15 Temmuz coğrafyamızı dönüştürüyor
15 Temmuz’da vatan, millet, din ve coğrafyayı ayakları altına alıp çiğnemekten çekinmeyen devşirme zihniyetlerin yapısal bir soruna dönüştüğü açıktır. Türkiye’de ve Mısır’da açıkça görülen bu yapılar, kendini coğrafyanın tamamında tekrar etmektedir. Bunu yeni cepheleşme örneği olarak kabul etmeliyiz. 15 Temmuz’da Türkiye’de meydana gelen değişimin coğrafyamızın genelini etkileyebileceği açıktır.
15 Temmuz’un Türkiye ve coğrafyamız açısından önemi, bu geçen zamana rağmen tam olarak anlaşılamadı. Bunu da tabiî karşılamak gerekir, çünkü o gece yüz yıllık bağlamlar içinde anlaşılabilir. Dolayısıyla hem oluşum safhaları hem de ortaya çıkan sonuçlar itibarıyla o gecenin anlamı zaman içinde belirginleşecektir. Birtakım çevreler tarafından karartma uygulandığı için o gecenin tarihteki önemiyle ilgili bir gündemin oluşmaması da anlaşılmayı engellemektedir. Hâlbuki Türkiye’nin ve İslam dünyasının kronikleşmiş sorunlar içerisinde boğulmaya mahkûmmuş gibi düşünüldüğü bir ortamda 15 Temmuz’dan hemen sonra Türkiye ile birlikte yakın coğrafyamızda adeta yeniden bir canlanma yaşanması, üzerinde durulmayı fazlasıyla hak eden bir durumdur.
Üzerinde bir karartma yapılsa da 15 Temmuz’da meydana gelen yapısal değişimin sonucu olarak yakın coğrafyamızda eksen farklılaşması yaşanıyor. Arap sokaklarında uzunca bir zamandır Türkiye eksenli hareketlenmeleri gözleyebiliyoruz. Batı’nın hükmünü yitirmesiyle İslam dünyası için yeni eksenlerin oluşması kaçınılmazdır. Bu sebeple bağlı ve bağımlı yapıların, değişimi yörüngesinden uzaklaştırmak için başvurduğu yöntemler arasında terör faaliyetleri önemli bir yer tutmaktaydı. Darbe girişimlerini terör faaliyetleri arasına dâhil etmeliyiz. Hem terör faaliyetleri hem de darbe girişimlerinde Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinin seçilmesi anlamlıdır. Fransa başta olmak üzere Amerika ve İngiltere gibi emperyalist Batı ülkeleri; Cezayir, Tunus, Libya, Mısır ve Türkiye’de eksen değişimini durdurmaya çalıştılar. Sudan’ı da anılan ülkelerin arasına koymak gerekir. Akdeniz ve Hint Okyanusunu birlikte düşündükleri için Türkiye’nin Sevakin adasındaki varlığını anlamsız kılmaya çalıştılar. Bu ülkelere yapılan askerî müdahalelerin yerel sorunlardan kaynaklandığı iddia edilemez.
Küresel müdahalelerle Türkiye ve İslam coğrafyası yeniden biçimlendirilmek istendi.
Daha on yıl önce Doğu Afrika’daki açlık ve kıtlık manzaraları en temel insânî ihtiyaçların giderilemediği bir çözümsüzlük sarmalına işaret ettiği için coğrafya ile ilgili olumsuz yargılar itibar görebiliyordu. Fakat Türkiye’nin müdahalesiyle insânî felaket görüntülerinin bir daha yaşanmayacak şekilde geride kalmasını bir kenara bırakın, geleceğe yönelik bölgesel iddialar bile gündeme geldi. Benzer şekilde 19. yüz yılın sonunda Mehdî hareketinde de bir başarı söz konusuydu. Mehdî hareketinin başarısı, İngiltere için büyük bir soruna dönüşmüş ve İslam coğrafyasında büyük bir yankı uyandırmıştı. Fakat kısa bir zamanda hareketin lider kadroları Osmanlı aleyhine açıklamalarda bulunmaya başladılar. Mehdî hareketinin kısa bir zamanda sönümlenmesi ile Osmanlı düşmanlığı arasında bir bağ kurabiliriz.
- Suudî Arabistan ve BAE gibi bağımlı yapılar sadece bugünün sorunu değildir. Bu iki ülke yönetiminin, Sudan ve Somali’ye askerî müdahalede bulunmasını birkaç günlük olaylar silsilesi içinde açıklayamayız. Mehdî hareketinin bir aşamadan sonra hedefinden sapmasıyla başarısızlık arasında doğrudan bir ilişki vardı. Arap yarımadasında ortaya çıkmış yeni mezhebin bu başarısızlık üzerindeki etkisini tekrar değerlendirmeliyiz. Benzer etkilerin bugün çok daha ileri düzeye ulaşması, geçmişin hadiselerinin anlaşılması açısından önemlidir.
Bugün Türkiye ile çok yakın ilişkiler kuran Sudan’a yapılan askerî müdahaleden sonra BAE, Socotra adasında bir oldubitti ile hem Somali’ye hem de Yemen’e darbe vurmuştur.
Daha düne kadar açlık ve kıtlık ile ortaya çıkan insanî felaketlerin harekete geçiremediği bu ülke, coğrafyamızın tamamını etkileyebilecek canlanmayı boğabilmek için gücünün üstünde faaliyetler içine girmiştir.
Birkaç yıl öncesine kadar ne Suudî Arabistan ne de BAE yönetimi coğrafya aleyhine bu kadar açık faaliyetler içinde değildi. FETÖ gibi bağımlı yapıları, sapkın bir adamın kişisel sorunlarıyla izah edemeyiz. Onlar çok büyük bir ağın içinde hizmet vermektedirler. FETÖ, bir zihniyet sorunuydu ve coğrafyamızda etkili olan bağımlı devşirme yapıların en önemli örneklerindendir. Libya’da darbeci General Hafter’e verilen destekte görüldüğü üzere Mısır, Suudî Arabistan ve BAE gibi varlığını emperyalizmle kurulan ilişkilere borçlu olan yönetimler, örgütlenmiş bağımlı yapıların Türkiye ile sınırlı olmadığını gösterir.
- 15 Temmuz’da vatan, millet, din ve coğrafyayı ayakları altına alıp çiğnemekten çekinmeyen devşirme zihniyetlerin yapısal bir soruna dönüştüğü açıktır. Türkiye’de ve Mısır’da açıkça görülen bu yapılar kendini coğrafyanın tamamında tekrar etmektedir. Bunu yeni cepheleşme örneği olarak kabul etmeliyiz. 15 Temmuz’da Türkiye’de meydana gelen değişimin coğrafyamızın genelini etkileyebileceği açıktır.
Yıllardır devam eden “savaş”tan sonra Yemen’den Türkiye’ye yardım çağrısı yapıldı. Bu çağrıyı Libya’ya yapılan müdahalenin bir yansıması olarak görmek gerekir. Coğrafya genelinde yeni bir güven ortamının tesis edildiğinden ve eksen arayışından bahsedebiliriz. 15 Temmuz’un etkilerinin coğrafya geneline yayılmakta olduğu açıktır. Bu, abartılı bir yaklaşım değildir. 15 Temmuz’un coğrafyamızın dinamiklerini harekete geçirdiğini görebilmek için Türkiye eksenli bir bakışa sahip olmak gerekir.
Bu vesile ile 15 Temmuz konulu çalışmaların yeni bir perspektife ihtiyaç duyduğunu da belirtelim. Bunun için yeni kavramlara, yeni fikirlere, yeni heyecanlara ihtiyaç olduğu da açıktır.