işçi Sendikaları Federasyonu ve Rockefeller Vakfı’nın temsilcileri DSÖ’nün anayasa sayılabilecek mevzuatını tespit ettiler.
Gördüğünüz gibi her taşın altından çıkan Rockefeller Vakfı, bu şeytanî kurumun temelinin atılmasında da karşımıza çıkıyor. Bu gün tam 193 ülke onun ağzından çıkan emirlerle hareket ediyor.
DSÖ’nün başına Hristiyanlıktaki teslis inanışının aksine Allah’ın birliğini savunan Hıristiyanî üniteryan mezhebine mensup bir Kanadalı olan Dr. George Brock Chisholm’u getirdiler. DSÖ’nün metinlerini yazan 16 kişiden biriydi o. Yale Üniversitesinde eğitim görmüştü. 1. Cihan harbine katılmış eski bir asker olan Dr. George, dünyanın hızlı nüfus artışından endişe eden sapkınlardandı. Sadece kadim tıbba değil, aynı zamanda din ve kültürlerin tıbbî yaklaşımlarına da itiraz ediyor ve “hurafe” olarak nitelendiriyordu. Hatta bunların, akıl sağlığı bozukluğu, bakteri ve virüsler kadar tehlikeli olduğunu savunuyordu. Yani tam da Rockefeller’in aradığı kişiydi.
Bugünkü başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, eğitimini Ingiltere ve ABD’de yapmış Etiyopyalı solcu bir ateist.
Ondan önce yani domuz gribi domuzluğunun havada uçuştuğu günlerde DSÖ’nün başında, eğitimini Harvard Üniversitesinde yapmış Hong Konglu Margaret FC Chan vardı. Aşı olmayacağını söylediği için görev süresi uzatılmadı.
DSÖ Başkanı Lee Jong-Wook da eğitimini Hawaii Üniversitesinde yapmış bir Güney Koreli’ydi. En önemlisi de “Küresel Aşılar ve Aşılar Programı”nın tam göbeğindeki isimlerden biriydi. Aşı savunuculuğu yüzünden, Time dergisi onu dünyanın en etkili 100 kişisinden biri ilan etti.
Sosyalist Enternasyonal üyesi, Norveçli Gro Harlem Brundtland’da DSÖ’de başkanlık yapanlardandı. Bu sözde solcunun en mühim özelliği ise kapitalist Pepsi’de çalışıyor olmasıydı. Erken evlilik ve çok çocuğa karşıydı.
Bu kez de bir Japon olan Hiroshi Nakajima başkan yapıldı. Tıp eğitimine Japonya’da başlamış, Paris’te devam etmişti. Roche ilaç firmasının Japonya şirketinde çalışıyordu. O da meşhur bir aşı propagandistiydi. “Aşılanmamış çocuk kalmamalı” diyordu. Bu sayede ikinci kez kaptı DSÖ Başkanlığını.
Aşı aşığı Japon’dan önce koltukta Danimarkalı Halfdan Theodor Mahler oturmaktaydı. O da Rockefeller’in kullarından biriydi. Bu sayede ikinci kez DSÖ başkanlığı koltuğunu kaptı. Margaret Chan’in domuz gribi aşısı konusundaki itirafı gibi, o da 1980’lerde AIDS salgını sırasında, DSÖ’nün hastalığın yayılmasına göz yumduğunu itiraf etti ve bu yüzden gözden düştü. Ardından Kürtaj yanlısı ve nüfusun azaltılması için bir asırdır çalışan ‘Uluslararası Planlı Ebeveynlik Federasyonu’nun başına geçirildi.
Brezilyalı Marcolino Gomes Candau ise ilk başkandan sonra koltuğa oturan isim olmuştu. O da, Amerikan Johns Hopkins Üniversitesi’nde eğitim görmüştü. Verilen emirleri harfiyen yerine getirdiği için ikinci kez koltuğa oturtuldu.
Bill Gates ile İş Tutanlara Dair Takdir Sizin
Görüleceği üzere, tıpkı BM’de olduğu gibi DSÖ’nün başına da bugüne kadar hiçbir Müslüman geçirilmemiş. Zira devşirseler de bu dünya düzeninde Müslümanlara asla güvenmezler. Şayet bu sistem devam edecek olursa ve hasbelkader DSÖ veya bir başka örgütün başına, adı Müslüman biri gelirse onun kripto olup olmadığına bakmak gerekiyor.
Bugünkü düzende DSÖ’den medet umanların, emirlerini yerine getirenlerin, ciddiye alanların, paye verenlerin ve şüphelenmeyenlerin aklına şaşmak gerek. Zira o kişilere sorun, muhtemelen daha önce hiç Tavistock’un adını duymamışlardır. Duysalar da ne yaptığını bilmezler.
Şimdi diyebilirsiniz ki, DSÖ’nün bütçesine en büyük katkıyı ABD yapıyordu. Bugüne kadar olduğu gibi yine ABD’nin düdüğünü çalması gerekmez miydi?
- Biz de deriz ki, hangi ABD’nin? Rockefeller’in, CIA’in ABD’sinin mi, yoksa Trump’ın ABD’sinin mi? Orda kâğıt üzerinde bir ABD var doğru. Lakin fiiliyatta pek çok ABD var ve onlardan biri şimdi Amerika’yı Çin’e taşımakla meşgul.
Bundan sonra davul Çin’de, tokmak baronlarda olacak. Bill Gates psikopatına da vitrin borazanlığı düşecek. Bill Gates ile iş tutan Tarım ve Dış işleri Bakanlıklarını bu gerçeklerin neresinde konumlandırmak gerektiği ise size kalmıştır.