1916: Sykes–Picot’tan israilin kuruluşuna

1916: Sykes–Picot’tan israilin kuruluşuna
1916: Sykes–Picot’tan israilin kuruluşuna

1993 yılında Adana’daki İncirlik Nato üssünde NATO Başkomutanı Amerikalı Orgeneral John Shalikashvili’ye verilen gizli brifingde, Amerikalı istihbaratçı brifing subayının, Shalikashvili’nin sorusuna verdiği cevap bilinmelidir: “PKK’nın görevi, Kürt devletinin kuruluş süreci boyunca Türkiye’yi angaje tutmaktır”. Org. Shalikashvili, yüksek dereceli bir masondu. PKK’yı yöneten de israil istihbaratı MOSSAD ve ABD İstihbaratı CIA’dır.

Sykes-Picot antlaşması İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Osmanlı Devletini parçalamak amacıyla 1916 yılında imzalanan, siyasi tarihte çok önemli ve meşhur bir antlaşmadır. 2007 yılında gizliliği yeni kaldırılmış olan İngiltere hükûmet raporlarından birinde siyasi yorumcuları çok şaşırtan bir cümle vardı. Bu cümle, İngiliz iç istihbarat servisi MI5’in bir ajanının 1945 yılının başlarında yazdığı, ama 2007 yılına kadar açıklanmamış bir tespiti ifade ediyordu. Bu tespit, İngiliz hükûmetini sürekli kafa karışıklığına ve kuşkuya düşüren bir gizemi/sırrı çözüyordu. Bu tarihte Yahudi teröristleri kim finanse ediyordu, kim silahlandırıyordu? Bu tespiti yazan MI5 ajanı, bunu yazdığı tarihte Ortadoğu görevinden yeni dönmüştü.

O dönemde Mısır’ın kontrolünü ellerinde tutan İngilizler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak isteyen siyonist ideolojiyi açıkça destekleyerek, hem Süveyş Kanalı’nın savunmasız olan doğu yakasını güvence altına alabileceklerini, hem de haksız yere o toprakları ele geçirdiklerini iddia edecek olan siyasi çevrelere karşı kendilerini kolayca savunabileceklerini hemen/hızlıca fark ettiler. İngilizlerin keskin siyasi zekâsı burada da kendini belli ediyordu.
O dönemde Mısır’ın kontrolünü ellerinde tutan İngilizler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak isteyen siyonist ideolojiyi açıkça destekleyerek, hem Süveyş Kanalı’nın savunmasız olan doğu yakasını güvence altına alabileceklerini, hem de haksız yere o toprakları ele geçirdiklerini iddia edecek olan siyasi çevrelere karşı kendilerini kolayca savunabileceklerini hemen/hızlıca fark ettiler. İngilizlerin keskin siyasi zekâsı burada da kendini belli ediyordu.

Tespit çok netti: “Yahudi teröristler, Fransızlardan destek alıyor gibi görünüyorlar.” Raporu dış istihbarat servisi MI6’daki meslektaşları ile konuşup değerlendirdiğini söyleyen MI5 ajanı şöyle devam ediyordu: “Çok gizli kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilere göre, Doğu Akdeniz’deki Fransız devlet görevlileri, el altından Yahudi terör örgütü Hagana’ya silah satıyordu ve Filistin içerisinde ortalığı karıştırmaya yönelik niyetleri olduğu konusunda güncel raporlar da elimize geçti.”

Bilgi ve belgelere göre İngilizler, Fransa’yı Almanlara karşı korumak için savaşıp ölürken, müttefikleri olan Fransızlar, İngilizlerin iddiasına göre İngilizlerden habersiz Yahudi terörünü destekliyordu! 1915 yılında o zaman da Almanlara karşı savaş müttefiki olan İngiltere ile Fransa, amaçlarının birbirlerine karşı olması nedeniyle bölgede oluşan gerilimleri çözmeyi denemişlerdi. O zaman gizli tutulan(!) Sykes-Picot Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki topraklarını çölde Akdeniz kıyısından İran cephesindeki dağlara uzanan bir çizgi çekerek bölüşmüşlerdi. Bu çizginin kuzeyinde kalan bölge Fransa’nın, güneyinde kalan bölgenin büyük bölümü de İngiltere’nin olacaktı.

Filistin'de kopan fırtına

Fakat o dönemin bu iki büyük gücü, Filistin’in geleceği konusunda anlaşamamışlardı! İki tarafın da hoşuna gitmeyen bu uzlaşma, Mukaddes Toprakların uluslararası bir yönetime bırakılmasını vurguluyordu. Bu tarz kabataslak bir imparatorluk inşası 19. yüzyılda çok sık görülürdü ama 20. yüzyılda/Sykes-Picot antlaşmasının yapıldığı dönemlerde çoktan terk edilmiş bir yaklaşımdı. Bu yaklaşıma karşı olan çok sayıda önemli siyaset adamı vardı ve bunların başında da ünlü ABD Başkanı Woodrow Wilson geliyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında ABD, Almanya’ya karşı savaş ilan ettiğinde, Avrupa emperyalizmini eleştirmiş(!) ve savaşın bitiminde “devletsiz halkların ve tebaaların” kendi geleceklerini kendilerinin tayin etmesini teklif etmişti. Günümüzün en büyük emperyalisti olan ABD’nin bu hamlesine özellikle dikkat edilmelidir.

O dönemde İngiltere, emperyalist ülkelerin en güçlüsü idi. İngiltere’nin en önemli amacı/iddiası da Ortadoğu’nun en az yarısına sahip olmaktı! ABD Başkanı Wilson ve aynı görüşü savunan önemli siyasetçilerin oluşturduğu yeni siyasi ortam da, İngiltere’nin bu iddiasını/amacını gerçekleştirebilmesi için yeni bir siyasi ve ideolojik temel oluşturmasını gerektiriyordu.

O dönemde Mısır’ın kontrolünü ellerinde tutan İngilizler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak isteyen siyonist ideolojiyi açıkça destekleyerek, hem Süveyş Kanalı’nın savunmasız olan doğu yakasını güvence altına alabileceklerini, hem de haksız yere o toprakları ele geçirdiklerini iddia edecek olan siyasi çevrelere karşı kendilerini kolayca savunabileceklerini hemen/hızlıca fark ettiler. İngilizlerin keskin siyasi zekâsı burada da kendini belli ediyordu.

Yahudi göçü Arap öfkesini tetikledi

İngilizler bu çok önemli hamlelerinin İslam dünyasında çok derin ve kalıcı bir nefret ve öfke yaratacağını da biliyorlardı. Ama Arapların, Yahudi göçünün ekonomik avantajlarının farkına varacaklarını, Yahudilerin de Filistin’e dönüş rüyalarının gerçekleşmesine yardımcı oldukları için İngilizlere müteşekkir olacaklarını umuyorlardı. İngilizlerin iki tahmini de yanlış çıktı. Yahudi göçü Arap öfkesini tetikleyince, İngilizlerin Yahudi göçünü yavaşlatarak barışı korumaya çalışması da yahudileri bezdirmişti.

Milletler Cemiyeti örgütü tarafından izin verilen manda yönetimleri ile İngiltere Filistin, Mavera-i Ürdün ve Irak’ın, Fransa da Lübnan ve Suriye’nin kontrolünü ele geçirmişti. İngiltere de Fransa da kontrol ettikleri bu bölgelerdeki kuruluş safhasında bulunan devletleri hızlıca bağımsızlığa yönlendirmekle görevliydi. Ama oyalanmaya ve görevlerini sulandırmaya başladılar. Araplar da kendilerine vadedilen bağımsızlığın sürekli ertelenmesine sert tepki gösterdi.

İngilizlerle Fransızlar da karşılaştıkları bu sert Arap muhalefetine karşı sürekli olarak birbirlerinin politikalarını suçladılar.

1920’lerde iki yıl boyunca İngilizler, Fransızların İngiltere kontrolü altındaki Mavera-i Ürdün’ü üs olarak kullanarak Suriye içinde Fransa’ya karşı savaşan asileri durdurma isteklerini görmezden gelmişti. Buna karşı Fransızlar da İngilizler 1930’ların sonlarında Filistin’deki ayaklanma sürecinde Suriye ve Lübnan’daki Araplara baskı uygulanmasını istediğinde buna omuz silkmişti.

Her iki durumda da hem İngiltere hem de Fransa, Arap protesto gösterilerini sert yöntemlerle bastırmış, bu da Araplardaki öfke ve nefreti daha şiddetlendirmişti. Hem İngiltere’ye hem de Fransa’ya karşı Araplardaki bu öfke ve nefret birikimi, sürecin sonunda yahudilerin derin amacına yarayacaktı.

“PKK’yı yöneten de israil istihbaratı MOSSAD ve ABD İstihbaratı CIA’dır.”
“PKK’yı yöneten de israil istihbaratı MOSSAD ve ABD İstihbaratı CIA’dır.”

Savaş denklemi değiştirdi

1940 yılında/İkinci Dünya Savaşı’nın başında Fransa’nın Nazi Almanya’sı tarafından işgali, hem İngiltere’nin hem de Fransa’nın birbirlerinin sorunlarına destek vermekteki tereddütlerini ortadan kaldırdı. Bu süper savaş, küresel denklemi değiştirmişti.

Haziran 1941’de Almanların kontrolü altındaki Fransız Vichy Hükûmetinin, Almanların Süveyş’e saldırması için bir sıçrama tahtası sağlamasını engellemek için İngiliz ve Özgür Fransız güçleri, Suriye ve Lübnan’ı işgal etti. Bir ay sonra Vichy Hükûmeti teslim olunca, İngiltere, Lübnan ve Suriye’yi Özgür Fransızların yönetimine bıraktı.

İngilizlerin bu hamlesi Arapların öfkesine neden olunca da İngiliz Hükümeti, Arap öfkesini Filistin’den başka yere kaydırmanın en iyi yolunun, Suriye ve Lübnan’ın Fransızlara rağmen bağımsızlığını kazanmasına yardım etmek olduğunu anladı. O yıllar, İngiliz siyasi zekâsının ve siyasi kalleşliğinin en etkili olduğu yıllardı. İngiltere’nin güçlü desteğiyle Lübnan 1943’te bağımsızlığını ilan etti. Ama Fransızlar da İngilizlerin aynı hamleyi ertesi yıl Suriye için planladığını öğrendiler.

Nazi Almanya’sından çok sayıda yahudi güvenli bir şekilde Filistin’e ulaştırıldı. Fransızlar da yahudi teröristlere destek verdi. Neticede İsrail devleti ilan edildi.

Bize göre bugünkü Arap-İsrail çatışmasının asıl sebebi, siyonist yahudilerin muharref Tevrat’a dayanan “Vaat edilmiş topraklar/ Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail ideolojisi”dir.

Pkk bir israil piyonu

1993 yılında Adana’daki İncirlik Nato üssünde NATO Başkomutanı Amerikalı Orgeneral John Shalikashvili’ye verilen gizli brifingde, Amerikalı istihbaratçı brifing subayının, Shalikashvili’nin sorusuna verdiği cevap bilinmelidir: “PKK’nın görevi, Kürt devletinin kuruluş süreci boyunca Türkiye’yi angaje tutmaktır”

Brifing salonuna Türk Subaylarının girmesi yasaklanmıştı ama çok iyi İngilizce bilen bir istihbaratçı Kurmay Subay’ımız içeriye sızmış ve bütün konuşmaları dinlemişti. Biz de bu olağanüstü bilgiyi bizzat o Subay’ımızdan dinlemiştik.

NATO Başkomutanlığından sonra Org. Shalikashvili, ABD Genelkurmay Başkanı olmuştu. Org. Shalikashvili, yüksek dereceli bir masondu. PKK’yı yöneten de israil istihbaratı MOSSAD ve ABD İstihbaratı CIA’dır.

2023 Aralık ayındaki Gerçek Hayat dergimizde biz, İsrail bayrağının yasalarına göre suç delili olduğunu yazmıştık. İsrail Büyükelçiliğinden bir görevli de Dışişleri Bakanlığımıza gidip bizi şikâyet etti, haberini aldık.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım