Yazar olacaklar için önemli sorulara kısa cevaplar-8
Bu köşede bir yazar, editör ve öğretmen olarak yazmaya yeni başlayanların ya da başlayacakların, yazmak için gayret gösterenlerin, yazarlığı profesyonel bir meslek olarak yapmak isteyenlerin önemli sorularına kısa cevaplar vereceğim.
Hikâyenin hangi sırayla ilerleyeceğine yazmaya başlamadan önce mi, yazmaya başladıktan sonra ya da yazma esnasında mı karar vermeliyiz?
Bu elbette yazardan yazara değişir ama ben size kendim nasıl yapıyorum ondan bahsedeyim. Sürprizi sevmiyorum ve yazarken üslup ve dile odaklanmak istiyorum. O yüzden hikâyeye başlamadan önce olayların oluş sırasını belirlerim. Bir zincir şeklinde hangi olay neyden önce ve sonra olacak, olayları desteklemek için nerede geçmişe dönük ayrıntılar vereceğim onları bile not alırım. Böylece yazarken elim ayağım birbirine dolaşmaz. Yazdıkça hikâye başka bir yöne doğru dönebilir, böyle durumlarda orada durup yeni bir plan yaparım.
Dönem kitapları yazmak neden zordur?
Şu an yaşamadığımız bir zamanı yazmak, kurgulamak farklı bir ustalık ister. Bu geçmiş zaman olsa da öyle, gelecek zaman olsa da. Veba salgının en yoğun olduğu yıllarda geçen bir aşk hikâyesi anlatacağınızı varsayalım. O dönemin evleri, meslekleri, insanlarının hayattan beklentileri, yiyecekler, ikili ilişkileri, adetleri, gelenekleri şimdikinden çok farklıdır. Şu an size normal gelen cümleleri, alışkanlıkları, davranış kalıplarını o zamanın insanı hayal bile edemez durumda olabilir. O yüzden yazarın oluşturduğu evrenin içine iyi girmesi, sağlam bir araştırma yapması, belirlediği sınırlara sadık kalması ve bu sınırı kendine sık sık hatırlatması gerekir. Bunun başka bir versiyonu gelecekte geçen romanlarda olur. Henüz yaşanmadığı için yazar, evreni nesne isimlerine kadar kendi kurgulamak zorunda kalır.
Mekân üzerine kafa yormamızı kolaylaştıracak neler yapabiliriz?
Hemingway yazmaya başlamadan önce mevsimi belirlermiş. Çünkü bu, birçok olayı ve davranışı etkileyecek bir unsur. Hatta mekânı ve mekân detaylarını da değiştirir. Mekân üzerine nasıl düşüneceğinizi öğrenmenin yollarından biri, yine okuduğunuz kitaplardan geçer. Kurgu bir eser okurken bir yandan yazarın oluşturduğu evreni bir kâğıda çizmeyi deneyin, bir harita oluşturun. Bu harita kitap boyunca zenginleşir. Haritayı ancak tamamıyla kitabı bitirdiğinizde göreceksiniz. Orman nerede? Trenler nereden geçiyor? Şehrin en ünlü kafesi nerede kalıyor? Kahramanların evleri ne tarafta? Bunları not alarak çizmeye başlamanız size yazarken nasıl mekân oluşturacağınız hakkında ipuçları verir.
Betimlemeler ve uzun analizler okura sıkıcı gelebiliyor. Özellikle yeni nesil okura... Sadece olaya odaklanmak metinde neleri eksiltir?
Karakter analizleri, mekâna dair betimlemeler.... Bunların hepsi yazarın evrenine derinlik katar. Sizin karakterle empati kurmanızı sağlar, böylece başına gelen hadiseler için heyecan duyarsınız. Sadece olayların aktığı bir kurgu eser, okura ne kadar geçer, okurun zihninde ne kadar kalır ve okuru ne kadar büyüler bilmiyorum. Evet, kolay okunur ama bir eserden beklediğimiz tek şey bu değildir. Hatta kimi yazar ve eleştirmenler kolay okunan eserlere mesafeli dururlar.
Kurguda en çok gözden kaçan şeyler nelerdir?
Bir tanesinden bahsedeyim: Olay veya olayların sırasını ve birbiri ile bağlantısını belirliyoruz fakat kişiler arasındaki bağlantıları unutuyoruz. Karakterler birbirlerine, aynı gerçek hayatta bizim birbirimize olduğumuz gibi, görünmez örümcek bağlarıyla bağlıdır. Arka planda akan bir hikâye vardır ama o hikâyenin üzerine karakterlerin arasındaki minik hikâyeler de eklenmelidir. Kahramanların ilişkileri, birbirlerine karşı besledikleri duygular, ortak özellikleri ve ortak geçmişleri, aralarındaki hesaplaşmalar ve yakınlaşmalar... Bunları işlemeyi unutmamalıyız.
Tuğba Coşkuner / Yazar, Editör, Eğitimci