Yeni nesil intifada
1948’de İsrail Devleti’nin kurulup Filistin topraklarını işgal etmesinden bu yana bölgede huzur ve barış bir türlü sağlanamadı. İşgal altındaki Doğu Kudüs, Mescid-i Aksa’da artan hak ihlalleri ve abluka altındaki Gazze şeridinde Müslümanlara yapılan zulümler bardağı fazlasıyla taşırdı. 7 Ekim Cumartesi sabahı Filistin direniş gruplarından Hamas ve İzzeddin el-Kassam Tugayları öncülüğünde İsrail’e karşı hava, kara ve deniz yoluyla bir operasyon düzenlendi. Bugününün seçilmesinin de bir sebebi vardı. Zira 7 Ekim 1973’te Arap-İsrail Savaşı başlamış, Mısır ve Suriye ilk defa İsrail’e karşı topyekûn bir savaş ilan etmişti.
O günün yıl dönümünde Hamas’ın düzenlediği ve Aksa Tufanı adını verdiği bu operasyon oldukça kapsamlı oldu. Zira savunma hatlarındaki zaafların iyi tespit edilmesiyle İsrail bir günde 600 kadar kayıp verdi. Bunun yanında Gazze’ye götürülen esirler de oldu. Kadın, erkek herkesin askere alındığı ve silahlandığı bir ülkede nüfusa oranla bir günde bu kadar kişinin ölmesinin ya da kaçırılmasının İsrail açısından oldukça büyük bir kayıp olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
İntifada nedir, ne değildir?
Ayaklanma anlamına gelen “intifada”, İsrail'in Filistin topraklarını işgalden vazgeçmemesi, halkı göçe zorlaması, Yahudi yerleşim birimleri inşa etmesi, vergi toplama, tutuklama, abluka ve haksız uygulamaların yanında bağımsız Filistin Devleti’nin kurulmasını da reddetmesi gibi sebeplerle ilk olarak 1987 yılında başladı. Birinci İntifada İsrail'in, Aralık 1987'den 1993 Oslo Anlaşması’nı imzalanmasına kadar sürdü. İkinci İntifada veya El Aksa İntifadası ise Eylül 2000’den 2005 yıllına kadar devam eden İkinci Filistin Ayaklanması oldu. Buna göre Filistinliler, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti kurmayı talep ediyor. İsrail’in 1967’den itibaren işgal altındaki Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te inşa ettiği tüm Yahudi yerleşim birimlerinin de boşaltılmasını istiyordu. İntifadanın başlangıcında Filistinliler, protesto ve gösterilerde sadece taş kullanırken; İsrail tarafı buna aşırı güç kullanarak karşılık verdi. Ayrıca göstericilere de ateş açarak binden fazla kişinin ölümüne, on binlerce kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Yeni nesil direniş zamanı!
Aksa Tufanı Operasyonu’na hazırlıksız yakalanan İsrail, birkaç günlük bir toparlanmanın ardından yoğun bir hava bombardımanı ve kara saldırılarıyla Gazze’de 14 binden fazla kişinin ölümüne yol açtı. İsrail savunma bakanının, “Biz insan hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket ediyoruz,” şeklindeki barbarca sözleri ise işlenen savaş suçunun ve gaddarlığın boyutlarını anlatmaya yetiyordu. Bugün Filistinli gençler, internet ve sosyal medya platformları sayesinde bulundukları coğrafyanın ve İsrail’in uyguladığı engelleri aşmaya çalışıyor. Saldırıların ardından yaşananları fotoğraf ve video paylaşımlarıyla tüm dünyaya duyuran gençler, Filistin direnişini yeni bir aşamaya götürme konusunda kararlı bir duruş sergiliyor. Her şeye rağmen ülkesini terk etmek istemeyen ve işgalci İsrail Devleti’ne karşı topyekûn bir direniş örneği sergileyen Filistin halkı da inancı, metaneti, sabrı ve Allahutaala’ya olan teslimiyetiyle tüm dünyanın takdirini toplamayı başarmış durumda. Dünya, yapılan zulme sessiz kalmazken, neredeyse her ülkede Filistin'e destek gösterileri düzenlendi ve ateşkes çağrıları yapıldı. Küresel güçlerin ve birçok siyasi liderin Gazze halkına sırtını dönmesine rağmen, dünya çapındaki destek çığ gibi büyüdü.
Fransız avukat ve akademisyen Gilles Devers, İsrail’in Gazze’de işlediği savaş suçlarına ve soykırıma karşı dünya genelinde 500 kişilik avukat ordusunu bir araya getirerek, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Filistinli mağdurları savunmaya koyuldu. Bunun yanında hâlâ dayanışma gösterileri düzenleyen ve sosyal medya kampanyaları organize eden yüzlerce kişi de Filistinlileri daha iyi anlayabilmek amacıyla İslam'ı tanıma etkinlikleri gerçekleştiriyor ve Kur'an-ı Kerim Okuma Kulübü kuruyorlar. İsrail'in Filistin saldırıları başladığından bu yana pek çok kişi sosyal medyada Kur'an-ı Kerim alıp okuduğu görüntüleri paylaşırken, sonrasında ise İslamiyet’i seçtiğini açıkladı.
Filistin’de yaşananlara sessiz kalmayanlardan biri de ünlü iklim aktivisti Greta Thunberg oldu ve “Gazze'yle birlikteyim” yazan bir dövizi tuttuğu fotoğrafını sosyal medyada paylaşıp, Filistin'e destek gösterisine de katılarak zulmün karşısında olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Ancak bu hadise İsrail Eğitim Bakanlığı’nın hoşuna gitmemiş olacak ki bu duruşu eleştirerek Thunberg'i eğitici ve ahlaki bir rol model olarak görmediklerini, onu müfredattan ve tüm ders kitaplarından çıkarmaya karar verdiklerini açıkladılar.
Sosyal medya ablukası ve etiket savaşları
Türkiye'den ve dünyadan pek çok kişi, Gazze’de yaşanan dram ve saldırılara ilişkin sosyal medya hesaplarında paylaşımlar yapmaya devam ederken; Facebook, Instagram gibi sosyal medya devlerinin Filistin’i destekleyen içerikleri kısıtlaması ya da silmesi, İsrail’in işlediği suçları gizleyerek karartmasına yönelik yaptırımlar uygulaması, kullanıcılar tarafından tepkiyle karşılandı. Mevzubahis sitelerin çifte standart uyguladığı, tüm dünyaya ifşa edilmeye çalışıldı. Böylece daha önce de benzer kısıtlamalar yapan Meta gibi sosyal medya devlerinin tarafsız platformlar olmadığı bir kez daha anlaşılmış oldu. Bunun yanında kullanıcılar, bu platformlara yönelik olumsuz değerlendirme ve puanlamalar yaparak, algoritmayı aşmaya çalışıp çok sayıda hashtag aracılığıyla ve yoğun kampanyalarla Filistin direnişini gündemde tutmaya devam ediyor. Kullanıcılar işgal haritasını da paylaşarak zulmün uzun yıllardır devam ettiğini tüm dünyaya duyurmaya çalışıyor. İsrail ise sosyal medyada üstünlüğü ele geçirmek adına, -zaman zaman fenomenlere para da teklif ederek- kendilerine açıkça destek olmalarını talep ediyor.
Boykotun etkisi
“Boykot” bir kişi, kurum veya kuruluşun ürünlerini, hizmetlerini veya faaliyetlerini kınamak veya değiştirmek için bilinçli olarak satın almaktan veya kullanmaktan kaçınmak eylemi olarak ifade edilebilir. Boykot siyasi, sosyal, ekonomik ya da çevresel sebeplerle zaman zaman ülkemizin ve dünyanın gündemine girse de uzun soluklu olmayı başaramıyor ve tüketiciler alışkanlıklarını kolay değiştiremiyordu. Ancak 7 Ekim olaylarından sonra bazı hamburger ve yemek firmaları suçu ve suçluyu desteklercesine İsrail’in yanında olduğunu ilan edince tüketiciler, boykot konusunda çok daha kararlı tavırlar sergilemeye ve boykotu gündemde tutmaya başladılar. Ayrıca birçok işletme de İsrail’e destek veren şirketlerin ürünlerini satmayacağını duyurdu. Her ne kadar bazı boykotlar adil ve barışçıl olmayıp, eylemi sulandırmaya yönelik olsa da boykot şu an için İsrail’e karşı kullanılabilecek en büyük koz olarak karşımıza çıkıyor. Bilhassa cebindeki kredi kartının gücünün farkında olan tüketicilerin, Visa ve Mastercard yerine yerli kredi kartı TROY’a geçiş yapmasıyla birlikte, sadece Ekim 2023’te bu kartla yapılan toplam alışveriş tutarı bir önceki aya göre yaklaşık yüzde 57 arttı; kullanıcı sayısı da 19 milyona ulaştı.
Öte yandan boykotun uzun vadeli ve sürdürülebilir olması da önem arz ediyor. Zira boykot sonucunda birçok büyük firmanın hisse değerlerinin giderek düşmeye başlaması hem bu firmaların geri atmasına hem de İsrail’in gelir kaynaklarının azalmasına yol açıyor.
Direniş, umudun kardeşidir
Filistin direnişi yerelden çıkıp evrensele doğru dalga dalga büyürken, dünya halkları ve bilhassa da gençler, hiçbir siyasi amaç taşımadan mazlumun yanında ve zalimin karşında olmayı insani bir zorunluluk addediyorlar ve şunun farkındalar: “İnsanlar ölür ama fikirler yaşamaya devam eder.” Yine bunun sonucunda gençler, Filistinlilerin umut ve metanetinden de ilham alarak ortak bir gaye etrafında kenetlenmek konusunda ne kadar kararlı ve başarılı olduklarını tüm dünyaya göstermeye çalışıyorlar. Anlaşılan o ki 7 Ekim’den sonra dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.