33 Kişiyi tereddüt etmeden yanmaktan kurtardılar
Türkiye’nin en karanlık yılı olan 1993’te Sivas’ta 33 kişi Madımak Otelinde çıkan yangında zehirlenerek öldü. O sıralarda “Şeytan Ayetlerini” yayınlayan Aziz Nesin’in de içinde bulunduğu bir grup, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gelmiş, Sivaslılar tarafından protesto edilmişlerdi. Otelin önüne toplanan kalabalığın sebep olduğu yangın, oteldekilerin ölümüne sebep oldu. Ancak hâdiselerin aslı astarı hâlâ aydınlanamadı. Sivas BBP Eski İl Başkanı Erol Çelik’le o günlerde Sivas’ta olanları konuştuk. Otelin arkasından misafirleri parti binasına alarak 33 kişiyi kurtaranlardan biri olan Çelik, hiç tereddüt etmeden kapılarını açtıklarını söylüyor. Ve ilave ediyor, “Canlar bizim canlarımız, gelin birlikte analım”.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir diye bir atasözümüz var. Bu durumda Sivas olayları da öncesinden belirti vermiş olabilir mi? 2 Temmuz Madımak yangınından önce Sivas’ta neler yaşandı? Biraz şahitliklerinizden söz edebilir misiniz?
Aziz Nesin ‘Şeytan Ayetleri’ni yayınladıktan sonra, Konya, Kayseri gibi yerlere gitmek isteyip de kabul edilmediğini basından biliyoruz. Aziz Nesin’in Sivas’a geleceği gündem olunca, başka STK’lar da hassasiyet göstermiştir elbette, biz de Büyük Birlik Partisi olarak o dönemin Emniyet Müdürü Doğukan Öner Beyle görüştük. Bu konunun hassas olduğunu, Sivas’ta geçmişte mezhebî olayların yaşandığını, buranın özellikle seçildiğini, Pir Sultan Abdal şenlikleri her zaman Banaz köyünde yapıldığı hâlde bu sene nedense bu etkinliğe denk getirildiğini söyledik. O da aynı endişeleri taşıdığını, dönemin valisi Ahmet Karabilgin’e bunu ilettiğini söyledi. 2 Temmuz öncesinde Sivas’ta bilinen bir hoşnutsuzluk vardı.
Etkinliğe gelenler haricinde başka şüpheli insanlar dolaşıyor muydu Sivas’ta?
Bir ara Sivas belediye başkanı olan Osman Seçilmiş’in bize anlattığı bir mesele vardı. Ona da Sivaslı bir iş adamı anlatmış, ismi dosyalarda var. Bu işadamının yanında çalışan öğrenci bir çocuk varmış. Elazığ’dan Keban Üniversitesinden gelirken, otobüste birkaç kişi kendi arasında konuşurken, PKK, Kürtçülük gibi laflar etmişler. Onlar bu çocuğa etkinliklerin yapılacağı Kültür Merkezini sormuşlar.
O genç de bu hâdiseyi patronuna anlatıyor. Daha sonra çocuk bunları olayların olduğu anda merkezdeki parkta otururken, belinde silahla görüyor. Bunların hepsi araştırılması gereken şeyler, otobüs belli, geldiği saat belli, içindeki yolcular belli. Ben bunu Cumhuriyet Savcılığına da anlattım, tabi araştırma yapılıp yapılmadığını bilemiyorum. Bana sonradan bir şey sorulmadı.
Ortalık bildiriden geçilmiyordu
2 Temmuz günü neler yaşandı, gördüklerinizi, bildiklerinizi anlatır mısınız?
Cuma günüydü, bir sessizlik ve gerginlik var. Yabancı insanlar etkinlik dolayısıyla Sivas’ta bir hayli fazla. Cuma vakti yaklaştığında merkezdeki Kale Camii’nin yanında Buruciye Medresesi’nde etkinlikler yapılıyor. Cuma saatinde davul zurnalar çalınıyor, müzikler çalınıyor, vatandaş tahrik ediliyor. Bir de o günlerde isimsiz bildiriler yayınlanmış. Ortalık bildiriden geçilmiyor. Biri “Şeytan Aziz Nesin” diyor, öbürü başka bir şey... Kimin dağıttığı belli değil. Bütün gazeteler o gün Aziz Nesin’in Sivas’a neden geldiği ile ilgili manşetler atmış.
O dönemde Hizbullah örgütü de devredeydi, onlar bu olaya karışmış mıydı?
Bizim parti binamız otelin arka tarafında. Olayların olduğu saatte Emniyet Müdürü Doğukan Öner Bey’e parti binamızın köşesinden kara sakallı adamları gösterdim. “Sayın Emniyet Müdürüm, şu öndeki kara sakallı adamları görüyor musun, bunlar Sivaslı değil, biz bunların hiçbirini daha önce görmedik. En ön safta tahrik ediyorlar, bunları dağıtın” dedim. Ama Vali beyin müsaade etmediğini söyledi. Daha sonra Vali televizyonlara çıkıp anlatıyor, “Kalabalık valiliğe saldırdığında bir an dünyanın sonunun geldiğini anladım, masanın altına saklandım” diyor. Bir devletin valisi böyle bir acziyete düşer mi? Olay anında müdahale çok geç edildi. Emniyet teşkilatı oteldeki misafirleri kurtarmak için arabalar götürdü, ama dışarı çıkmadılar.
Gelişmelere müdahale etmediler
Cuma namazı sırasında dışarıda davullar, zurnalar devam ediyor, tahrik var diyorsunuz, sonra neler oluyor?
Vatandaş bir şekilde etkinlik alanına yönlendiriliyor. Orada karşılıklı sataşmalar oluyor. Ben orada yoktum. Sonradan emniyet müdürü ve şube müdürleri benden ve benim gibi diğer parti liderlerinden destek istedi. Emniyetin aracılığıyla vatandaşı teskin etmeye, dağıtmaya gittik. İki defa emniyetin megafonundan dağılmaları için çağrıda bulundum. Dağılıyorlar, yeniden geri geliyorlardı. “Dağılmayın, gidin” diye teşvik ediliyorlardı. Olaylar cuma namazından akşam sekize kadar sürdü. Bir insan Ankara’ya gitse, gelse tekrar katılır yani. Benim fikrimi sorarsanız, kesinlikle oteldeki insanlar ölmezdi, kurtarılırdı. Çok gevşek davrandılar. Müdahale etmediler, ettiklerinde de artık çok geçti. Bu olaylar önlenilemeyecek olay değildi.
Rahatlıkla dağıtılabilecek bir kalabalık mıydı? On binlerce kişiden söz ediliyor.
Yok yok, önce 3-5 yüz kişiyle başlıyor olaylar. Bir saat sonra bir o kadar kişi daha geliyor. Biri gidiyor biri geliyor bir yandan da. Zaten otelin önünde o kadar kişiyi alacak yer yok. Olsa olsa en fazla bin beş yüz, 2 bin kişi. On binler, yirmi binler rakamı çok abartı bir rakam.
Yangın nasıl çıkartıldı, siz orada mıydınız?
Ben görüntülerden izledim, o anda orada yoktum. Kapının önünde bir otomobil yanıyor. Biri otelin camına tırmanıyor. Perdeyi içeri doğru tutuşturuyor. Görüntülerde görünen kısım burası. O esnada kalabalık dağıtılmaya başlıyor. Emniyet, itfaiye filan geliyor. Yangın başlamadan önce içeridekilerin çıkacakları çok imkân vardı, ama bakanlıktan teminat verilmiş, çıkmayın, kurtarılacaksınız denmiş, o yüzden çıkmadılar. En son artık umutları kesiliyor, aralarında ihtilaf oluyor. Bir kısmı çıkalım, bir kısmı çıkmayalım diyor. Bizim binaya gelenler ayrılıyor oradan. Öbürleri de otelin üst katına çıkıyor, duman da üst kata doğru çıktığı için, orada zehirleniyorlar. Zâten Aziz Nesin’i de itfaiyeyle üst katlardan kurtarıyorlar.
20 yıl sonra gelen itiraf
Yangından kaçıp BBP binasına sığınan insanlardan hiç söz edilmiyor. Neler yaşandı o gün orada? Kaç kişiyi kurtardınız?
Yangının yoğunlaştığı esnada parti binasındaydık, yani otelin arka tarafı. Bir ara parti binasını kapatalım diye düşündük, sonra tereddütte kalarak bekledik. 1980 öncesinden tecrübeli bir kadro olduğumuz için, partililerimize kesinlikle bu olaylara katılmamalarına yönelik çağrımızı yapmıştık. Biliyoruz bu provakatörleri.
- Biz parti binasındayken cama vurmuşlar, arkada bir şeyler oluyor. Baktık kalabalık, dumandan bizim tarafa doğru kaçıyor. Bizim için “isteseler hepsini kurtarırlardı” diyorlar. İsteseler diye bir şey yok, biz tereddütsüz o anda karar verip içeri aldık hepsini. Çünkü karşımızda insanlar yanıyor. İçlerinde Arif Sağ’ın da olduğu 33 kişi bu şekilde yanmaktan kurtuldu.
Pir Sultan Abdal Derneğinin Genel Başkanı Murteza Demir vardı içlerinde, korktuğu için kendisini Kayserili iş adamı olarak tanıtmış. Gelenlere limonata, sıcak şerbet filan ikram ettik, ihtiyacı olanlar ihtiyaçlarını giderdi. İçlerinde Mehmet isminde bir komiser vardı, ilginçtir o komiser bugüne kadar hiç konuşmadı, o komiser emniyetle diyalog kurdu. Emniyet kapının önüne otobüs getirdi, bunları bir müddet sonra alıp götürdüler. Giderken hepsi teşekkür ederek, bunları herkese anlatacaklarını söylediler.
Arif Sağ gerçekleri anlatmadı
Arif Sağ’la daha önce bir anımız olmuştu. Kızılbağ’da lastiğimiz patlamış, onlar yardım etmişlerdi. Kendimi hatırlattım, “Bak sen bize yardım etmiştin, biz de senin hayatını kurtardık” dedim gülerek. “Ben bunu anlatacağım” dedi. “Arkamızdan konuşmayın yeter” dedim ben de. Tabi hiçbir yerde anlatmadı bunları. 20 yıl sonra bir gazeteci “sizi kim kurtardı” diye sorunca, “Bizi Büyük Birlik Partililer kurtardı” demiş. Diğerleri de hiçbir yerde anlatmadı. Ne sonradan arayıp teşekkür ettiler ne de anlattılar. Sanki düşmanlarıymışız gibi davrandılar.
Bu olayların Muhsin Yazıcıoğlu’nun memleketinde olması da ilginç, değil mi?
Ben bu operasyon için Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehrinin seçilmesinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Özellikle seçildi. BBP yeni kurulmuştu, Türkiye’de ivme kazanacak bir kişinin önünün kesilmesi olarak düşünüyorum. Biz o insanlara kapımızı açtıktan sonra hemen Muhsin Başkanı aradık. Antep’te toplantıdaydı, aradığımız sırada kürsüde konuşma yapıyordu, hemen çağırttık, telefonda konuştuk. Muhsin Başkan “Misafirlerimize iyi davranın, yapabileceğiniz ne varsa yapın, emniyetle, devletle bu işi konuşun, benim de bilgim olsun, ben de geleceğim” dedi. Ve ertesi günü Sivas’a geldi, birlikte Vali beye gittik. Güven telkin etti, bu olayların daha fazla büyümemesi konusunda girişimleri oldu.
Hep beraber analım
Her 2 Temmuz günü Sivas’da ne yaşıyorsunuz?
Her 2 Temmuz, Sivas’ta takvim yapraklarından düşer. Esnaf kepenklerini kapatır, gerginlik olur. İlk yıllar gerginlik çok daha fazlaydı. 1 Temmuz günü polis, asker her tarafta güvenlik tedbiri alır. İnsanlar anmaya geliyor normal olarak. Ama artık bunu kaşımanın bir anlamı yok. Gerek içerde boğularak ölenler, gerek dışarıda kurşunlanarak ölen insanlar bizim insanımız. Bunları provake etmeden, bağırıp çağırmadan biz de anıyoruz. Hep beraber analım. Alevî Sünnî kardeştir ve Sivas’ta iç içe yaşıyoruz, kız alıp kız veriyoruz. Bizim bir sıkıntımız yok. Dışarıdan gelip burayı kaşıyorlar. Alevî vatandaş da rahatsız, onlar da geriliyorlar. Kullanılmak istendiklerinin farkındalar. Ateist Aziz Nesin’in Alevîlerle ne işi olabilir ki?
Olaylardan sonra emniyet insanları toplarken mahalleye pano koyulmuş, herkes gördüğünün ismini yazsın denmiş. Böyle mi toplanıldı suçlular?
Evet, o dönem Alevî vatandaşlarımızın yoğun olduğu bir mahallede pano koydular, görüntülerde gördükleri tanıdıklarının isimlerini yazmalarını istediler. Sonra gelen tepkiler üzerine kaldırılmıştır tabi. Çünkü insanlar geçmişten kaynaklanan düşmanlıklarından dolayı isimler vermeye başladı. 2 Temmuz olaylarından dolayı cezaevinde yatanların hepsi suçlu değil. Bir kısmının mâsum olduğunu biliyoruz, bir kısmı da görüntülerde olduğu için oradalar, ama birebir onların öldürüp öldürmediği noktasında karar verici mahkemeler. Bunların kurban seçildiğini, 33 kişiye 33 kişi kısas olarak alındığını düşünüyorum. Genelde insanlar böyle düşünüyor.
Kurşunlanan kişilerin kâtili de bulunsun
Sivas olaylarında özellikle muhafazakâr kesime karşı kin ve nefretle bakıp, “yaktılar, yıktılar” şeklinde ithamlarda bulunuluyor. Bunu kaşımanın da kimseye bir yararı olmuyor. Bu saatten sonra ne yapılsa kardeşlik adına onarıcı olabilir?
Yapılacak işler var ama en başta üslup çok önemli. Bu olayın kaşınmasının kime faydası varsa onlar kaşıyor. Bu bir açık provokatördür, Sivas özellikle seçilmiştir, bunun gerçek fâilleri ortaya çıkarılmalıdır. Sivaslı bunu istiyor.
Bu olayın bir boyutu da, otelde dumandan zehirlenerek ölenler ve onların yakınları var. Otelin içinde kurşunlanarak öldürülen iki otel görevlisi var. Bir de dışarıda kurşunlanan iki kişi var. Bunlara nefsi müdafaa deniliyor ama otelin etrafında değil bunlar. Otele bir km mesafede, biri parkta, biri de terzi dükkanını kapatırken kurşunlanıyor. Onların aileleri de mağdur. Neden sokakta öldürülenlerin kimler tarafından öldürüldüğü araştırılmıyor? Onlar Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değil mi? İnsânî olarak bakıyorum ben olaya. Oteldekiler de bizim, dışarıdakiler de bizim. Devlet de bu işi araştırması lazım. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz, gerçek suçluların bulunmasını Sivaslılar olarak istiyoruz.