Barksızlığın ve bahtsızlığın anatomisi
Pek çok sebebin kesişme noktasındaki evsizlik, görüldüğünden de karmaşık bir bahis. Ülkemizde yeterince ele alınmasa da bu meselenin farklı veçhelerini anlama adına ciddi bir literatür oluşmakta. Onu, bir toplumdan diğerine değişen yanları ve ortak yönleriyle ele alan çalışmalar gün geçtikçe artmakta. Takriben 150 sene önce ABD’de kullanılmaya başlanan evsiz (Homeless) kavramının, biricik ve standart bir tanımı yapılabilmiş değil.
Mekânsızlar. Yuvasız, ocaksızlar. Kendileri mi dışarıda kalmayı seçmiş, yoksa atılmışlar mı, orası belirsiz ama dışlanmışlar. Başlarını sokacak bir dam bulamamışlar. Yalnız, kirli pasaklı, gururlu ve kahırlı. Garları, terminalleri, metro istasyonlarını, bankomatları, köprü altlarını, caddelerin kuytularını mesken edinmişler. “Çöp adam”lar veya daha kibar ifadeyle “atık toplayıcı”lar.
Her geçen gün sayıları artıyor. En çok da en zengin ülkelerde. Büyük markaların merkezlerinin yanı başında, billboardların altında bir facia yaşanıyor.
Bir insanlık trajedisi bu. Tarihin en “ileri” aşamasında böylesi bir “ilkellik” müthiş bir tenâkuz. Dağlar gibi yığılan servete rağmen birilerinin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor oluşunun bir izahı olmalı. Mars’ta yurtlanmaya heveslenirken yerkürede milyonlarca insanın yersiz yurtsuz heder oluşu, 21. asrın en büyük ayıbı olmasının yanı sıra belki de en ağır sosyal ve sağlık sorunu.
İnsanlık şerefiyle bağdaşmayan, kendimize duyduğumuz saygıyı zedeleyen bu vakıa, “n’apalım, kendi seçimleri!” deyip es geçebileceğimiz bir manzara sunmuyor. Ülkemizde de 10 sene evveline kadar tek tük görülmekteyken şimdi tinerci çocuk olgusuyla birlikte endişe verici boyutlara varmış durumda.
Kayıp marjinaller
Pek çok sebebin kesişme noktasındaki evsizlik, görüldüğünden de karmaşık bir bahis. Ülkemizde yeterince ele alınmasa da bu meselenin farklı veçhelerini anlama adına ciddi bir literatür oluşmakta. Onu, bir toplumdan diğerine değişen yanları ve ortak yönleriyle ele alan çalışmalar gün geçtikçe artmakta.
Takriben 150 sene önce ABD’de kullanılmaya başlanan evsiz (Homeless) kavramının, biricik ve standart bir tanımı yapılabilmiş değil. Araştırmacılar ve bilhassa politika yapıcılar, kendilerine özgü tanımları tercih ediyorlar. Çünkü bu tanımlar, evsizlerle ilgili rakamlarla oynama şansı tanıyor. Bu belirsizlikler, gerçek oranları kıyaslama ve yorumlama imkânını da zora sokuyor.
‘Ev’ sözlüklerde emniyet, sığınak, barınak, ocak, rahatlık, sevgi, uyku, sıcaklık kavramlarıyla iç içe bir kelime. ‘Konut’ kelimesinden farklı olarak sadece bir fizikî ortam değil, sosyal ilişkiler de ihtiva etmekte. Zengin muhtevasıyla ev, geniş bir çağrışım ağına da sahip. Bundan ötürü evsizlik de mutsuzluk, gerginlik, sefalet, yabancılaşma, yalnızlaşma ve istikrarsızlık gibi çağrışımlarla yüklü.
Savaş ve doğal afet sonucu ortada kalan mülteciler, depremzedeler, afetzedeler evsizler kategorisinde ele alınmaz. Sosyo-ekonomik bir mesele olarak evsizlik, “bir barınma mekânına sahip olamama hâli” sayılır. Tanımlarda öne çıkan kavramlardan biri “kayıp”tır. Fakirliğe dûçar olan fertlerin arkadaşlarını, yakınlarını ve diğer bağlarını kaybetme durumu vardır. Sokaklar, metruk mekânlar, kent içi çöküntü alanları gibi kamuya açık yerlerde “uyumak” belirleyicidir. Bazı tanımlar ise “toplumdan uzaklaşma” ve marjinallik yönünü öne çıkarır.
Herkesin kaçtığı gerçek
Küresel düzenin onu mesele edişi 25 yıldan önceye varmadığından ve kriterlerin ülkeden ülkeye değişmesinden ötürü evsizliğe dair dünya ölçeğinde tam ve doğru bir resme ulaşmak güçtür. İftihar vesilesi olsaydı ülkeler bu rakamları şişirmek için araştırmalara asılırlardı fakat bu nahoş konuyu takip için kaynak ayırmakta isteksizler. Vatandaşların da gerçek rakamları duymaya arzulu oldukları söylenemez.
Öte yandan gençler ve çocuklar otoritelerden çekindikleri için, bazı ebeveynler de çocuklarının velayetini kaybetme korkusuyla evsiz olarak kayıtlara geçmekten sakınabilmektedir.
- Yine de elimizde birtakım tablolar yok değil. Mesela
- • BM’nin 2005’te yayımladığı rapora göre gezegenimizde 100 milyon evsiz yaşamakta.
- • Yeterli barınma şartlarından mahrum insan sayısı ise 1,6 milyar, yani dünya nüfusunun beşte biri. Kabataslak bir hesapla, gelişmiş ülkelerdeki evsizlik oranı yüzde 1’e tekabül ediyor. Oranın düşüklüğü rahatlatıcı gözükse de bunun sokaktaki karşılığı, milyonlarca insan demek.
- • AB ülkelerinde bu rakam 3 milyon,
- • ABD’de ise 650 bin.
Orta yaş, erkek, bekâr. Bütün istatistiklerde en kalabalık yekûnu onlar tutuyor. Birçok ülkenin kayıtlarında evsizlerin yüzde 80’i 18-65 yaş arası, erkek. 4’te 1’i hiç evlenmemiş ve yarıya yakını da eşinden ayrı, boşanmış veya dul. Ne var ki, son yıllardaki araştırmalarda bu orta yaşlıların oranı gittikçe azalıyor, çünkü ihmal ve istismar kurbanı gençler, evlerinden daha çok kaçıyor ve sokağı tercih ediyorlar. Ayrıca küçük çocuklu evsizler de hızla artan bir bileşen olma yolunda ilerliyor.
Son adres sokak
Kadınlar niye az? Erkekler kadar talihsiz olmadıkları için mi? Bilakis... Sadece sokaklarda daha fazla istismar edileceklerini bildiklerinden, sığınma evlerinde dahi yaygın biçimde tacize uğradıklarından evsizlik belasından mümkün olduğunca sakınmaya çalışıyorlar. Bunun bedelini de tehlikeli ve sağlıksız ilişkilere, meskenlere razı olmak şeklinde ödüyorlar. Her şeye rağmen sokağı göze alan kadınların önemli bir kısmı anne; çocuklarını kurumlara bırakıp gidebilecekleri son yere, sokağa gidiyorlar.
- Evsizlik istatistiğinde birincilik de siyahlarda. Siyahları beyaz akranlarından 10 kat fazla hapse tıkan sistem burada da devrede. Amerikan nüfusunun yüzde 13’ü olmalarına rağmen evsiz nüfusun yüzde 40’ını onlar teşkil ediyor.
Veriler süratle değişiyor. 1980’lere değin evsizlerin profili üç aşağı beş yukarı belliydi ama şimdi evsiz nüfusu gittikçe heterojenleşiyor. Yine de belli bir evsizlik karakteristiğinden söz etmek hâlâ mümkün: Sağlıksızlık, ruhsal hastalık, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, suça bulaşmışlık...
Mahremiyetsiz hayatın bedeli
Sağlıklı olmalarını beklemek zaten abes. Yarısında kronik tıbbî veya psikiyatrik rahatsızlık tespit edilmiş. Bulaşıcı her türlü hastalığa en açık olan onlar. Aylarca yıkanmayışları, şahsî temizliklerini yapamayışları, gürültüden ötürü uykularını alamayışları, kötü beslenmeleri, çöplerdeki artıklardan yemeleri hastalıklara davetiye çıkarıyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanmaları da o kadar kolay değil, hele kapitalist sistemde. Önemli bir kısmının kanser olmasına şaşmamalı. New York’taki evsizlerden 10 bininin AIDS’li olması ise vahametin boyutlarını gözler önüne sermeye yetiyor.
Mahremiyetsiz bir hayatın en ağır bedelini fıtrat ödüyor. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını topluma açık ortamlarda gideren bu insanlarda depresyon, anksiyete ve davranış bozukluklarına rastlama oranı çok yüksek. Şizofreni, bipolar bozukluk, paranoid kişilik bozuklukları da öyle. Bazı araştırmalar, yarısının ruhî rahatsızlık içinde olduğunu gösteriyor. İşin en rahatsızlık verici tarafı ise bunlar hastane ve tedavi hizmetlerinden yararlanamıyorlar.
- Bundandır ki, ölüm istatistikleri bir hayli eşitsizdir. Erkeklerin çoğu 30’larını göremeden hayata veda ediyor, kadınlarsa genelde 38 yaşından evvel. Hastalıktan ölmemeyi başarırlarsa intihara eğilimleri sebebiyle gene risk altındalar.
Doğal olmayan ölüm sebeplerinin başında alkole bağlı ölümler geliyor. Alkolizm ve uyuşturucu bağımlılığı hem Batı’da hem de ülkemizdeki evsizlerin ortak marazı. Boston’da mesela, evsizlerden sadece yüzde 2’si alkol ve uyuşturucudan uzak duruyor. Bu çok ürkütücü bir yüzde. Hepsinin hikâyesindeki bu alkol ve madde bağımlılığı iş kayıplarının, sosyal ilişkilerinin kopmasının, tecritlerinin başlıca müsebbibi.
Suç potansiyelleri
İlgi çekici bir veri de “gece yaşayan evsizlerle gündüz yaşayan evsizler arasındaki fark.” Kronik evsizler gece yaşamayı tercih edip, gündüzleri mevzilerine çekiliyor. Bunların hemen tamamı alkolik veya madde müptelası. Gündüz yaşayan evsizler ise ekseriya kadın ve çocuk. Akıl sağlığı oranı en yüksek olan grup da bunlar.
Evsizlerin suçla ilişkilendirilmesi, hâkim kanaati temsil ediyor.Hırsızlıkla, torbacılıkla, tehdit ve gaspla anıldıkça daha çok tedirginlik sebebi oluyorlar, bu da dışlamanın şiddetini artırıyor. “Merhaba” dedikleri herkesten düşmanca bir ret göre göre topluma düşmanlaştıklarına dair gözlemler de var.Gündüzleri gayet tehlikesiz olsalar da geceleyin işler değişiyor. Evsizlerin mekânları karanlıkta hem kendileri hem toplum için tehlike kaynağı olmaya başlıyor. Bazı kanun kaçaklarının saklanmak için aralarına karıştığı; suç örgütlerinin ve uyuşturucu tacirlerinin devşirmek ve kullanmak için onları kolay hedef olarak gördüğü de bilinen gerçekler. Kaybedecek bir şeyi olmayan, hayata pamuk ipliğiyle bağlı insanlar bu potansiyelleriyle suçtan uzak değiller.
Garibullah
Ne var ki araştırmalar ve polis raporları bambaşka bir hikâye anlatıyor: Sokağın her çeşit belasına açık olan evsizler toplumun en savunmasız kesimi. Şiddetin fâilleri değil kurbanları. Bu korunmasızlık sebebiyle sakat kalmakla ve ölümle her gece yüz yüzeler. Normal insanlardan daha fazla saldırıya, hırsızlığa ve 4 kat daha fazla tecavüze uğruyorlar. Karakola düştüklerinde polis şiddetine daha fazla maruz kalıyorlar. Topluma hâkim kolaycı yargılardan biri de evsizlerin bu hayatı bile isteye seçtiği şeklinde. Kim böyle bir hayatı seçer ki? Şayet farklı seçenekler sunulduysa kendisine. Nitekim istatistikler yüzde 87’sinin hayatının bir döneminde çalıştığını, kısa bir süre önce de iş aradıklarını ve bulamadıklarını gösteriyor. Şimdi ise eskisinden daha yetersizler ve gün gibi aşikâr ki kimse onlara iş verecek değil.
Velhasıl onlar sanayileşmenin, küreselleşmenin alternatif maliyeti. Evrensellik iddiasındaki bir medeniyetin başarısızlığının en açık delili. Bu medeniyetin gerçek bir barbarlık olduğunu haykıran Allah’ın garipleri onlar. Toplu bir intihar girişimini andırıyor hâlleri ve her intihar gibi insanlığa dönük büyük bir suçlamayı barındırıyor. Çözüme giden yol elbette ki kısa değil ve tek tek hepimizi doğrudan ilgilendiriyor.