Adâleti inciten mahkûmiyetler
İslam zinaya müeyyide getirmekten ziyade, zinaya neden olabilecek yolların engellenmesini emreder. ‘Medenî’ denilen düzenler ise tüm yolları açar. Hatta bu meyanda evlilik dışı birliktelikleri suç saymazken, adına ‘medenî kanun’ denilen ve pek çok maddesi gayri medeni olan kanunun belirlediği yaşın altında evlenenler ise insan katletmiş gibi ağır cezalara çarptırılabilmekteler.
Ülkemizde, çoluk-çocuğa kavuşmuş evli erkeklerin, cinayet işlemekten daha ağır hapis cezalarına çarptırılması trajedisi yaşanmakta. Bu nedenle anneler, çocuklar, bebeler mağdur edilmekte.
Gerekçe: Medenî Kanuna muhalefet!
Yani kanunun yasakladığı 18 yaşından evvel evlenmek.
Mâlum geçtiğimiz yıl pek çok suçtan hüküm giymiş kişilerin cezaları bir daha işlememek şartıyla tecil edildi. Bu nedenle on binlerce kişi hapishanelerden tahliye edildi.
Lâkin zinaya düşmek yerine nikâh kıyarak evlenen gençler, çoluk çocuğa kavuştuktan sonra hapsedildiler ama onların sözde suçları tecil edilmedi.
Bunlara “erken evlilik mağduru” deniliyor. Ancak burada kim mağdur, kim mağdur edilmiş karışmış durumda. Zîra burada asıl mağdur edilenler içeri tıkılanlardan ziyade çocuklar ve kadınlar.
Kadın hakları, çocuk hakları ve hayvan hakları diye ortalığı ayağa kaldıranların hemen hepsi bu mağduriyetler karşısında suspus durumdalar.
Güvenlik kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre, ülkemizde genç intihar vakalarından en az 5’te biri genç yaşta evlilik dışı birliktelik, bunun neticesinde ortaya çıkan gayrimeşru gebelik ve bu gebeliklerin fizikî yollarla sona erdirilmesi girişimlerinden kaynaklanıyormuş.
Bu çok acıklı bir durum.
Burada tecavüzden ziyade gönüllü birlikteliklerin sonradan sürmemesi, gebe kalan kızların ortada bırakılması, ailelerin bundan haberdar olması veya olması endişesi gibi pek çok sebep…
Yangın serbest yanmak suç
Ateşle barutu bir araya getirenler, ‘neden yangın çıktı’ diye soramazlar. El hak, eşyanın tabiatı gereği yangın çıkar.
İslam zinaya müeyyide getirmekten ziyade, zinaya neden olabilecek yolların engellenmesini emreder. ‘Medenî’ denilen düzenler ise tüm yolları açar. Hatta bu meyanda evlilik dışı birliktelikleri suç saymazken, adına ‘medenî kanun’ denilen ve pek çok maddesi gayri medeni olan kanunun belirlediği yaşın altında evlenenler ise insan katletmiş gibi ağır cezalara çarptırılabilmekteler.
Yahudi ve Hıristiyan Tapınakçıların ülkesi İsviçre’den ithal edilerek, dünyanın en medenî toplumuna 1926’da dayatılan kanuna göre, erkek için 18, kızların ise 17 yaşına erişmeden evlenmeleri yasaklanır. Mahkemeden müsaade almak şartı ile hem erkek, hem de kızlar 15 yaşında evlenebiliceklerdi.
Devlet hem nüfusun artmasını istiyor, hem de evlilik yaşı için yüksek bir tahdit getiriyor. Ayrıca Ankara’daki pek çok zevat, kanunun bu hükmüne rağmen kendileri 17 yaşından küçük kızlarla ya bizzat evleniyor yâhut gayrimeşru birliktelikler yaşıyorlardı. Kendileri kendi kanunlarına uymadıktan sonra toplum pek uymaz.
Düzenleme ciddi sıkıntılara neden olunca, 1938’de yapılan değişiklikle erkeklerde yaş 17’ye, kızlarda ise 15’e çekilir.
“1926’daki kanunda yaş haddi yüksek tutulunca, bu ülkemizde özellikle de kırsal bölgelerde hâlâ devam eden erken yaşlarda evlendirme geleneğine uymamış, ayrıca nüfusu çoğaltma politikasına da uygun düşmemiştir. Bunun sonucu olarak, yaş küçüklüğü sebebiyle birçok gayrimeşru evlilikler olmuştur. Bu ilişkiden ise daha çok, erken yaşta evlenen kadınlar ile böyle bir evlilikten doğan çocuklar zarar görmüştür. Bu sosyal gerçeklik, kanun koyucuyu, evlenme yaşını indirmeye zorlamıştır. Atatürk zamanında kadınlar ve çocuklar için bu sakıncalı duruma son verilmiştir. Bu amaçla 1938 yılında 3453 sayılı kanunla, evlenme yaşı düşürülmüştür. Böylece evlenme yaşı kadınlar için 15, erkekler için 17 olarak belirlenmiştir. (Turgut Akıntürk, Turgut; Aile Hukuku 1996)
İmha başlıyor
Amerika’nın ‘ilerici dönemi’ olarak da tanımlanan 1800 sonrası dönemde bazı iktisatçılar Darwin’in, Malthus’un ve Darwin’in yeğeninin öjeni fikirlerinden etkilenirler. Bunlar Henry Walcott Farnam, Frank A. Fetter, Irving Fisher, William Z. Ripley, Francis Amasa Walker, Edward A. Ross, Simon Patten, Henry Rogers Seager, John Andrews gibi isimlerdi.
Maltus’un bazı fikirlerini eleştirseler de bunlar, toplumun zayıf kesimleri ve işsizlerini “parazitler, sınai atıklar ve elverişsizler” olarak tarif ederler. Erken evlilikler ve çok çocuk doğuranlara engel olunması gerektiğini söylerler. Son yıllarda da yaygın olarak kullanılan “bakabileceğin kadar çocuk” cümlesini ilk onlar kurarlar. Hasta, zihnî ve fizikî engele sahip olanlarla, doğurgan kadınlardan kurtulmaktan söz ettiler.
Simon Patten, “ilerlemenin tek yolu, verimsizlerin ortadan kaldırılması ile mümkün” olacağını ileri sürer.
Irving Fisher, “Irk ve öjeniyi hesaba katamazsak gelişemeyiz” fikrindeydi. ABD nüfusunun bir bölümünün geri dönüşü olmayan bir şekilde kusurlu olduğunu belirten John R. Commons ise ekonomiye yük olan bu kesimden kurtulunması gerektiğini dile getirmişti.
Bu isimlerden Henry W. Farnam başkanlığında, 1905’de Amerikan Çalışma Mevzuatı Birliği'ni kurarlar. 1909’da hatırı sayılır bir örgüt hâlini alırlar.
Bu ekipten etkilenen John D. Rockefeller (Jr) da, Amerikan Soy Arıtım Derneği’ni kurar. Başına oğlu David Rockeller’i getirir. “Demokrasinin sıradanlığı arttırıp, mükemmel insan türlerini azaltmakta” olduğunu ve “insanlar; efendiler ve hizmetliler olmak üzere iki gruptur” diyen Frank Fetter’i de oğluna danışman yapar.
Kısırlaştırılan Kızılderililer
Kristof Kolomp’un Amerika’yı işgali sırasında soykırımdan geriye kalan bir elin parmağı kadarki yerliler bu kez de yeni bir soykırımla yüzleşir.
Projenin adı: ‘Yerlileri yok edin!’
- Ailelere ‘çocuklarınızı yatılı okullarda okutup, meslek sahibi yapacağız’ diyerek, 18 yaşından küçük on binlerce çocuğu toplarlar. Kimse vermek istemez ama çocuklar zorla alınır. Vatikan’a ait 136 kilise okullarına götürüp, Hıristiyanlaştırırlar. Direnenler aç ve susuz bırakılırlar. Kız veya erkek farketmeksizin tecavüz edilip, işkenceye mâruz bırakılırlar. Üzerlerinde sayısız deneyler yaparlar ve kısırlaştırılırlar.
Bu deneyler sırasında çocuklara, tıpkı laboratuvar fareleri gibi virüsler, bakteriler, mantarlar bulaştırılır. Elektrik şok denemeleri yapılır. Çoğu ölür, hayatta kalanların isimleri değiştirilir, eski kimlik ve kültürlerine ait tüm izler silinerek yeni kimlikler verilir. Tecavüzler sırasında bazı çocuklar hamile kalmıştır. Bunlar kürtajla alınır. Bu sırada hem bebekler ölür, hem de kürtaja dayanamayan çocuklar… ‘İlerici’ dönem kâtillerine Almanya’dan getirilen ârî ırk peşinde koşan sapık doktorlar da yardım eder.
İlk adım İnönü’den
Uzun uğraşlar neticesinde, Amerika’da yasak olan kürtaj, yüksek mahkeme kararıyla serbest bıraktırılır. Buna rağmen toplum direnci çok büyüktür. İşe, ABD dışında 3. sınıf bir ülke üzerinden devam edilmesi kararı verilir. Devreye John D. Rockefeller III (JDR3) girer. Ankara ve İstanbul ziyaretleri yapılır.
Ülkemizde nüfusu azaltma girişimi ilk olarak 1960 darbesi sonrasında, İsmet İnönü’nün yeniden başbakan olmasıyla başlar. ‘557 sayılı Nüfus Plânlaması Hakkında Kanun’ 1 Nisan 1965’de Resmi Gazetede neşredilir.
Ardından Rockefeller, çiçeği burnunda Başbakan Süleyman Demirel’e 26 Eylül 1966 tarihinde mektup yazar. Karşılıklı süren mektuplaşma ve ziyaretleşmeler, meşhur mason İhsan Sabri Çağlayangil üzerinden yürür. Ankara ikna edilerek, nüfusu azaltma sürecine hız verilir. Türkiye, ABD adına ve isteğiyle, BM’ye başvurarak nüfusun azaltılmasının dünya çapında başlatılması sürecinin öncüsü yapılacaktır. ‘Türkiye önemlidir’ çünkü Türkiye üzerinden diğer ülkeleri de ikna etmek kolaydır.
Ardından Vehbi Koç’un önderliğinde iş dünyası ve üniversiteler devreye girer.
1980 Darbecileri işi sıkı tuttu
1970’ler çatışmalarla geçmiştir. 12 Eylül darbesiyle birlikte Türkiye’nin nüfusunun azaltılması için kürtaj serbestisi getirilir. BM’ye bağlı İLO ile Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu 28-29 Haziran 1973’de İstanbul Tarabya Otel’inde ‘Türkiye’de Aile Planlaması Çalışmaları ve Aile Planlaması Usulleri’ konulu bir etkinlik düzenleyerek hikâyenin yepyeni bir şekil almasını sağlar.
Vehbi Koç bu durumu hatıralarında şöyle anlatıyor: “Amiral Bristol Hastanesi Başhekimi Dr Warren H. Winkler’den Türkiye’nin aile planlamasıyla ilgili bir rapor rica etmiştim. Winkler, 11 Haziran 1974 tarihli raporunda, ‘Konu hükümet programında ele alınmış bulunmasına rağmen, maalesef çalışmalar çok yavaş ve yeterli sonuçların alınması çok güç’ gibi bir tespit yapıyor ve özel sektörün önderliğine ihtiyaç bulunduğunu vurguluyordu.”
- Kenan Evren’in talimatıyla 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarılırken, Adâlet Komisyonu Başkanı Hâkim, Deniz Yüzbaşı Tevfik Omdan, acı gerçeği şu cümlelerle ifade eder:
“Nüfus planlamasının devlet politikası olduğunu ve nüfus planlamasının devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağını daha açık bir şekilde maddeye monte ettik. Doğum kontrolü sözünü kullandığımız zaman halk gerçekten rahatsız oldu. Sanki her hamile kalan kadının doğurması önlenecek, engellenecekmiş gibi. Nüfus planlaması tabiri, uzun yıllar ‘Türkiye’nin nüfusunu planlıyorsunuz, nasıl olur?’ gibi münakaşalara maruz kalmıştır. Fakat daha sonra halkın reaksiyonu kayboldu. Bugün ‘nüfus planlaması’ deyince sadece istenmeyen gebelik yahut da hamile kalınmasını önlemek değil, eğitimi de bu madde içinde ele alıyoruz. Zaten bunun eğitimsiz uygulanması imkânsızdır.”
- Komisyon tutanaklarına göre, Kenan Evren “Bir kız çocuğu gayrimeşru bir çocuk sahibi olmuşsa, onun rızası ve velinin izniyle on hafta içerisinde yine çocuğu aldırabilecek değil mi” diye sorar.
“Evet, Sayın Cumhurbaşkanım” diye cevaplar Omdan.
Evren yine sorar: “Yani illa bir tıbbî zaruret olması şart değil?”
Sözü İçişleri Komisyonu Üyesi Hâkim Albay Edip Gültekin alıyor: “Burada amaçlanan, 18 yaşından küçük ve evlenmediği için de reşit olmamış olanlara da kendisinin ve velisinin rızası ile müdahale edilebilmesidir. Buyurduğunuz husus bu haliyle gerçekleşmiş oluyor.”
Evren yine sorar: “Yani illa bir tıbbî zaruret olması şart değil?”
Sözü İçişleri Komisyonu Üyesi Hâkim Albay Edip Gültekin alıyor: “Burada amaçlanan, 18 yaşından küçük ve evlenmediği için de reşit olmamış olanlara da kendisinin ve velisinin rızası ile müdahale edilebilmesidir. Buyurduğunuz husus bu haliyle gerçekleşmiş oluyor.”
Türkiye’nin geleneği/nüfusu Koç’a emanet
1960’larda sonra 1973’de nüfusu azaltma oyununda büyük görevler üstlenen Vehbi Koç ve şürekâsı (Eli Acıman, Necati Akçağlılar, Erol Akçal, Semahat Arsel, Feyyaz Berker, Prof. Yüksel Bozer, Fred Burla, Namık Çevik, Prof. İhsan Doğramacı, Tevfik Ercan, Kemal Ilıcak, Prof. Kemal Kafalı, Nazmi Kal, Erol Kınık, Asım Kocabıyık, Enver Kocaoğlu, Nuh Kuşçulu, Emin Kul, Yunus Müftü, Halit Narin, Güler Sabancı, Şevket Yılmaz, Warren Winkler, Erkut Yücaoğlu, Tandoğan Toköz, Fuat Bezmen, İbrahim Bodur, Osman Boyner, Nejat Eczacıbaşı, Şinasi Ertan, Zekai Gedik, Can Kıraç, İnan Kıraç, Mehmet Mermerci, Can Pulak) ile birlikte 27 Eylül 1985’de bu kez Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV)’nı kurarlar.
19 Mart 1992 tarihli Resmi Gazeteye bakanlar, Koç’un ve diğer nüfus azaltım projelerini destekleyen Pathfinder Fonu’nun kapısını, dönemin Demirel Hükümeti’nin de benzer amaçlarla çaldığını ve buradan sağlanan fonlarla, göçer işçilerin nüfus kontrolü eğitimine tabi tutulduğunu görecekler.
Erbakan hocadan ikaz
Rahmetli Necmettin Erbakan hoca, 10 Mart 1992’de TBMM Kürsüsünden şöyle haykırır: “Bir diğer muzır israf da nüfus planlamasıdır. Aile planlaması ve ana-çocuk sağlığıyla ilgili olarak bütçeye 245 milyar lira konmuştur.
- Maksat ne?
- Bu milletin nüfusu artmasın. Ayrıca, vakıflar kurulmuş.
- Kim bu?
- Rockefeller var. Rockefeller, meşhur siyonist Yahudilerden biridir. Vakıf kuruyor. Türkiye'yi destekliyor.
- Niçin?
- Türkiye'nin nüfusu artmasın diye. Şimdi, onların desteği yetmiyor, biz de fakir fukaradan aldığımız 245 milyar lirayla burayı destekliyoruz... Köy köy dolaşın, bu milletin nüfusu sakın artmasın...
Niye?
İsrail ve Amerika bizim nüfusumuzun artmasından hoşlanmıyor da onun için. İşte bu, muzır israftır.”
Merhum hoca, 1995’de Refah Partililere çağrı yaparak “Çok çocuk yapın, en az 4 çocuğunuz olsun. Nüfusu azaltmak için çalışanlar ve Batı özentisi içindeki taklitçiler (aile planlamacıları) var. Artan nüfus, yeryüzünde hakkı hâkim kılmanın saadeti, gücüdür” diyordu. (Milliyet Gazetesi, 27 Şubat 1995, s.1-23)
Anasol-m’nin nüfusu azaltma hamlesi
Anasol-M hükümeti zamanında çıkarılan 4721 sayılı Medenî Kanuna göre, kız-erkek fark etmeksizin “Erginlik 18 yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar” hükmü getirilmiş. Bu hamle ile bu kez de gençlerin 18 yaşından önce evlenmesinin önü biraz daha yükseltilerek bir kez daha kesilir.
2004’de çıkarılan Yeni Türk Ceza Kanununun 6. Maddesi, henüz 18 yaşını doldurmamış kişileri çocuk sayar. 18 yaşından önce rıza ile yapılan evliliklerde, erkeklere neredeyse cinayete eş değer bir ceza getirildi. 18 yaşından önce cinayet işleyene indirim yapılırken, meşru evlilik yapan gençler ise bu imkândan yararlandırılmadı. Zina yapmak yerine aile rızasıyla evlenen erkekler, "vücut dokunulmazlığına karşı suç işlediği” gerekçesiyle hapislere tıkılıyor.
Mağdur kim, çâre ne?
Ergenlik ve reşitlik iklim, coğrafyaya göre değişiklik arz eder. Buna cinsel rüşt yaşı, rüşt yaşı, cezaî ehliyet yaşı, evlenme yaşı ve seçme yaşı gibi isimler verilir.
Amerika’nın hemen her eyaletinde evlilik izin yaşı değişken olup, 11-12’den başlayarak 18’e kadar çıkıyor. Dünyada ise 10 ila 22 arasında değişiyor. Kimileri Avrupa ülkelerini bizim gibi yüksek zannedebilir. Oysa Hollanda, Avusturya, Almanya, Macaristan, Kanada, Letonya, Lüksemburg, Norveç, Avustralya gibi ülkelerde 16 yaşında evlilik serbest. Yaş yüksekliği nerede biliyor musunuz? Tam tahmin ettiğiniz gibi, Batı’nın nüfuzu azaltılmak istediği Türkiye gibi ülkelerde. Çâre ise yanlıştan bir an evvel dönmek.
‘Çocuk gelin’ meselesi
Ülkemizde ve dünyanın hemen her yerinde rıza dışı sözde evlilikler ne yazık ki var. Ayrıca bazı geleneklerde genç bir kız, babası ve hatta dedesi yaşında biri ile zorla evlendirilir. Bu rıza dışı rezil uygulama elbette engellenmelidir.
- Ayrıca ‘çocuk gelin’ adı altında, kız ve erkeğin rızası ve ailelerin de izni ile yapılmış ve çocuk da doğmuş olan gençlerin bu kapsama alınıp hapsedilmesi ve buna karşılık şu yahut bu ortamda rızayla bile olsa gayrimeşru birlikteliklere sırf ‘gebelik yok’ diye ses çıkartılmaması olacak şey değil.
Her türlü iffetsizliğe pirim veren ve hatta teşvik eden bazı kokanalar ve kokuşmuş zihniyet sahipleri ile feministlerin tepkileri, nedeniyle mevcut mağduriyetlerin giderilmemesi adâleti incitiyor.
Evlilik yaşı, medeni kanun ve ceza kanunu 1926’dan bu yana onlarca kez değiştirilmiş, hatta 2004’deki ceza kanunu bile daha şimdiden delik deşik edilmişken, sadece bir grup arsızın ve CHP gibi yapıların tepkisi nedeniyle değiştirilmemesini anlamakta toplum haklı olarak güçlük çekiyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan; bu meseleyi, toplumda yaşanan bazı ahlâkî meziyet kayıplar ile onlu yaşlara inen gayrimeşru birliktelikleri ortadan kaldırmak, azalan ve yaşlanan nüfus meselesi ve de eğitim gibi gerekçelerle ertelenen evlilikler, boşanmalar ve kısırlık gibi gerçekleri de dikkate alarak bir düzenleme emri vermesi elzemdir.
Vesselam!
CHP’den bekârlık vergisi
Bugün 18 yaş altı gençlerin evliliğine karşı çıkan ve daha ağır cezalar için TBMM’ye kanun teklifi veren CHP’liler, geçmişte ise bekârları vergiye bağlamak istemişti.
CHP’nin Yozgat mebusu Süleyman Sırrı İçöz, TBMM’ye verdiği kanun teklifinde, 25 yaşına gelip de evlenmeyenlerden ‘bekârlık vergisi’ alınmasını teklif etmişti. Bir de ‘CHP değişmez’ derler, bakın görün işte nasıl değişirmiş.