Batı aklıyla düşünen siyasetname yazamaz

Siyasetnamelerin dili ve üslubu bugün bize basit görünebilir. Bu da geleneğin günümüz şartlarına göre ihya edilmesini gerektirir. Her siyasetname yazıldığı dönemin eseridir. Kendi pratiğinden üretilir. “Bugün bizim tekliflerimiz ne olmalı” sorusu üzerine kafa yormalıyız. Ama önce düşüncemizi özgürleştirmeli, Batı’nın zihin kölesi olmaktan kurtulmalıyız. Bu özgürleşme olmadığı müddetçe, kendi mecramızda yol almadıkça geleneğin ihyası mümkün değil.
Siyasetnamelerin dili ve üslubu bugün bize basit görünebilir. Bu da geleneğin günümüz şartlarına göre ihya edilmesini gerektirir. Her siyasetname yazıldığı dönemin eseridir. Kendi pratiğinden üretilir. “Bugün bizim tekliflerimiz ne olmalı” sorusu üzerine kafa yormalıyız. Ama önce düşüncemizi özgürleştirmeli, Batı’nın zihin kölesi olmaktan kurtulmalıyız. Bu özgürleşme olmadığı müddetçe, kendi mecramızda yol almadıkça geleneğin ihyası mümkün değil.

Yayın dünyasında uzun soluklu iz bırakan ve birbirinden değerli çalışmalara imza atan Yüksel Kanar Beyefendi ile Üsküdar’da hemşehrileri tarafından işletilen nezih bir kitap kafede buluştuk. Kaliteli bir mülakat, biraz da mekan tercihindeki isabet ile doğru orantılıdır. İyi insanların, iyi sunumlar eşliğinde yöresel lezzetler sunduğu; en mühimi, kitabın el üstünde tutulduğu bir vasatta mülakat da, sohbet de pek keyifli oldu. Yayınlanmış son kitabı “İktidar ve Adalet, İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler” bağlamında Yüksel Kanar ile siyaset teorisi ve siyasetname geleneği üzerine konuştuk. Buyurunuz...

Öncelikle siyasetname ve siyasetname kültürüne olan ilginizi öğrenelim. Neden böyle bir konuda çalışma arzusu hissettiniz?

Yüksel Kanar
Yüksel Kanar

Ben felsefe okudum. Felsefede aynı zamanda devlet felsefesi kısmı da var. İslam dünyasında siyasetle ilgili birçok alan ve bu alanda verilmiş birçok eserin olduğunu biliyoruz.

Fakat maalesef Türk okuyucusu ya da üniversitelerimizde daha ziyade batı felsefesi ve batılı siyaset düşünürleri okutulur. İlginç bir şekilde mesela Machiavelli’yi, Thomas Hobbes’u, Rousseau’yu herkes bilir.

Eflatun’un devlet görüşünden hemen herkes haberdardır ama İslam dünyasında siyasetle ilgili yazılmış üç tane eser yahut düşünür söyleyin desek, belki bir tek Farabi akla gelir. Hadi buna Nizamülmülk’ün siyasetnamesini de ekleyelim. Fakat ötesi yoktur.

Siyasetname Geleneğinde 250 Kitap Var

Bu ülkenin çocukları maalesef kendi siyaset düşüncesini bilmez ve fakültelerde okutulmaz. Bu durum dikkatimi çekmişti. Fıkıh, kelam, felsefe alanlarında siyasete dair bahisler barındıran kitaplar söz konusu. Fakat siyasetnameler başlı başına bir alan. Siyasetnameler üzerine araştırma yapayım dedim. En azından 250 adet siyasetname kitabı tespit edilmiş İslam dünyasında.

  • Düşünün; tür olarak kelam, fıkıh, felsefe ve siyasetname. Sadece siyasetnamede 250 kitap mevcut. ‘İslam dünyasında devletler kurulmuş, yönetilmiş ama siyaset üzerine düşünülmemiş’ şeklinde bizde ve batıda yaygın bir kanaat var.

Bu kanaat nereden kaynaklanıyor?

Maverdi’nin Ahkam-ı Sultaniyesi
Maverdi’nin Ahkam-ı Sultaniyesi

Biz kendi gerçeğimize yabancıyız. Oysa Batı meseleyi gayet iyi biliyor ama işine geldiği gibi kullanıyor. Sanıyoruz ki bizim dünyamızda, İslam dünyasında bu tür düşünceler yok. Çünkü konuyu müstakil olarak ele alan bir çalışmadan mahrumuz. Batılılardan Türkçeye çevrilmiş en az 5 tane İslam siyaset düşüncesi tarihi var. İslam dünyasında maalesef bir tane İslam siyaset düşüncesi tarihi mevcut değil. Dolayısıyla alanı onlar belirliyor, ilkeleri kim koymuşsa otorite o oluyor. Sizin konu üzerine söyleyecek sözünüz kalmıyor.

Mesela fıkıh alanında Maverdi’nin Ahkam-ı Sultaniyesi gibi birçok kitap, siyaset açısından, devletin yapısı, işleyişi, kurumlarıyla ilgili müthiş bir kitap. Batılı düşünürlerden birisi, “Bir Maverdi, bir İbn-i Sina bizde olsaydı, kim bilir neler yapardık” diyor. Kendi içlerinden çıkan Eflatun ile ilgili neler yaptıklarını görüyoruz. Eflatun hakkında yazılan kitap ve makale o kadar çok ki, bizim dünyamızda bile lise öğrencileri Eflatun'u bilir. Ama bizde yazılan 250 siyasetnameden bırak 50’sini bunlardan bilse bilse iki yahut üçünü bilir. O da isim olarak bilir. Ne olduğunu yine bilmez.

İlk Örnek Hz. Ali’nin Mektubu

Siyasetname geleneği bizde ne zaman başladı? Ne zaman ihtiyaç doğdu?

En başta Hulefâ-yi Râşidîn döneminde Hz. Ali'nin Mısır'a vali olarak gönderdiği Eşter’e yazdığı mektup var kitapta. Burada siyasetnamelerin bütün özelliklerinin var olduğunu görüyoruz. Öyle tavsiyeler veriyor ki, hakikaten İslam'ın ilk döneminde dört halifenin devlet yönetimi hakkında ne çok şey bildiğini ve devlet yönetiminin nasıl bir bilgiye dayalı olduğunu çok açık gösteriyor.

Kelile ve Dimne. Arapça nüshadan bir sayfa
Kelile ve Dimne. Arapça nüshadan bir sayfa

Siyasetname geleneğinin kökeni daha da eski, İslam'dan öncesine dayanıyor. Özellikle İran ve Hint edebiyatında çok öne çıktığı söylenebilir. Sasani imparatorluğu hükümdarı Nuşirevan var mesela, Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olmuş. Adaleti ile meşhur. Siyasetnameler adalet temellidir. İslam dünyasında bu gelenek, eski Hint ve İran eserleri çerçevesinde öz ve konu olarak geliştirilmiş. Çok önemli bir edebiyat halini almış.

Bu anlamda ilk eser olarak ifade edilen Risalet-üs Sahabe veya Risalet-üs Siyase, İbn-ul Mukaffa’nın kaleminden çıkmadır. Meşhur Kelile ve Dimne’yi Arapça’ya çeviren de yine İbn-ul Mukaffa’dır. Bu kitap, hayvan hikayeleri yoluyla devlet yöneticisine siyasetin nasıl yapılması gerektiğini, iktidarın nasıl elde tutulacağını öğütler.

  • Yani bir taraftan halka böyle bir bilgi veriliyor. Bir taraftan o hikayelerin arkasında toplumun ileri gelenleri için felsefi bir anlam yatıyor. Bilginin güç olduğu, bilgiye sahip olan devletin güçlü bir devlet olduğu, hükümdarın güçlü bir hükümdar olduğu anlayışı mevcut. Daha sonra İbn-ul Mukaffa doğrudan doğruya halifelere, o günün şartları altında bir halifenin nasıl davranması gerektiği konusunda bilgiler veriyor.

Siyasetnameler Kendi Devrini Yansıtır

Osmanlı döneminde yazılan siyasetnamelerde de Osmanlı dönemindeki bozulmaların nedenlerini görüyoruz.
Osmanlı döneminde yazılan siyasetnamelerde de Osmanlı dönemindeki bozulmaların nedenlerini görüyoruz.

Siyasetnameler hangi konu üzerinde özellikle duruyorsa, tarihi arka planı araştırdığımız zaman gerçekten yol gösterici fikirlerin bulunduğunu görüyoruz. Mesela Maverdi’nin Ahkam-ı Sultaniye’sinde Şii Büveyhiler tarafından kuşatılan Abbasi halifelerinin yüzyıllık bir esaret dönemi var. İsteseler halifeyi de Şii yaparlar ama halk genelde Sünni olduğu için bunun ciddi sıkıntılara yol açacağını biliyorlar ve halifeyi adeta esir tutuyorlar. Alınan kararları imzalatıyorlar.

Halifenin bütün işleri, devleti ele geçiren Büveyhi beylerinin insafına kalmış durumda.

Maverdi’nin eserlerinde halifenin hacz altında olması diye bir başlık varsa, niye var diye düşünmemiz lazım.

Araştırınca arkasından böyle bir şey çıkıyor. O yüzden önemli. Osmanlı döneminde yazılan siyasetnamelerde de Osmanlı dönemindeki bozulmaların nedenlerini görüyoruz.

Siyasetname geleneği Selçuklu ve Osmanlı’da nasıldı, kendine has bir damgası var mıydı?

Elbette vardı. Dediğimiz gibi siyasetnameler belli konuları işleyen eserler ama dönem itibariyle bunlar farklılaşıyor. İlk dönemlerde var olan bir düzen var. İslam adeta dünyada hâkim. Sadece bazı şeylerin korunması esas. Onun için halifeye korunacak değerler hatırlatılıyor. Adaletli ol diyor. Zalim olma, halkına iyi davran, çünkü halkına iyi davranırsan, halk mutlu olur. İyi çalışır, sana iyi vergi öder, sen de onunla devletin işini görürsün.

Kanuni Sonrası Devlet Bozuldu

Nîzâmülmülk - Siyâsetnâme
Nîzâmülmülk - Siyâsetnâme

Zaman içinde Selçuklular’da veya Osmanlılar’da bu durum değişince var olan bozukluklar ele alınıyor. Devam eden mutluluğun, huzurun sürmesi için eserler yazılırken, yavaş yavaş bozulan değerlerle ilgili düşünceler ve tavsiyeleri görmeye başlıyoruz. Nitekim Osmanlı siyasetnameleri Kanuni’den sonra devletin bozulduğunu söyler. Bilhassa rüşvet üzerinde çok durulur. Görevlerin ehline verilmemesi üzerinde durulur.

Siyasetnameleri yazan insanların büyük kısmı devlette görev almış insanlar. Vezirdir, sadrazamdır, başka görevlerdedir. 3 tane siyasetnamede ‘Sultan bizi bilir’ deniyor ama sultanın ismi konmamış. Yazar muhtemelen aktif görevde olduğu için ismini vermeden aksaklıkları yazıyor.

Zaten yazılanlar tüm aksaklıkları yakinen bilen, işin içinden birisi olduğunu gösteriyor. Yüksek görevde olduğu belli. Tımarların sadrazamlar ve kadılar tarafından nasıl zimmete geçirildiği gibi meseleleri ayrıntılarıyla anlatan eserler var.

Bir gelenek var. O geleneği konuşsak. Batıda ve bizde siyaset düşüncesi ne durumda?

" İktidar adaletle ayakta tutulabilir. Batıda iktidarın ayakta tutulması için neredeyse her şey mübah."
" İktidar adaletle ayakta tutulabilir. Batıda iktidarın ayakta tutulması için neredeyse her şey mübah."

Batı genellikle teorik düşünür. İslam dünyasında ise düşünceler pratiktir. Bu her konuda olduğu gibi siyasette de böyledir, ana ayrım budur. Batı siyasi düşüncesine baktığımız zaman genellikle olması gereken sistemler üzerinde düşünmek esastır. Yönetimin kendisinden ziyade sistem önemlidir.

Bizdeki temel kaide ise adalet üzerinedir. İktidar adaletle ayakta tutulabilir. Batıda iktidarın ayakta tutulması için neredeyse her şey mübah. Bir şeyi elde etmek için gerekirse zor kullanabilirsiniz. Bizde ise adalet çemberi diye bir şey var. Hemen hemen bütün siyasetnamelerde geçer.

Güçlü Devletin Temeli Adalet

Bunu biraz açabilir misiniz? Bu çemberin kaynağı nedir?

Her şeyin temelinde adalet, adaletin temelinde insan vardır. Bu adalet çemberi, eski İran geleneğinden geliyor. Farklı şekillerde formüle edilmiş.

Eski Sasani hükümdarı Perviz’e göre “Hükümdarı ayakta tutan ve gücünü güvenceye alan Tanrı’dan sonra para ve ordudur”.

Hükümdar Hüsrev ise güçlü bir devletin ancak adaletle kurulabileceğini söyler. “Adalet ve denge olursa vergi geliri artar, devlet de zenginleşip güçlenir. Güçlü bir devletin temeli adalettir” der.

Yusuf Has Hacip, 1069 tarihli Kutadgu Bilig eserinde “Memleket tutmak için çok asker, askeri beslemek için çok servete ihtiyaç vardır. Bu servet için halkın zengin olması, halkın zengin olması için de adil kanunların konması gerekir” dedi. Yani memleket için öncelikle asker lazım. Çember buradan başlıyor ve dört şeyle oluşuyor: Asker, servet, halkın zengin olması ve adil kanunlar. Batıda halka her türlü zulmü yaparsın. Ama İslam düşüncesinde zulm ile abad olamazsın. İktidar küfürle sağlanabilir ama adaletsizlikle sağlanamaz. Biz doğrudan insan temelli ve pratiğe dönük düşünüyoruz. Batı düşüncesinin temelinde ise iktidar sahipleri bulunur.

Eğitim Sistemimiz Bizi Batı Gibi Düşünmeye Zorluyor

Biz de artık Batı gibi düşünmeye başlamadık mı?

Yusuf Has Hacip - Kutadgu Bilig
Yusuf Has Hacip - Kutadgu Bilig

Maalesef evet. Batı egemen bir topluma dönüşüyoruz yavaş yavaş. Her konuda Batı bizim için ideal örnek oldu. Verilen örnekler “Avrupa’da şöyle yapılıyor” ile başlıyor. Bu durum üniversite programlarından kaynaklanıyor. İbrahim Kafesoğlu daha 1964 yılında eğitim sistemimizin Avrupa merkezli olduğunu ve bundan kurtulmamız gerektiğini söylüyordu. Tarih dönemlere ayrılmıştır, biliyorsunuz. İlk çağ, ortaçağ diye gider. Bu tamamen Batı tecrübesine ait bir sınıflandırma. Bizim tarihimiz, bizim tecrübemiz böyle değil ki. Fakat ilk okuldan itibaren çocuklarımıza bunları öğretiyoruz. Üniversitelerde kürsüler buna göre kuruluyor. Batı’nın tarihini öğretiyor, hadiselere Batı gözlüğüyle bakıyoruz. İslam tarihi, Türk tarihi nerede?

Yermuk savaşı üzerine yeni bir çalışma yapıyorum. Bu savaş, Bizans’ın Ortadoğu’dan çıkarılma tarihi aynı zamanda. İslam, Yermuk’te açılan kapıdan Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve İspanya’ya dek nüfuz ediyor.

  • Öyle bir ilerleme ki, Paris’e 200 kilometre yaklaşıyoruz. Batıda Yermuk’le ilgili özel çalışmalar yapıldı. Yüzlerce makale var. Bizde ise bu konuda müstakil bir çalışma yok. İslam tarihi içinde kısa bir bölüm olarak geçiyor.

Yermuk Bir Dönüm Noktası Ama Biz Bilmiyoruz

"Yermuk’te o kadar büyük bir yenilgi var ki, Batı bunu hala hazmedebilmiş değil."
"Yermuk’te o kadar büyük bir yenilgi var ki, Batı bunu hala hazmedebilmiş değil."

Yermuk’te o kadar büyük bir yenilgi var ki, Batı bunu hala hazmedebilmiş değil. Orada Müslüman asker sayısı sadece 26 bin, Bizans’ın asker sayısı çok fazla, yüz bin diyen var hatta 1 milyon diyen var. Diğer yandan bir de Puvatya savaşı var. Batılı tarihçiler,

Eğer Puvatya’da Müslümanlar durdurulmasaydı, bugün Avrupa üniversitelerinde Kur’an ve tefsir dersi veriliyordu

der. Müslümanlar orada yenildi ama tamamen geri de çekilmedi. Endülüs gibi bir tecrübe var ortada. Ama Yermuk savaşı öyle değil. Orada büyük bir hezimet var. Batı, Ortadoğu’dan bir daha girmemek üzere çıkarıldı. Ve biz böyle bir dönüm noktasını doğru düzgün çalışmamışız.

Siyasetname geleneği bitti mi, yoksa başka bir şeye mi evrildi? Günümüzde niye modern tarzda bu tür eserler verilmiyor.

Batı’ya o kadar çok itibar etmeye başladık ki, neredeyse bize ait hiçbir şey umurumuzda değil. Her şeyi Batı’dan hazır alıyoruz. Üniversitelerimizde Batı düşüncesini okutuyoruz. Kendi dünyamızdaki problemlerin çözümünü bile Batı aklıyla düşünerek arıyoruz.

Batı Aklıyla Siyasetname Yazılamaz

Sizin bu çabanız ihya çabası mı, vefa çabası mı?

"Yapılan her çalışmanın, bugüne faydası düşünülerek yapılması taraftarıyım."
"Yapılan her çalışmanın, bugüne faydası düşünülerek yapılması taraftarıyım."

Yapılan her çalışmanın, bugüne faydası düşünülerek yapılması taraftarıyım. Geçmişe dair çalışmalar Oryantalistlerin işidir. Eserlerinde İslam’ı överler fakat “tarihsel olarak dönemi geçti” derler. “Asr-ı Saadet geçti gitti, bugün yaşama şansı yok” derler. Tıpkı vitrinde çok güzel duran ve okunmayan bir kitap gibi. Siyasetnamelerin dili ve üslubu bugün bize basit görünebilir. Bu da geleneğin günümüz şartlarına göre ihya edilmesini gerektirir. Her siyasetname yazıldığı dönemin eseridir. Kendi pratiğinden üretilir. “Bugün bizim tekliflerimiz ne olmalı” sorusu üzerine kafa yormalıyız.

  • Ama önce düşüncemizi özgürleştirmeli, Batı’nın zihin kölesi olmaktan kurtulmalıyız. Bu özgürleşme olmadığı müddetçe, kendi mecramızda yol almadıkça geleneğin ihyası mümkün değil.

Batı aklıyla siyasetname yazılmaz diyorsunuz...

Elbette. Felsefede zaman ve mekan gibi kategoriler var. Bunlar çok önemli. Bugün kendi zamanımız yok. Kendi mekanımızdan edilmişiz. Kemal Kılıçdaroğlu ikide bir “Bu Ortadoğu bataklığından kurtulmalıyız” diyor. Bunun zararı nedir? Burası bataklık diyerek kendi mekanınızı boşaltıyorsunuz, fakat gidecek başka yeriniz yok. ABD veya başka devletler bu kafa yapısına bakıp “Bunlar zaten bulunduğu yeri terk etmiş” diyor. Yerinizi terk ederseniz başkaları sahip çıkar. Batı aklıyla düşünürseniz size ait zaman ve mekan algısını yitirirsiniz. Sonuçları sadece siyasetname yazamamaktan ibaret kalmaz, çok daha ağır olur.

Antep’teki Adam Halep’e Ortadoğu Diyor

Mekan algısı dediniz de, bugün Türkistan’ın adı olmuş Orta Asya, Osmanlı Asyasına Ortadoğu diyoruz. Londra’da oturan adamın ne dediğinden bize ne? Antep’teki adam Halep’e nasıl Ortadoğu der?

Kimin için doğu veya batı? Kimse bu isimlendirmelerin nereden kaynaklandığını sorgulamıyor bile. Şartlanmışlık var. Problemlerimiz buradan başlıyor. Oysa Batılı okuyor, sorguluyor. Ve de tarihini asla unutmuyor. Biz okumuyor, sorgulamıyor ve çok çabuk unutuyoruz.

Unutmak bir yana, kendi tarihimizden nefret ediyoruz.

Bakın, Batı aklı ne yapıyor? Osmanlı’yı parçalıyor, sonra Osmanlı’nın çıktığı yerlere yeni isimler veriyor. Coğrafyayı yeniden formatlıyor. Osmanlı’da Suriye diye bir yer var mı? Osmanlı sonrası konulan bir isim. Mesela bugün kullandığımız haritalar merkatör sistemiyle yapılıyor. Bu sistem kıtaların gerçek boyutlarını bozuyor. Ve Avrupa daha büyük gösteriliyor.

Üniversitelerde Kendi Müfredatımız Okutulmalı

Bizim hem Kabe gibi mukaddes hem de İstanbul’daki milyon taşı gibi coğrafya algımıza temel olacak değerlerimiz var. Greenwich’e bakmak zorunda mıyız?

" Örneğin Ayasofya’yı neden cami yapamıyoruz? Çünkü bir takım güçler bunun yapılmasını istemiyor. Anayasa konusunda da öyle. İstediğimiz gibi bir anayasa yapabildik mi?"
" Örneğin Ayasofya’yı neden cami yapamıyoruz? Çünkü bir takım güçler bunun yapılmasını istemiyor. Anayasa konusunda da öyle. İstediğimiz gibi bir anayasa yapabildik mi?"

Bu, dünyanın nasıl bir Avrupa merkezci kuşatma altında olduğunu gösteren bir şey. Cumhurbaşkanımız bir ara “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti” dedi. Birçok kişi alay etti. Neden alay etti? Çünkü Batılılar bütün dünyaya Amerika kıtasının işgalini keşif gibi sundular. İlkokuldan bu yana bizde bile böyle öğretiliyor. Tarihi gerçekler delillerle belirlenmeli. Batıda birçok bilim adamı Avrupa’nın aslında bir kıta olmadığını, Asya’nın uzantısı olduğunu iddia ediyor. Ama bunu değiştirmek cesaret ister. Örneğin Ayasofya’yı neden cami yapamıyoruz? Çünkü bir takım güçler bunun yapılmasını istemiyor. Anayasa konusunda da öyle. İstediğimiz gibi bir anayasa yapabildik mi?

AK Parti iktidarından önce üniversite sayımız 75-80 civarındaydı. Şimdi 200’ü geçti. Cumhurbaşkanı haklı olarak bununla övünüyor. Çok güzel binalar, kampüsler yaptık. Peki ya içi? Batılı müfredatla eğitim vermeye devam ediyoruz. Amerika veya Fransa’ya “Gelin, sizin müfredatı uygulayacak üniversiteler kuralım. Kaç tanesini siz yaptırırsınız?” deseydiniz, bir çoğunu belki hepsini onlar yaptırırlardı.

  • Ne yazık ki kendi paramızla üniversite yapıyor, onların müfredatıyla dolduruyoruz. Bazı konularda inisiyatif alabilmek lazım. Mesela İstanbul Üniversitesi Tarih kürsüsünü “İlk çağ, ortaçağ” şeklinde değil de “İslam tarihi, Batı tarihi” şeklinde düzenlesek kim karşı çıkar? Mutlaka karşı çıkan olur ama azınlıkta kalırlar. Ama o cesareti gösteremiyoruz.

Yüksel Kanar Kimdir?

Yüksel Kanar, “İktidar ve Adalet, İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler” kitabı
Yüksel Kanar, “İktidar ve Adalet, İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler” kitabı

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. Yine aynı bölümde “Türk-İslam Felsefesinde Bilgi Kaynaklarının Değerlendirilmesi” ünvanlı yüksek lisans tezini tamamladı. Bir süre yayınevi redaktörlüğü yaptı, daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu olan İSFALT’ın genel müdür yardımcılığını üstlendi. Tek Yol, Düşünce, Yönelişler, Diriliş, Altınoluk, Yeni Devir ve Yedi İklim gibi pek çok mecrada yazıları yayınlandı.

Yayınlanmış Eserleri:

1982 - Çağımızın Batıl İnançları

1983 - İbadet

1987 - Eminönü Camileri

2006 - Batı’nın Doğusu, Avrupa Barbarlığının Küreselleşmesi

2017 - Abbasi Devrimi, Bağdat ve Beytü'l Hikme

2019 - İktidar ve Adalet, İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler

Yüksel Kanar’ın ayrıca yayınlanmış çocuk kitapları ve sadeleştirme eserleri mevcuttur.