Yapay zekânın su tüketimi korkutuyor
Yapay zekâ modellerinin geliştirilmesi ve çalıştırılması esnasında ekipmanların aşırı ısınmasını önlemek amacıyla soğutma sistemlerinde kullanılan suyun miktarı araştırıldı. Artan yapay zekâ uygulamalarıyla 2027 yılında 4,2 ila 6,6 milyar metreküp arasında su tüketilebileceği tahmin ediliyor.
Yapay zekâyı soğutmada kullanılan su, çevre açısından endişe veriyor. Son araştırmalar, GPT-4o ve BLOOM gibi modellerin ciddi miktarda su ve enerji tüketimine yol açabileceğini gösteriyor. İçilebilir ve kullanılabilir suya erişmedeki zorluk, insanlığın paylaştığı en acil sorunlardan biri olduğu için de bu durumun geleceği ciddi soru işaretlerini beraberinde getiriyor.
Diğer yandan yapay zekâ uygulamalarının çevresel açıdan avantajlarını da göz ardı etmek mümkün değil. Örneğin yapay zekâ uygulamalarıyla enerji tüketimi analiz edilebiliyor ve potansiyel tasarruf alanları belirlenerek enerjinin en iyi şekilde kullanılması sağlanabiliyor. Su kaynakları açısından ise tüketimi belirleyen algoritmalar ile suya olan ihtiyaç en aza indirilerek kısıtlı olan kullanılabilir su kaynakları korunabiliyor ve akıllı sulama sistemleriyle ürün çeşidine özel sulama sistemleri geliştirilebiliyor.
Fakat madalyonun bir de ters yüzü var. Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre artan yapay zekâ uygulamaları kullanımı nedeniyle sadece üç sene sonra yılda en az 4,2 milyar metreküp su tüketilebileceği tahmin ediliyor. Çeşitli yapay zekâ modellerinin geliştirilmesi ve çalıştırılması esnasında ekipmanların aşırı ısınmasını önlemek amacıyla soğutma sistemlerinde kullanılan suyun miktarının net olarak belirlenmesi, çevresel açısından önemli olacaktır. Bir ürün veya hizmet üretmek için kullanılan tatlı su miktarını gösteren su ayak iziyle birlikte karbon ayak izinin de çevresel açıdan sürdürülebilir yapay zekâ modelleri oluşturmak için ortaya konması gerekiyor.
Su kaynakları sınırlı
İçilebilir ve kullanılabilir nitelikteki su kaynağının sınırlı ve dünya genelinde eşit olmayan bir şekilde dağıldığını belirterek konumuza devam edelim. Tarımsal veya kentsel amaçlarla birlikte yapay zekâ uygulamaları için de yer altı kaynaklarından çekilen sular, kullanılabilir su kaynağını azaltabiliyor. Yer altından ve yüzeysel su kaynaklarından sular çekildikten sonra, su kalitesinde meydana gelen değişim, sonraki kullanımlar için su stresi seviyelerine katkıda bulunuyor. Küresel su kaynakları hem miktar hem de kalite açısından yetersiz kalarak su kıtlığı riski ile karşı karşıya kalınabiliyor.
Şiddetli su kıtlığının hâlihazırda 4 milyar insanı, her yıl en az bir ay boyunca etkileyebildiği biliniyor. Küresel su sorununa entegre ve kapsayıcı yaklaşımlar getirilmediği takdirde, 2030 yılına kadar dünya nüfusunun neredeyse yarısının ciddi su sıkıntısı çekebileceği ve 2040 yılına kadar dünya genelinde yaklaşık her dört gençten birinin ciddi su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağı yapılan çalışmalarda vurgulanıyor. Ayrıca yapay zekâ uygulamalarının çalıştırılıp geliştirildiği yer ve zaman da su tüketimi açısından önemli olabiliyor.
Dünyada henüz yapay zekâ uygulamaları tarafından kullanılan su kaynaklarıyla ilgili yeterince farkındalık oluşmadığı bir gerçek. Hâlen büyük çoğunluk, yapay zekâ ile ilgili iki temel konuya odaklanıyor: Yapay zekâ işimi elimden alır mı, şu yapay zekâ ne müthiş bir şey! Yapay zekâ ile ilgili içeriklerin büyük bölümü, bu iki konu başlığı altında şekilleniyor. Artık bunu aşmanın zamanı çoktan geldi. Öyle değil mi?
Riskler ve çözümler ortaya konmalı
Uygulamaların geliştirilip çalıştırılması esnasında tüketilen su miktarları net olarak ortaya konmadığından, suyun sürdürülebilirliğini sağlamak çok zor olabilir. Su ayak izinin belirtilmemesi, gelecekte çevresel açıdan sürdürülebilir yapay zekâ uygulamalarının önünde potansiyel engel de oluşturabilir. Sürdürülebilir yapay zekâ uygulamaları açısından su ayak izi ve karbon ayak izinin birlikte değerlendirilmesi de çok önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Yapay zekâ uygulamaları hâlihazırda en fazla çevre bilimi, sağlık, eğitim ve araştırma, bilimsel araştırmalar, yayıncılık, dijital asistanlar, ulaşım ve lojistik, finans ve çeviri gibi alanlarda kullanılıyor. Hâl böyleyken, hayatımızın pek çok alanında kullanılan yapay zekâ uygulamalarının çevresel açıdan oluşturabileceği riskler net biçimde ortaya konmalıdır. Yapay zekâ programları karmaşık olduğundan, diğer bilgi işlem sistemlerinden daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor. Yapay zekâ araçlarının tam olarak ne kadar enerji harcadığını tespit etmek ise son derece zor görünüyor.
Küresel ısınmanın etkileri
2022 yılında yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre BLOOM modelinin geliştirilmesi sonucunda 24,7 ton, ekipman üretimi ve modelin çalıştırılması sonucunda ise 50,5 ton karbondioksit emisyonu yayıldığı ortaya çıkarılmıştır. Bu oranlara bakılırsa karbondioksitin, sera gazı emisyonları içerisinde en büyük paya sahip olduğu görülüyor. Sanayileşme ve nüfusun genişlemesiyle; yapay zekâ uygulamalarının da karbondioksit emisyonlarını yükseltmesiyle birlikte küresel ısınmanın etkileri çok daha ciddi hissedilebilir. Küresel ısınma sebebiyle deniz seviyesi yükselmesi, buzulların erimesi, şiddetli rüzgârlar ve şiddetli yağmurların oluşumu gibi durumlarla karşılaşabiliriz. Bu gelişmelerle birlikte hava kalitesinin bozulmasında, doğal su kaynaklarının azalmasında, su kıtlığında, afetlerde ve salgın hastalıklarda artış söz konusu olabilir.