Afrika’ya ayak basan ilk Osmanlı Padişahı: Yavuz Sultan Selim Han

Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş.
Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.
Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır ile birlikte Mekke ve Medine üzerindeki kontrolü, Afrika ile olan ilişkilerinde dini liderlik meselesini de öne çıkardı. Halife unvanıyla Sultan Selim, Osmanlıları Müslüman dünyasının lideri olarak konumlandırdı. Bu, Afrikalı Müslümanlar için özellikle anlamlıydı; birçok Afrikalı Müslüman için Osmanlı, İslam dünyasının meşru dini ve siyasi lideri olarak telakki edildi. Yavuz, devletin eşsiz askeri gücüne rağmen ilim ehli bir padişah olarak Ulema’ya da kol kanat gerdi. Kemal Paşazade’nin atından sıçrayan çamurun kirlettiği kaftanı, vasiyeti üzerine kabrinin üzerine koydurdu ve halen orada durur.

Nil Nehri istikametine doğru uçarken aklıma hep Yavuz Sultan Selim Han gelir. Onun Mısır’ı fethinden sonra kurulan Garp Ocakları, Osmanlı Devleti'nin Cezayir, Tunus ve Trablusgarp eyaletlerini kapsıyordu.

Afrika’ya ayak basan ilk Osmanlı Hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ın fethiyle sadece Osmanlı hâkimiyetini genişletmedi, Kuzey Afrika’nın Batı dünyası tarafından sömürgeleştirilmesini birkaç asır engellemiş oldu. Sultan Selim, Memlüklerin Müslüman zalimler olduğunu iddia ederek Şii Safevilerle ittifak kurduklarını söylemiş ve “Kim sapıklara yardım ederse o da kafirdir” şeklinde bir fetva çıkartmıştı. Bu yazımda Yavuz dönemi Mısır ilişkilerini kaleme aldım.

Afrika’ya ilk adımı o attı

Yavuz Sultan Selim Han.
Yavuz Sultan Selim Han.

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nun dokuzuncu padişahı olup 600 küsür yıllık tarihinde hanedanın en önemli hükümdarlarından biri olarak kabul edilir. 1512-1520 yılları arasındaki kısa saltanatı, önemli askerî seferler, toprak genişlemesi ve Osmanlı otoritesinin Müslüman dünyasında tanınmasıyla bilinir. Onun hükümdarlığından etkilenen en önemli bölgelerden biri, fetihleri ve ittifaklarıyla kıtanın siyasi ve dini yapısını yeniden şekillendirdiği Afrika oldu.

Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu özellikle Mısır ve çevresindeki bölgelere doğru Afrika’ya ilk büyük adımlarını attı. Bu genişleme hem stratejik hem de dini kaygılarla motive edilmişti. Selim, Osmanlıları Müslüman dünyasının lideri olarak konumlandırmayı ve Avrupa’nın özellikle de Hint Okyanusu’nda boy gösterip ticaret yollarını kontrol etmeye çalışan Portekiz etkisinden imparatorluğu korumayı hedefliyordu.

Önce Filistin

Yavuz Sultan Selim 1516-1517 yıllarında Memlük Sultanlığı'na karşı yürüttüğü sefer sırasında Filistin'i fethetti. Memlükler Mısır, Suriye ve Filistin'i kontrol ediyorlardı ancak Selim, Osmanlı nüfuzunu genişletmek ve Müslüman dünyası üzerindeki kontrolü sağlamlaştırmak için evvela Kudüs’ü aldı.

Fetihteki en önemli olay, 1516 yılında Halep yakınlarındaki Mercidabık Muharebesi’ydi. Bu savaşta Selim’in orduları Memlükleri kesin bir şekilde yenilgiye uğrattı. Bu zafer, Osmanlıların Suriye ve ardından Filistin'i kontrol altına almasını sağlamıştı. Selim daha sonra güneye ilerlemiş ve 1517 yılında Kahire yakınlarındaki Ridaniye Muharebesi'nde bir zafer daha kazanmıştı. Bu, Memlük Sultanlığı'nın tamamen dağılmasını, dolayısıyla Filistin, Mısır ve Hicaz'ın Osmanlı yönetimine girmesini sağlamıştı.

Filistin'in fethiyle Selim, bölgedeki önemli ticaret yolları ve Kudüs gibi dini merkezler üzerinde Osmanlı kontrolünü güvence altına almış oldu. Bu fetih, Osmanlıların Müslüman dünyasının hâkim gücü olarak konumlarını sağlamlaştırarak Selim’in halife unvanını almasıyla, imparatorluğun dini ve siyasi otoritesini güçlendirdi.

Mısır’ın fethi ve Kuzey Afrika hâkimiyeti

1517 yılında Yavuz Sultan Selim, Ridaniye Savaşı'nda Memlük Sultanlığı'nı yenerek Mısır’ı ele geçirdi. Bu zafer, sadece askeri bir başarı değil, aynı zamanda sembolik bir galibiyetti. Mısır, İslam dünyasında önemli bir kültürel ve dini merkezdi. Mısır’ın fethiyle Selim, Mekke ve Medine gibi kutsal şehirler üzerinde kontrolü sağladı ve bu, Osmanlı sultanlarının İslam’ın halifesi ve koruyucusu olarak meşruiyetini büyük ölçüde artırdı.

Mısır’ın Osmanlı kontrolüne girmesiyle birlikte imparatorluk, Kuzey Afrika üzerinde de etkisini genişletti. Selim’in halefleri döneminde bu bölge üzerindeki Osmanlı kontrolü kademeli olarak genişlese de onun döneminde Libya, Cezayir ve Tunus gibi bölgelerde Osmanlı egemenliğinin temelleri atıldı. Bu bölgelerde güçlü Osmanlı deniz üsleri kuruldu ve bu üsler, Müslüman topraklarını özellikle İspanyol ve Portekiz tehditlerine karşı korumada önemli rol oynadı.

Afrika’yı koruma altına aldı

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesi ve Kızıldeniz bölgesi üzerindeki kontrolü, Osmanlılar ve Afrikalı Müslüman devletler arasındaki ilişkileri de büyük ölçüde etkiledi. Osmanlılar, özellikle Somali kıyıları gibi Portekiz’in etkisini artırmaya çalıştığı bölgelerdeki Müslüman liderlerle bağlarını güçlendirdi. Selim’in Hint Okyanusu’ndaki Portekiz genişlemesine karşı mücadelesi, Afrika’daki yerel yöneticilerle ittifak kurmasına olanak sağladı ve bu yöneticiler, Avrupa saldırılarından korunmak için defaatle Osmanlı’dan yardım istediler.

Sultan Selim ve sonraki Osmanlı hükümdarları, Portekiz’e karşı mücadelelerinde bu Afrikalı Müslüman devletlere askeri ve deniz desteği sağladılar. Bu işbirliği, sadece Osmanlıların bölgedeki varlığını güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda Afrika İslam dünyası ile Osmanlı devleti arasındaki bağları da güçlendirdi. Afrikalı Müslümanlar, Osmanlıları Avrupa emperyalizmine karşı koruyucular olarak görmeye başladı.

Kızıldeniz ve Hint Okyanusu ticaretine etkisi

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi, Osmanlıların Kızıldeniz’i, Afrika, Orta Doğu ve Asya’yı birbirine bağlayan kârlı ticaret yollarını da kontrol etmelerine imkân sağladı. Bu yollar üzerindeki kontrol, Osmanlıların, Hint Okyanusu’ndaki ticaret üzerinde tekel kurmaya çalışan Portekizlilere karşı durmalarını mümkün kıldı.

Selim döneminde ve sonrasında Osmanlıların Afrika’daki varlığı, Sudan ve Afrika Boynuzu’ndan gelen ticaretin Müslüman dünyasının geniş ticaret ağlarıyla bağlantıda kalmasını sağladı. Afrika’dan gelen altın, fildişi ve kahve gibi mallar, Osmanlı toprakları üzerinden Orta Doğu ve diğer pazarlara akmaya devam etti. Bu ticaret yollarının korunması, Afrikalı Müslüman devletlerin ekonomik refahı için hayati öneme sahipti ve Osmanlılar bu bağlantıların güvenliğini sağlamada önemli bir rol oynadılar.

Dini liderlik ve hilafet

Bir Osmanlı haritasında Mısır ve çevresi.
Bir Osmanlı haritasında Mısır ve çevresi.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır ile birlikte Mekke ve Medine üzerindeki kontrolü, Afrika ile olan ilişkilerinde dini liderlik meselesini de öne çıkardı. Halife unvanıyla Sultan Selim, Osmanlıları Müslüman dünyasının lideri olarak konumlandırdı. Bu, Afrikalı Müslümanlar için özellikle anlamlıydı; birçok Afrikalı Müslüman için Osmanlı, İslam dünyasının meşru dini ve siyasi lideri olarak telakki edildi. Yavuz, devletin eşsiz askeri gücüne rağmen ilim ehli bir padişah olarak Ulema’ya da kol kanat gerdi. Kemal Paşazade’nin atından sıçrayan çamurun kirlettiği kaftanı, vasiyeti üzerine kabrinin üzerine koydurdu ve halen orada durur.

Afrikalı Müslüman âlimler, tüccarlar ve Sufi liderler, özellikle Osmanlı yönetimi altındaki Kahire’ye sık sık seyahat ettiler. Selim’in politikaları, Kuzey ve Doğu Afrika ile Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi arasındaki bağları güçlendirdi ve Müslüman dünyasında bir birlik duygusunun oluşmasına katkıda bulundu.

Tesiri derin oldu

Yavuz Sultan Selim’in saltanatı, Osmanlı-Afrika ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Mısır’ın fethiyle birlikte Selim, Osmanlıların Kuzey Afrika, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu üzerinde hakimiyet kurmalarının temelini atmıştır. Onun askeri seferleri ve diplomatik çabaları, bölgenin siyasi ve dini yapısını yeniden şekillendirmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nu Afrika’daki Müslüman devletlerin koruyucusu ve lideri konumuna getirmiştir.

Selim’in kısa süren hükümdarlığına rağmen Afrika üzerindeki kültürel mirası kalıcı olmuştur. Osmanlıların Afrikalı Müslüman devletleri Avrupa emperyalizmine karşı savunma rolü ve ticaret ile dini liderlik üzerindeki etkileri, kıtada derin izler bırakmış ve Afrika ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki tarihsel ilişkilerin zengin bir parçası olmuştur.

Öte yandan Yavuz Sultan Selim, kutsal emanetleri dünyanın en güçlü İslam devletinin himayesine alarak Müslüman dünyanın şerefini kurtarmıştır. Yok Fransızlar, İngilizler işgal ettiğinde öyle bir şey yapmazdı, Mısır’da kalırdı diye zannedenler, Paris İnsan Müzesi ile British Müzesini ziyaret edebilirler.

Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden beri Osmanlı ordusunda yer alan Özdemir Paşa 1561 yılında San'a kentinde vefat etti fakat o zaman bölgedeki hâkimiyetimizden ötürü on yıl sonra mezarı, Kızıldeniz'in karşı yakasında bulunan Eritre'nin Massava şehrindeki Şeyh Durbuş Mezarlığına nakledildi. Evliya Çelebi'nin de seyahatnamesinde sıkça bahsettiği büyük komutan Özdemir Paşa'nın mezarı şimdi Massava liman şehrindeki bu mezarlıktadır.

Afrika’ya ayak basan bu ilk Osmanlı hükümdarına ithaf ettiğimiz Bree Sokağı 122 isimli kitabımızda, onun mezarını Afrika’ya giden büyükelçilerimizin ziyaret etmelerini temenni etmiştik. Hakikaten Afrika'da vazife yapacak olan Türk diplomatların yerinde olsam, 1200 yıl önce Afrika'da kurduğu devlet için bastırdığı madeni paraya Turkiyya yazdıran Ahmed bin Tulun'un Mersin’deki kabriyle, 500 yıl önce Afrika'ya ilk ayak basan Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in İstanbul’daki mezarını ziyaret edip sonra göreve başlamak olurdu. Tabi eskilerin dediği gibi, ne kadar söylerseniz söyleyin anlattıklarınız karşınızdakinin anladığı kadardır…