“Avrupalılar kedileri öldürdü, vebayı artırdı”
Dünya kasıp kavruluyor virüs belâsından. Biz de sözü “Ortaçağ Avrupa’sında Ölümle Dans” kitabının yazarı Prof. Dr. Pınar Ülgen’e bıraktık.
‘Avrupa için XIV. yüzyıl bir felâketler çağı’ diyorsunuz kitabınızda. Bu yalnızca vebaya bağlanabilir mi?
Sadece veba hastalığına bağlayamayız. XIV. yüzyılda önce 1315 tarihinde “Great Famine” olarak geçen “Büyük Kıtlık” gerçekleşmiş ardından cüzzam hastalığı, veba salgını, uzun süren savaşlar yani yüzyıl savaşları, ekonomideki çöküş yani finansal kriz, bankaların iflası ve de Avrupa’yı yüzyıllardır meşgul eden Papa-İmparator çekişmelerinin ardından “İkili Papalık” sistemi... Bununla birlikte çeşitli heretik akımlar da Avrupa’yı yeni süreçlere hazırladı. Dolayısıyla bunlar, bu yüzyılın felâketler yüzyılı olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.
Veba salgını sırasında Avrupalıların kedileri öldürdükleri ve taşıyıcı fareler sebebiyle salgının önlenemez olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur?
Evet doğrudur. Papa IX. Gregorius Avrupa’daki Heretik yani sapkın gruplara yönelik bir mücadele başlatılmıştı. Hatta bu noktada cadılar gibi kedilerin de şeytanla işbirliği yaptığı şeklinde bir batıl inanç ortaya çıkmış ve cadılarla birlikte kediler de yakılmıştı. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı dahi söylenmişti. Cadı olduğuna inanılan kadınlar, hastalığın yayılmasını önleme maksadıyla diri diri yakılmıştı. Orta Çağ Avrupa’sında kedilerin, parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden “cadıların büyülü hayvanları” olduğuna dair bir inanış hâkimdi. Kediler IX. Gregorius tarafından 1233’de yayınlanan “Vox in Rama” adlı bir papalık bildirgesiyle öldürülmesine karar verilmişti; özellikle siyah kedilerin. Aslında kedileri öldürerek salgının yayılmasına sebep olmuşlardı. Çünkü veba salgını, yani “yersinia pestis” yaygın bir fare biti tarafından taşınan bir mikroptu.
Bu meşhur salgına karşı ne gibi tedbirler alındı?
- En başta bir veba broşürü hazırlanmıştır. Burada şunlar yer almaktadır: Aşırı yemek yenilmemelidir; yakın ilişkilerden kaçınılmalıdır. İnsanlar birbirinden uzak durmalıdır. Tüketilen yiyecek miktarına dikkat edilmeli ve özellikle baldan uzak durulmalıdır. Kullanılan kokulara da dikkat edilmeli özellikle amber, misk, biberiye, limon renkli zerdeçal, karanfil, Hindistan cevizi gibi kokular kullanılmalıdır. Fazla et tüketilmemelidir ve de fazla şarap içilmemelidir. Sirke özellikle temizlik için kullanılmalı fakat miktarı abartılı olmamalıdır.
Bu broşürden başka, vebadan ölenlerin eşyaları ve yatakları gömülürken yaşadıkları evler, dumanla dezenfekte edilip sirkeyle temizlenmiştir. Veba olan şehirlere girişler yasaklanmış; tıp fakültelerinde de bazı tedbirler alınmıştır. Bu durum, cerrahinin, otopsilerin ve organ kesme derslerinin de yasaklandığı anlamına gelmekte. Veba ile ilgili alınan tedbirlerin başında ise tecrit gelir.
Hastalığın bitmesiyle Avrupa nüfusunda nasıl bir değişim olmuştu?
1340’lı yıllarda vebadan Kuzey Fransa’nın kent nüfusunun %10’u, Floransa’daki 90-100.000’lik nüfusun 15.000’i öldü. Londra’daki ilk ölüm vakaları pnömonik vebadandı. Burada toplam 100,000’in üzerindeki ölü sayısı bulunmaktadır. Rahiplerin yaklaşık % 60’ı ölmüştür. Avrupa kıtasının nüfusu, 76 milyondan 50 milyona düştü. Norveç ve İzlanda’nın üçte ikisi, Bristol nüfusunun onda dokuzu, Avignon’da 150 bin, Paris’te 50 bin, Londra’da 100 bin kişi, Venedik nüfusunun % 70’i, Ceneviz’in % 68’i, Floransa’da 45 bin, Marseilles’te bir ayda 16 bin, Siena’da yetmiş bin, St. Denys’de 14 bin, Strasburg’da on altı bin, Lubeck’te dokuz bin, Basle’de 14 bin, Erfurt’ta 16 bin, Weimar’da 5 bin, Limburg’da 2500 kişi öldü. Venedik’te ise yaklaşık günde 600 kişinin öldüğü söylenmektedir.
Günümüzdeki salgınla mukayese edilirse ne gibi farklılıklar var sizce?
Biri 14. yüzyılda gerçekleşmiş; diğeri 21. yüzyılda. Çıkış noktaları hayvanlara dayanıyor. Alınan tedbirler de benzer. Temizlikten seyahat kısıtlamalarına, karantina uygulamalarına kadar her şey. Hatta o dönemde kediler öldürüldü diye vebanın bir tür intikam olduğuna dair bir inanış hâkim olmuş; hastalık, “Tanrı’nın Gazabı” olarak adlandırılmıştı. Günümüzde de teknolojinin fazla gelişmesinden dolayı insanoğlunun doğayı ele geçirme ve kontrol etme çabası sebebiyle koronavirüsü “Doğa’nın İntikamı” olarak görenler mevcut.
- Pınar Ülgen Kimdir?
- Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Öğretim Üyesidir. “XI.-XV. Yüzyıllarda Yakındoğu ve Avrupa’da Teknolojik Gelişmeler ve Bu Gelişmelerin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Etkileri” adlı doktora tezini tamamladı. 2011-2012 Akademik yılında Bilim ve Sanat Ödülü aldı. Pek çok uluslararası kongrede de ödülü bulunan Ülgen’in Ortaçağ Avrupa tarihi ve karşılaştırmalı tarihle alâkalı çok sayıda ulusal ve uluslararası makaleleri bulunmaktadır. Ülgen, “Doğu-Batı Arasında Teknoloji Transferi”, Orta Çağ Avrupa’sında Kölelik-Toplum ve Hukuk”, “Orta Çağ Tarihi Yazıları (Editör ve kitap bölümü yazarı olarak)”, “Orta Çağ Avrupa’sının Ölümle Dansı” adlı kitapların yazarıdır. İngilizce, Latince ve Fransızca bilmektedir.