‘Altın, dünyanın her yerinde geçerli olan bir para’
Günümüzde kripto paralar, dijital paralar, dijital arsalar ve NFT gibi yatırım enstrümanları çok çeşitlenmiş olsa da, tarihin bilinen çağlarından bu yana altın en güvenli limandır. Başka yatırım araçları zaman içerisinde değerini ve işlevini tamamen yitirebilir, tamamen yitirmese bile büyük kayıplara yol açabilir. Oysa altın böyle değildir. Altın 500 yıl önce neyse bugün de öyledir. Ne eskir, ne bozulur, ne de değerini kaybeder. Altın TL’ye geçişi teklif ettiğimiz bu sayımızda altın sektörünün ülkemiz ve dünyadaki durumu ile kurulması düşünülen Altınbank’ın sektöre kazandıracaklarını İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Mustafa Atayık ve TVNET Ekonomi Şefi, aynı zamanda Z Raporu Dergisi Yazı İşleri Müdürü Semra Karabaş ile konuştuk. Meslektaşımız Semra Hanım sadece görüşlerini dile getirmedi, aynı zamanda Mustafa Bey’e sorularıyla da katkıda bulundu.
Siz İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı olarak sektörün lokomotifisiniz, doğru mudur?
Mustafa Atayık: Altın pazarının İstanbul’daki büyüklüğü yüzde 90 civarında. Üretimin de, ihracatın da yaklaşık böyle. Biz sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin çatı kuruluşuyuz. Resmi olmasa da fiilî durum bu. Bizim her söylediğimizin sektörde, devlet ve hükümet nezdinde karşılığı var.
Sermayeniz altın, nereden temin ediyorsunuz bunu?
Biz kuyumcular hammaddeyi ithal ediyoruz. Türkiye telefonu da ithal ediyor. Bir cep telefonu kaç lira şimdi? 40 bin lira falan… Peki, ne kadar kullanıyorsunuz bu telefonu? 3 sene bile kullanamazsınız. Zâten iki sene sonra kendi kendini bozuyor, değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Peki, altın öyle mi? 50 sene, 100 sene, 500 sene yastığın altında kalsa ekonomik olarak bir kayıp söz konusu değil. Altın içinde cârî açığı artırıyor, israf gözüyle bakılıyor. Oysa öyle değil. Altın, hiçbir zaman kaybolmuyor, Türkiye’nin içinde kalıyor.
Aynı zamanda altını işleyip satıyorsunuz değil mi?
Evet, işleyip ihracat ediyoruz. Bu da ülke için büyük bir katma değer. Altın deyince çoğunlukla yastık altı akla geliyor; ama altın sürekli yastık altında kalmıyor. Babamız, annemiz, köylümüz ekim zamanı gider bozdurur, hasat zamanı kazandığı parayı yine altına yatırır. Yani ekonominin içinde dönüyor.
Yastık altı için 5 ila 7 bin ton gibi afaki rakamlar ifade ediliyor, sahi ne kadar altın var yastık altında?
Bunun bir ölçümü var mı? Yok! Her sene 100 ton altın ithal edilmiş diyorlar, ne kadarı ihraç edilmiş, aradaki farkı çıkarmaya çalışıyorlar; ama bunun gerçek rakamını kimse bilemez. Fakat yastık altı birikim için büyük bir miktar olduğu belli. Anadolu’da en fakir vatandaşımız da bile ‘kefen parası’ diye bir miktar altın vardır. Altın, dünyanın her yerinde geçerli olan bir paradır. Bugün bakıyorsunuz dolar bile bazı ülkelerde geçmez ama altın her yerde geçer.
‘Ezberlerin dışında bir dönem yaşıyoruz’
Semra Hanım bu kez size soralım. Siz mevcut piyasaları nasıl görüyorsunuz, geleceğe nasıl bakıyorsunuz? Nereye doğru gidiyor dünya?
Semra Karabaş: Piyasalar pandemi sonrası toparlanma aşamasında. Bu aşamada enflasyonla mücadele söz konusu. Bütün dünya bu mücadeleyi klasik yöntemlerle veriyor. Merkez bankaları sıkılaştırma politikalarına gidiyor. Nedir bu peki? Faizleri artırıyorlar. İktisat kitaplarında yazan, ortodoks politika dediğimiz husus bu. Enflasyon yükselince merkez bankaları faizleri yükseltir, talebi baskılar. Talebi baskılayınca da fiyatlar geriler. Ama biz bu ezberlerin dışında bir dönem yaşıyoruz.
Nedir ezberi bozan şey?
Şu anda talep kaynaklı bir enflasyonla karşı karşıya değiliz, maliyet kaynaklı bir enflasyonla karşı karşıyayız. Bütün dünyada enflasyonu yükselten küresel etkiler. Bu nedenle merkez bankalarının sıkılaştırma politikaları sınırlı kalıyor. Dünyadaki majör merkez bankaları bu politikaları uyguluyorlar. FED Mart ayında ilk faiz artırımını yaptı. Geçen gün de 75 baz puanla devam etti. Mart ayındaki faiz artırımına rağmen mayıs ayında enflasyon yüzde 8.6’da kaldı. Bir türlü aşağı çekemiyor. İnatçı bir enflasyonla karşı karşıyayız.
'Bir bilinmezlik var'
Böyle bir ortamda varlık fiyatları daha çok yükseliyor. Çünkü enflasyona karşı mücadele edebilmek için tasarruf sahipleri varlığa yönelmeye başladılar. Türkiye’de de böyle oldu. Gayrımenkul ve borsadaki yükselişin altındaki temel unsur bu. Yatırımcılar kendilerini enflasyona karşı korumaya çalışıyorlar. Piyasalarda bu yaşanıyor şu an. Nereye doğru gider? Bir dengeye oturur ama ne zaman olur, bunu merak ediyoruz. Böyle bir ortamda sıkılaştırma politikaları işe yarayacak mı, göreceğiz. Bu politikalar bir yandan büyümeyi aşağı çekiyor. Bu durum resesyona yol açar mı? Enflasyonu düşürürlerse resesyon olur. Enflasyonu düşüremezlerse stagflasyon olur. O daha tehlikeli, daha uzun yıllar sürebiliyor. Böyle bir riskle karşı karşıyayız. Bir bilinmezlik var. Merkez bankaları büyük bir sınavdan geçiyor. Piyasalara dair bir beklenti veya yorum yapmak gerçekten çok zor. Çünkü tecrübe edilmeyen bir dönemden geçiyoruz. Bir de bunun üzerine savaş çıktı biliyorsunuz.
Çin dünyada en büyük stokçusu
The Economist mesela, kapaklarında sürekli kıtlık konusunu işliyor. Stokçuluk artıyor, bu talebi, talep de fiyatı artırıyor. Bunu yağda ve başka ürünlerde gördük. Kaynaklar mevcutken psikolojik etki nedeniyle yapay bir enflasyon oluşuyor. Böyle de bir görüş mevcut. Katılır mısınız buna?
Pandemi döneminde başlayan, gıda ve diğer ürünlerde görülen milliyetçilik, kendine yetebilmenin önemini ortaya koydu. Mesela etanolda gördük biz bunu. Bütün dünyada etanol fiyatları bir anda yükseldi, çünkü tıbbî malzemeler ve dezenfektanlarda kullanılıyor. Değeri çok arttı. Türkiye ihracat kısıtlamasına gitti. Bu durum, gıda milliyetçiliği olarak devam ediyor. Bu da stokçuluğa yol açıyor. Dünyada en büyük stokçuluğu şu an Çin yapıyor. Sadece gıdada değil, üretimde kullanılan bütün ürünlerde stokçuluk yapıyor.
Geçenlerde DSÖ başkanı, “Aslında o kadar korkunç bir hastalık değildi, siyasete âlet edildi” dedi. Bill Gates de “Bu gripmiş, biz yanıldık” yorumunu yaptı. Gerçek Hayat olarak iki yıl önce, pandemiyi ekonomik kriz izleyecek diye kapak yaptık. Pandemi Çin’de çıktı, stokçuluğu Çin yapıyor. Pandemi bunun provası mıydı sizce?
Pandemi döneminin büyüme verilerine baktığımızda, büyüme oranı en büyük ülkenin Çin olduğunu görüyoruz. O yılı büyüme ile kapatan iki ülke var zâten. Biri Çin, diğeri Türkiye. Dünyanın geri kalanı eksi büyümede. DSÖ’ye pandemiyi geç bildiren, bütün dünyada tedbirlerin geç alınmasını sağlayan ülke de Çin. 2019’un Kasım ayında ortaya çıkan virüsün pandemi olarak ilanı 2020 Martını buluyor.
Düşmesi beklenen altın fiyatları yükseliyor
Altın son iki yıldır 1800-2000 dolar bandında. Bir sıkışma mı söz konusu yoksa bu normal bir durum mu?
Mustafa Atayık: Dünya ülkeleri, pandemi nedeniyle deyim yerindeyse dayanıklılık testinden geçti. Konuyla ilgili birçok piyasa uzmanı, salgının etkisinin azalmasıyla birlikte altının ons fiyatının 1.700 dolar bandına doğru düşmesini bekliyordu. Ancak, ekonomiler üzerindeki enflasyonist baskı ve Rusya-Ukrayna savaşının fiyattaki düşüşü sınırlandırdığına vurgu yapılıyor. Savaş gerginliği, karşılıklı ambargolar ve sert demeçler nedeniyle ons altında 2050 doları gördük. Her zaman olduğu gibi bir kriz, sorun ve savaş olduğunda insanlar güvenli liman olarak altına yöneliyor. Yine öyle oldu. Uzmanlar, özellikle Rusya-Ukrayna savaşının altının fiyat bazlı düşüşlerini geciktirdiğine dikkat çekiyor. Türkiye özelinde baktığımızda ise altın fiyatlarının onstan değil, doların yükselişten etkilendiğini görüyoruz.
Faiz artırımlarına nasıl direniyor ons?
Gerçekten özellikle pandemi sonrasında piyasa dengeleri oldukça değişti. Umulmadık tepkiler gözlenebiliyor. Mesela, uzmanların büyük bir kısmı, FED 75 baz faiz arttırırsa altının onsunun düşeceğini bekliyordu; çünkü bugüne kadar hep böyle olageldi. FED, uzun zamandır ilk kez bu oranda bir faiz artırımına gitti. Ama beklentiler gerçekleşmedi. Ons fiyatı düşeceğine, 10-15 dolar arttı.
Peki, bu parametreyi neye borçluyuz sizce?
Uzmanlar bile, söz konusu hareketleri ve nedenlerini çözmekte zorlanıyor. Çünkü piyasayı etkileyen birçok etken var. Son yıllarda dünya finans piyasalarındaki bütünlüğü tehdit eden gelişmeler oluyor. Pandemi, tüm dünyayı kasıp kavurdu. Pandemi ile birlikte başta gıda olmak üzere ihtiyaçlar arttı, tedarik zincirleri olumsuz etkilendi. Hemen akabinde Ukrayna-Rusya savaşının patlaması dengeleri alt-üst etti. Bu gibi nedenler finansal parametreler üzerinde olumsuz etki yapıyor.
'Öngörmek çok zor'
Semra Karabaş: FED sıkılaşma politikasına geçince para anavatanına geri dönüyor. Doların değerlenmesi bekleniyor, dolar endeksi yükseliyor. Her yerden çıkış olacak, dolara bir yönlenme gerçekleşecek. Altında düşüş beklentisinin altında yatan temel unsur da bu. FED 75 baz faiz artırınca doğal olarak altında düşüş bekleriz. Ama öyle olmadı. Ezberleri bozan durumlar yaşanıyor şu an piyasalarda. O yüzden öngörmek çok zor. Belirsizliğin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Faizin bu denli arttığı ortamda altın düşmüyorsa benim kanaatim bir resesyon belirsizliği olduğu içindir. Bir resesyon yaşanacaksa, endişe varsa altına yatırım devam ediyor demektir.
Kripto varlıklarda para özelliği yok
FED faiz artırımına giderse dijital borsalar çöker kanaati de tam tersine döndü. Onlar da artışa geçti.
Bence bu sadece geçici bir süre. Pandemide bütün dünya dijitalleşmeyi hızlı bir şekilde yaşadı. Birkaç haftada eğitim ve iş dünyası evlere taşındı, bir dönüşüme şahit olduk. Bu dijitalleşme, kripto varlıklarda da bir yükselişi getirdi. Orada bir köpük oluştuğunu söylemek lazım. Arkada bir merkezi yapı yok. Bir merkez bankası yok. Parayı para yapan hiçbir özelliğe sahip değil. Parayı para yapan unsurlardan biri satın alma gücüdür. Kripto varlığın satın alma gücü yok. Değer tespit aracı yok. Kabul görmüyor. Reel bir ekonomi değil.
Birinci Dünya Harbi’ne kadar bütün paralar altın ve gümüş gibi değerli madenler karşılığında basılıyordu. İkinci Dünya Harbi’nde ise altın-dolar ilişkisi kuruluyor. Vietnam savaşında bu sistem çöküyor. Çin ve Rusya altın endeksli paraya geçme çabası içinde. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da 2017 yılında bu minvalde söyledikleri var. Steve Hanke gibi ünlü iktisatçılar, Türk parasını ancak altına endeksli lira kurtarabilir görüşünde. Türkiye’nin 700 ton altını olduğu söyleniyor. Bu konudaki görüşünüz nedir? Neler söylemek istersiniz?
Mustafa Atayık: Elimizde net bir veri yok, ama 700 ton civarında bir rakam telaffuz ediliyor. Son zamanlarda Merkez Bankası çok miktarda altın alıyor. Dünya Altın Konseyi’nin hesaplamasına göre, Türkiye dünyada en fazla altın rezervi olan ülke sıralamasında 11’inci sırada bulunuyor. 2021 yılı sonunda 657,7 ton olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) altın rezervleri, 688,6 tona ulaştı. Bilindiği gibi özellikle pandemi sürecinde kamu bankalarımız, Londra ve Polonya’daki altınları yurda getirmişti. Birçok ülkenin altını Amerika’da. ABD de bu rezervler karşılığında para basıyor. Hâlbuki altın Amerika’nın değil. 2008 yılı ve pandemi sürecinde piyasada likidite sorunu yaşanmasın diye trilyonlarca dolar para basıldı.
Altın düşecek ki satış çoğalsın
Siz altının çıkmasından mı, düşmesinden mi yanasınız?
Biz sektör olarak üretimde kullandığımız hammadde olan altının fiyatının stabil kalmasından yanayız. Fiyat düşünce doğal olarak satışlar artar. Yüksek fiyat artışı nedeniyle düğün törenlerinde tam altın takanlar yarım altına, yarım altın takanlar çeyreğe, çeyrek takanlar gram altına düşürdü. Bir de yarım gramlık altınlar çıktı. Kuyumcularımız için önemli olan satışın olmasıdır. Bu nedenle altın stabil olacak, çıkacaksa da zıplayarak değil yavaş yavaş çıkmalıdır. Ani çıkışlar olduğunda beklemek en iyisidir.
Semra Karabaş: Altın rezervi konusunda belirsizliğin nedeni değiş tokuşun çok fazla yapılması. Piyasada dönen altının fazla olması. Merkez bankası rezervini biliyoruz ama piyasada ne kadar altının olduğunu tespit etmek zor. 700 ton lafı dönüyor ama resmi olarak ne açıklanıyorsa o kadar biliyoruz. Altın piyasası çok hareketli. Yastık altı dediğimiz hep yastık altında durmuyor, piyasaya giriyor sonra tekrar yastık altına gidiyor.
Yastık altı ekonomiye kazandırılmalı
Yastık altı altını ekonomiye kazandırma noktasında neler yapılıyor, neler yapılmalı?
Mustafa Atayık: Rafineri firmalarımız birkaç senedir bankalarla altın toplamaya çalışıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı ve BDDK, konuyla ilgili bizden de görüş istedi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’mızın döviz konusunda “Kur Korumalı TL Mevduatı”nın ardından yastık altında atıl duran altınların ekonomiye ve finans sistemine katılması yönünde atılmış adımlarını doğru buluyor ve destekliyoruz. Çok iyi niyetle başlatılmış olan bu çalışmaların hedefine ulaşması için bu çalışmalara, Türkiye’de sayıları 35 bini bulan tüm kuyumcu mağazalarımızın katılımının gerekli ve zorunlu olduğunu değerlendiriyoruz.
Yastık altı birikimlerinin piyasaya çıkarılması için tüm kuyumcuların sistem içine alınması, sistemle bütünleşmeleri halinde mümkün olacaktır. Böyle bir bütünleşme, kuyumcuların güçlü mâlî yapısı, vatandaşla olan güçlü iletişimi ve diğer mesleklere göre sahadaki benzersiz dinamiğinin de harekete geçirilmesini sağlamış olacaktır.
Tüm dünyadaki yıllık altın üretim miktarının 2-3 katı değerlere ulaşan bu değerin (Yaklaşık 280-300 milyar dolar) ekonomiye kazandırılmasının önemi tüm taraflarca değerlendirilmektedir. Biz meslek odası olarak sürece destek olmak amacıyla, Yastık altı Altın Yatırımları Sistemi YAY-SİS’i geliştirdik. Türkiye’nin her yerinde, her ilçe, her kasabasında, yerel, yöresel, bölgesel güvenin adresi olan 35.000 kuyumcu meslektaşımızın içinde olduğu “güven” temelinde bir sistem öneriyoruz.
Kuyumcularımız kurulacak sistemle, vatandaşların getirdiği altınları için aynı zamanda reel değeri tespit konusunda ekspertiz hizmeti verecek. Vatandaşlarımız da getirdikleri altınlar için ya karşılığı TL, ya da katılım katkı paylarını almak üzere sisteme dâhil olacaklardır.
'Altınbak, vatandaşa güvence verecek'
Sizin bir Altınbank projeniz var, bunu biraz açsak bu bankanın piyasadaki bankalardan farkı ne olacak?
İstanbul Kuyumcular Odası olarak uzun bir süredir sektör mensuplarımızın kredi ve finansal sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak amacıyla yoğun bir çalışma yürütüyorduk. Oda olarak kurulmasına öncülük edeceğimiz Altınbank sayesinde; meslektaşlarımızın finansal ve altın kredisi sorunlarına çözüm getirmek istiyoruz. (40 bin meslektaşımız, kuyumcu esnafımız, BİST, kıymetli maden aracı kuruluşları, yetkili müesseseler, döviz büroları), sektörün kurumsal yapıları (Mücevher İhracatçıları Birliği, İTO ve İSO kuyumculuk komiteleri, kuyumcu oda ve dernekler) ortaklık yapısında yer alacak.
Bankanın hayata geçmesi için ilgili Bakanlıklar, TMSF, TCMB, BDDK ile karşılıklı olarak görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Aynı zamanda, sahada konunun uzmanı olan bankacılar ve finans uzmanlarıyla bir araya geliyor ve istişarelerde bulunuyoruz. Biz, bu bankanın piyasadaki bankalardan çok farklı, ihtisas bankası olmasını istiyoruz ve diğer yandan güçlü kurumsal bir ortaklık yapısı oluşturulmasına özen gösteriyoruz.
Şu anda 47 bankamız var, farklı bir yapı kurgulanmayacaksa 48. banka olmanın bir anlamı yok. Yurt dışında örnekleri var. Dijital ve kooperatif bankacılığı temelinde şekillenecek bir ihtisas bankası kurmak istiyoruz. Böyle bir banka kurulabilmesi için yasal bazı düzenlemelere ihtiyaç var. Altınbank’ın, yastık altı birikimlerinin ekonomiye kazandırılmasına büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz. Vatandaş, yastık altın birikimleri için banka yerine aile kuyumcusuna gitmeyi tercih ediyor. Biz de bu bankayla yetkilendireceğimiz tüm kuyumcularımızı bir şube gibi kullanmak istiyoruz. Altınbank’ın sahipleri, Oda’mız başta olmak üzere meslek kurumlarımız ve kuyumcular olacağı için bu durum vatandaşa da güven verecek. Meslekî temsil kurumlarımız, kuyumcu oda ve derneklerimiz, altın rafinerilerimiz, sektör firmalarımız ve kurumlarımız, Altınbank işine çok sıcak yaklaşıyor. Bu ortaklıkta yer almak istiyor.
'Altınını getirene kardan pay vereceğiz'
Altını topladınız diyelim. Bu banka altınları ne yapacak? Ayrıca katılım bankalarından ne farkınız olacak?
Asıl ilgi alanı altın bankacılığı olacak. Ancak, diğer bankalar gibi mevduat da toplayacak, ev ve otomobil kredisi de verecek. İlk adımımız dijital, çok masraf etmeden kuyumcuları yetkilendirip şube olarak kullanabilen, belli bölgelerde belli firmalarla altın toplama merkezi, stoklama yapan bir banka kurmak istiyoruz.
Altınbank öncelikle topladığı altınları, kuyumcu esnafına kredi olarak verecek. Yastık altı için gelen altınları da rafinerilere göndererek piyasada bir ticari döngü sağlayacağız. Altınbank’a vâdeli altın hesabı açmak üzere altınını getiren vatandaş, ihtisas konusu altın olan bu bankada farklı yaklaşımlar olduğunu görecek, bu vatandaşlarımıza o gün itibariyle belirli bir ön getiri sunacağız, ayrıca bu ve bunun gibi diğer vatandaşlarımızdan topladığımız altınların kredilendirilmesinden elde edilen net gelirin de bu hesap sahipleriyle paylaşımı söz konusu olacaktır.
Sahip olduğumuz iç dinamikler ve zenginliklerimizi bu banka sayesinde harekete geçirdiğimizde, yurt içi üretim, yastık altı altın toplanması ve sermayemizin altın olarak tutulması, bankaların altın karşılıkları, TCMB ile paylaşımlı rezerv kullanımı gibi hiçbir yerde görmediğiniz dinamikleri harekete geçirebileceğiz. Altın ve diğer emtiaların EFT gibi transferinden tutun, fizîkî altın tesliminin yapılabildiği bir yapı ve kuyumculuk standartları denetimlerini sağlayacak kurumsal yapıların desteklenmesine kadar uzanan bir hedeften söz ediyoruz.
Semra Karabaş: Katılım bankalarında toplanan tasarruflar üretimde kullanılıyor. Üretimden sağlanan gelirin kârı da tasarruf sahiplerine dağıtılıyor. Temel mantık bu. Ama tartışma konuları var mı? Var. Türkiye sınırları içerisinde paranın maliyeti nereye giderseniz gidin aynıdır. Faiz dediğiniz şey piyasada oluşur zaten. Paranızı katılım bankasına da yatırsanız, onun elde ettiği kâr da piyasada oluşan kârdır. Hemen hemen aynıdır.
Vatandaşın kazancı burada sizin elde edeceğiniz kârdan pay almak mı olacak?
Mustafa Atayık: Kesinlikle.
Kâr varsa zarar da edilebilir yani bir tür kâr-zarar ortaklığı mı?
Size, Altınbank olarak kredi veriyorum. 10 kiloluk altından bize ne kadarlık taahhüt yapabilirsin? Kesin değil. Yüzde 5 ile 10 arasında bir rakam olacaktır. Yüzde 6 da kazanabilirsin. Yüzde 10 da kazanabilirsin. Kazanırsan şu kadar oranını sen al. Şu kadarını bize ver. Biz de şu kadar oranını vatandaşa verelim. Faiz girdabından çıkmak için böyle bir yöntem düşünülüyor. Çünkü ülkemizde ve sektörümüzde faiz deyince geri duran insanlar mevcut.
Altın bankacılığı bir karşılık görür mü Türkiye’de?
Semra Karabaş: Yastık altının finans sistemine kazandırılması çok önemli. Tasarruf miktarının bir anda artması, faizlerin bir anda düşmesine neden olur. Ama yastık altının çıkması gerçekten çok zor. Çünkü o bir kültür haline gelmiş. Altını biriktiren kişi ailesindeki en yakınından bile onu saklıyor. Böyle bir tarafı mevcut. Depremde filan ortaya çıkıyor bu altınların çoğu.
Mustafa Atayık: Adapazarı ve Düzce’de 1999’da meydana gelen depremlerde bütün bankalar kapandı. Açık olan, finans ihtiyacını karşılayan ne vardı peki? Kuyumcular. Gece, gündüz 24 saat. Tamam, yastık altının çıkması gerçekten zor; ama şubeleri kuyumcu mağazaları olacağından bizim bankamız diğer bankalara göre daha iyi toplar düşüncesindeyiz.
Siz tamamına değil bir kısmına talip olacaksınız o vakit…
Kimse tamamına talip olamaz. 5 bin ton yastık altı var deniyor, siz bunun yarısını toplasanız bile büyük bir rakam olur.
Takı olarak kullanılana talip değilsiniz galiba…
Verirse onu da alırız.
Ama orada büyük bir değer kaybı, işçilik kaybı var…
İşçilik kaybı var; ama bunu aldın, kullandın. Soluyor, rengi kaçıyor, modeli eskiyor, modası geçiyor. Altın bozdurup ev alacaksınız, işçiliğini düşmeyecek misiniz? Vatandaş istediği kuyumcuya gidip pazarlık yaparak saf altına çevirebilecektir. Bir kuyumcu 910 milyemden alırsa, bir diğeri 912 milyemden alırım diyebilecek. O kuyumcunun o sıra ihtiyacı, bir ödemesi vardır, başka bir fiyat verebilecektir. Vatandaş kuyumcuya gittiğinde “Bunu Altınbank’ta değerlendirmek istiyor musunuz” teklifiyle karşılaşacak. Bunun için bizim bir şey sunmamız lazım. Ne sunacağımız bankacılık izni çıktığında netleşecek. 35 bin kuyumcudan bahsediyoruz. Her mahallede, her ilçede kuyumcumuz var. Türkiye’de, nereden baksanız 10 bin banka şubesi varsa, bizde potansiyel olarak 35 bin kuyumcu mağazası vardır. Herkesin güvendiği bir kuyumcusu var. Altınını evde saklamayan, kuyumcuya bırakan var, o da yastık altı sayılıyor.
Altını Londra mı denetliyor?
Kuyumcu sektörü olarak 170 ton altın ithal ediyoruz dediniz. Altın borsası diye bir şey var ülkemizde fakat hakkında kimse pek bir şey nilmiyor, nedir bu altın borsası?
Yurt dışından altınları, sadece BİST Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası üyeleri, TCMB, kamu kurum ve kuruluşları, TSK Güçlendirme Vakfı şirketleri ile DİR kapsamındaki firmalar getirebiliyor. Ayar analizi için de Darphane’ye gitmesi gerekiyor.
Orada bir fiyat regülasyonu oluyor mu? Zâten yurt dışından belli bir stabil fiyata alıp geliyorsunuz.
Altın ve gümüşte uluslararası standartlarda üretim yapan rafineri firmaları, Londra Külçe Piyasası Birliği LBMA’ya üye olmak zorunda. Ülkemizde, LBMA’ya üye olan rafineri firmalarımız var. (Nadir Metal-İAR). Londra piyasasının sabah, öğlen ve akşam kapanış fiyatları var: 2 ons aşağı, 2 ons yukarı. Altın piyasası, Londra piyasasına endeksli çalışıyor. İthal ettiğiniz altınları, külçe ya da standart dışı altınlar olsun yasa gereği analiz için Darphane’ye götürmek zorundasınız.
Bir ülkeye altın sattığınızda o ülke altının değerine bakabilir, ama bu Londra’yı niye ilgilendirir? Gidip yanımda bir kilo altın getiremez miyim?
Hayır, istediğinizi getiremezsiniz. Yukarıda saydığımız işletmeler ve kamu kurumlarına sadece bu izin verilmiş. İthalatta ise gümrük işlemlerinin ardından, Darphane’de ayar analizinin ardından piyasaya veriliyor. Ülkemiz, pandemi sürecinde ithalatı azaltmak amacıyla standart dışı altınların ithalatını yasakladı. Ancak, bu kez de hammadde girişi azaldığı için üretim ve ihracatta sıkıntılar ortaya çıktı.
Peki biz ne kadar dolarlık altın ithal ediyoruz? Ne kadar dolarlık altın ihraç ediyoruz?
Şimdi burada bir yanılgı var. Deniyor ki mesela; ‘170 ton altın getirmişsiniz, ama 100 ton gönderilmiş. Aradaki 70 ton nerede?’ Sektör olarak, pandeminin etkisinin devam ettiği 2021 yılında 7.5 milyar dolarlık ihracat yaptık. Buna has ve ham altın da dâhil. Bu rakamın dışında ayrıca içeride yoğun şekilde turistlere yaptığımız satışlar da var. Yani biz dışarıdan aldığımız altını üretip satıyoruz.
Şöyle bir bilgi var mı mesela yüzde 40 resmi ihracatımız, turist gelince yüzde 60’nı alıp götürüyor gibi…
7.5 milyar dolarlık ihracat var diyoruz. Bunun 4 milyar doları serbest bölgelerden, Antalya’dan alanlar, Ege’den alanlar. Kapalıçarşı’yı hiç ölçemiyorsunuz. Çarşı’mıza son zamanlarda turistler, yoğun talep gösteriyor. Gelip alışveriş yapanlar, butik satanlar var. Turizm bölgelerinde yabancı turistlere yapılan satışlar var. Satın aldıkları mücevherleri yanlarına alıp gidiyorlar. Bir de turistlerin haricinde Türkî cumhuriyetlerinden, Afrika ülkelerinden mağaza sahipleri geliyor. Üstüne alıp götüren de var. Ama bunlar hep katma değerdir.
Para var ama kaydı yok…
Kaydı tabii ki var, ama ihracat olarak kabul edilmiyor.
Altın muhasebesi için kanun çıkmalı
Açıklamalarınızda altın muhasebesinden söz ediyoruz, altının muhasebesi ayrı mı veya ayrı mı olmalı?
Aslında, altının, gümüş gibi değerli madenlerin için de ayrı muhasebe olmalı. Uygulamada yaşanan sorunu bir örnekle şöyle açıklayabiliriz: 2021 yılı sonunda altının gramı 781 TL’ydi, bugün ise 1020 TL. Devletimiz, fiyat yükseldiği için bize ‘kâr ettiniz ve aradaki farkın vergisini verin’ diyor. Böylece, kuyumcularımız da yılsonunda arada oluşan fiyat farkından dolayı gelir vergisi ödemek zorunda kalıyor. Hâlbuki kazancımız sadece ürünlerin üzerindeki işçilik payından oluşuyor. Bu da, firmaları ister istemez kayıt dışına gitmek zorunda bırakıyor. Biz, şu anda uygulanan Enflasyon Muhasebesi yerine Altın Muhasebesi Sistemi’ne geçilmesini istiyoruz.
Enflasyon Muhasebesi, dünya liderliğine oynayacak potansiyelde olan sektörümüzün önü tıkanıyor. Çözümü de çok basit, yukarıdaki soruda ayrıntısını verdiğimiz 2003 yılında yapıldığı gibi ilgili yasaya sadece bir madde eklenerek sorun aşılır. Sektörümüz de rahat bir nefes alır.