ABD-Suudi Arabistan anlaşması ve petrodoların geleceği
Yakın gelecekte doların hakimiyeti devam edebilir ancak küresel finansal sistemin demokratikleşmesi ve çeşitlenmesinin daha fazla yerel para biriminin uluslararası işlemlerde kullanılabilmesine imkân tanıyacağına şüphe yok. Böyle bir dünyada dolar hâlâ ehemmiyetini korusa da Çin yuanı, euro ve Japon yeni gibi para birimleriyle desteklenecektir. Bu nedenle Suudi Arabistan'ın petrodolar konusundaki yaklaşımı, küresel finansın geleceği adına önemli bir sinyal verecektir.
Haziran ayı ortalarında sosyal medyada ve çeşitli medya mecralarında Suudi Arabistan ile ABD arasında petrolün ABD doları ile ticaretini öngören “50 yıllık gizli anlaşma”nın süresinin 13 Haziran tarihinde dolduğu ve Suudi Arabistan’ın söz konusu anlaşmayı uzatmadığı şeklinde bir iddia yayıldı. Gizli bir anlaşmanın süresinin ve bu sürenin dolduğunun bilinebilmesi başlı başına bir tutarsızlık ve çelişki olsa da yerli-yabancı hesaplarda ve platformlarda ciddi biçimde yayılması ve kafaları karıştırması nedeniyle konu üzerine bir yazı yazma ihtiyacı hasıl oldu. Zira yalanın gerçekten daha hızlı yayıldığı bir dönemde, yayılmış bir yalanın/yanlışın doğrusunu, her şeye rağmen hakikatin peşinde olan bir avuç insan için yazmak biz gazetecilere düşüyor.
Meseleyi kabaca üç başlık etrafında ele alacağız. Öncelikle ABD ile Suudi Arabistan arasında petrolün dolarla satılması konusunda resmi bir yazılı anlaşma olmadığını söyleyerek başlayalım. Dolayısıyla iddialara konu olan “haber” doğru değil. 1974 yılında iki ülke arasında tam olarak ne olduğunu aşağıda detaylandıracağız.
İkinci olarak dolar dışındaki para birimlerinde -petrol dahil- ticaret yapılması yeni bir şey değil. BRICS ülkeleri başta olmak üzere -ki Suudi Arabistan’ın da bu platforma ilgisi mâlum- pek çok ülke yerel para birimlerinde ticaret konusunu bilhassa son birkaç yıldır daha fazla dillendiriyor.
Son olarak Suudi Arabistan ile ABD’nin tarihin en büyük savunma anlaşmalarından birini yapmaya “çok yakın” olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerek. Bu dev anlaşma, dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısını daha uzunca bir süre dolar kampında tutabilir. Şimdi bu üç ana başlığı teker teker açalım…
Savunma anlaşması
Biden yönetimi, Suudi Arabistan ile “NATO benzeri” kapsamlı bir güvenlik anlaşması üzerine uzunca bir süredir çalışıyor. Her iki ülkeden de gelen açıklamalar, Suud tarafının oldukça istekli olduğu bu anlaşmaya “çok yakın” olunduğu yönünde.
Savunma anlaşması, ABD ve Suudi Arabistan'ın bölgedeki çıkarlarını birbirine daha da yakınlaştırarak Suud’un Çin ile geliştirdiği ve Washington’ı rahatsız eden ilişkileri de sınırlayabilir. Bu potansiyel anlaşmanın, sivil nükleer işbirliği ve İsrail-Filistin sorununda iki devletli çözüm adımlarını da içerdiği biliniyor.
ABD ve Suudi Arabistan arasında yeni bir güvenlik anlaşmasının imzalanması, iki ülke arasında son yıllarda zaman zaman yükselen anlaşmazlıkları hizaya getirerek ekonomik alanda da muhakkak etkiye sahip olacaktır. En basit etki, Suudi Arabistan'ın dolar kullanmaya devam etmesi şeklinde olacaktır.
Nitekim anlaşma, ABD'nin küresel ekonomik ve güvenlik çıkarlarını koruma çabalarının bir parçası olarak da görülüyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın petrodolar haberlerinde iddia ve ima edildiği gibi “ABD kampı”ndan tamamen çıkmak gibi bir projeksiyonu olduğunu söylemek doğru değil.
1974’ten bugüne petrodolar ve geleceği
“Petrodolar,” kısaca Suudi Arabistan’ın ABD’ye petrol satışlarından elde ettiği dolar gelirlerini, ABD hazine bonolarına yatırma taahhüdü olarak tanımlanabilir.
Haziran 1974'te ABD ve Suudi Arabistan, krallığın fazla dolarını ABD ürünlerine harcamasına yardımcı olmak amacıyla ekonomik işbirliği için ortak bir komisyon kurdu. Bir ay sonra Riyad, petrol gelirini ABD hazine tahvillerine yatırmayı kabul etti ve bu da yıllar sonra ABD hükümeti tarafından kamuoyu ile paylaşıldı yani gizli bir anlaşmadan ziyade kamusal bir bilgi halini aldı.
Anlaşma, Suudi Arabistan dahil petrol üreten birçok Arap ülkesinin, Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail'i desteklediği düşünülen ülkelere petrol ihracatına ambargo uyguladığı 1973 petrol krizinden bir yıl sonra geldi.
Petrol krizine dair kısa bir hatırlatma
6 Ekim 1973 günü Mısır ordusu, İsrail’in altı yıl önce ele geçirdiği Sina yarımadasında kurduğu ve geçilmez denilen savunma hattına yoğun bir saldırı başlattı. Yahudilerin dini bayramı Yom Kippur günüydü ve İsrail kuvvetleri bu çapta bir saldırı karşısında hazırlıksızdı. İsrail ordusu saldırının şokunu ancak ABD’nin başlattığı silah yardımının ardından atlatabildi ve 15 Ekim günü karşı saldırıyı başlattı.
Aynı gün Suudi Arabistan’ın petrol bakanı Zeki Yamani, ABD’nin İsrail’e silah sağlaması halinde ülkesinin petrol üretimini ilk başlangıç olarak yüzde 10 oranında, daha sonra her ay yüzde 5 oranında keseceği uyarısını yaptı. Ertesi gün Arap petrol bakanları Kuveyt’te toplandı ve İsrail 1967’de işgal ettiği topraklardan geri çekilinceye kadar üretimlerini her ay yüzde 5 kesme kararı aldı.
Suudi Arabistan ise petrol üretimini yüzde 10 oranında kesme kararı aldı. Karşı saldırı başarılı olsa da İsrail ağır kayıplar verdi. Nitekim 18 Ekim günü ABD’den 850 milyon dolarlık silah ve mühimmat yardımı talep etti. Dönemin ABD başkanı Richard Nixon İsrail’e 2.2 milyar dolarlık yardım kararı aldı. Libya 19 Ekim günü, Suudi Arabistan ise ertesi gün ABD’ye ve İsrail’in diğer müttefiklerine petrol ambargosu kararı aldı.
İşin ekonomik boyutu
ABD’nin 1970'lerden bu yana doların pozisyonunu korumak için Suudi Arabistan'a ham petrolü dolar cinsinden satması konusunda baskı yaptığı, Suudi Arabistan'ın ABD tahvilleri ve silahları satın almasını talep ettiği, kamuoyuna sık sık yansıyan bir gerçek.
ABD tarafından yayımlanan resmi verilere göre Suudi Arabistan bu yıl Mart ayında ABD hazine tahvillerindeki varlığını üst üste sekizinci ayda da artırarak 135.9 milyar dolara ulaştırdı. Bu rakam bir önceki aya göre yüzde 3.66 artışa işaret ediyor.
Ancak son iki yıldır Suudi Arabistan’ın yuan üzerinden ticaret yapmayı ciddi anlamda değerlendirdiğini ve bu yönde mesajlarını her fırsatta verdiğini de not edelim. Pekin, Riyad’ın en büyük ticaret ortağı ve ham petrolünün en büyük alıcısı olarak sahneye çıkmış durumda.
Öte yandan Riyad, birincil güvenlik müttefiki ABD’yle ilişkileri ile Çin ve OPEC+ içindeki kilit enerji ortağı Rusya ile ilişkileri arasında bir denge kurmaya çabalıyor.
Geçtiğimiz yıl Çin ve Suudi Arabistan, kendi para birimlerini kullanarak ticareti artırma ve dolara olan bağımlılığı azaltma çabalarının bir parçası olarak 7 milyar dolar değerinde yerel para birimi takas anlaşması imzaladı.
Yakın zamanda Suudi Arabistan, birkaç merkez bankasının, merkez bankası dijital para birimlerini kullanarak sınır ötesi ödemeler için yeni bir sistem geliştirmeye yönelik ortak bir çabası olan mBridge projesine katıldı. Söz konusu proje Çin, Hong Kong, Tayland ve BAE merkez bankaları arasında 2021 yılında başlatıldı.
Suudi Riyali dolara çıpalı
Çin'in Suudi Arabistan'dan ham petrol ödemelerini karşılamak için yerel para birimini kullanmasını istediği bir sır değil, ancak Suud tarafının bu teklife temkinli yaklaşması için ekonomik ve siyasi sebepler var. Her şeyden önce Suud riyalinin dolara sabit olması, petrol gelirini dolar cinsinden alarak bütçe planlamasını kolaylaştırıyor. Zaman zaman tartışmaya açılsa da Suud riyalinin dolara çıpalanması politikasının önümüzdeki dönemde de devam etmesi bekleniyor, zira söz konusu politika enflasyon beklentisinin yanı sıra döviz ve makroekonomik istikrarı da destekliyor.
Dolara çıpalama Suudi Arabistan'ın dönüşüm planını desteklemek için denizaşırı yatırımı artırması gerektiği bir dönemde doğrudan yabancı yatırım girişi açısından da hayati bir önem taşıyor. Nitekim ülke, Vizyon 2030 kapsamında ekonomisini dönüştürmek ve petrol ihracatına bağımlılıktan kurtarmak için yüz milyarlarca dolara yani yabancı yatırıma ihtiyaç duyuyor.
Yakın gelecekte doların hâkimiyeti devam edebilir ancak küresel finansal sistemin demokratikleşmesi ve çeşitlenmesinin daha fazla yerel para biriminin uluslararası işlemlerde kullanılabilmesine imkân tanıyacağına şüphe yok. Böyle bir dünyada dolar hâlâ önemini korusa da Çin yuanı, euro ve Japon yeni gibi para birimleriyle desteklenecektir. Bu nedenle Suudi Arabistan'ın petrodolar konusundaki yaklaşımı küresel finansın geleceği adına önemli bir sinyal verecektir.