Yapay zekâ küresel ekonomi için ne anlama geliyor?
Dergimizin bu sayısında yapay zekâ (AI) gibi önemli bir konuyu ekonomik açılardan ele alacağım. “Konuya değinirken de takribi ne zaman işimizi kaybederiz, bunu önlemek için ne yapabiliriz ya da yapabilir miyiz?” gibi soruları da ele alacağız.
Çağımızda her şey o kadar hızlı değişip gelişiyor ki bugünün bir günü, 1800’lerin bir yılına eşit belki de teknolojik gelişme kat etme hızı açısından. Yapay zekâ, artık etkisini iyice artırmaya başladı ve şirketler de politikalarını bu yönde değiştiriyor. Bu yazımızda yapay zekânın hayatımızdaki muhtemel etkilerini önce olumlu, sonra olumsuz bir senaryo ile ele alalım.
Goldman Sachs yatırım bankasının yaptığı araştırmaya göre yapay zekâ kullanımı, küresel GDP’de (gayrisafi hasıla) yüze 7’lik bir artışa sebep olacak. Bu da 7 trilyon dolardan fazla bir artışa tekabül etmekte. Diğer pek çok araştırma da yapay zekânın iş dünyasındaki kullanımının nitelik ve nicelik olarak artmaya devam etmesinin kısa vadede yüzde 30’un üzerinde bir verimlilik katacağını gösteriyor. Bazı ekonomi uzmanlarının iddiası ise daha da ilginç. Onlara göre yapay zekâ sayesinde bir noktadan sonra küresel gelir sınırsız olabilir. Yani herkesin zengin olacağını ve sınırsız parayla insanlığın bugüne dek görülmemiş bir refah seviyesine ulaşacağını iddia etmekteler.
Robert Fogel’ın 1960’larda kaleme aldığı ve kendisine Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandıran “The Union Pacific Railroad” isimli kitabında, Railroad demir yolunun Amerika’nın kaderini tamamen değiştirdiğini ve tarım toplumundan bir sanayi devine dönüşmesini sağladığını anlatıyor. Aynı zamanda bu gelişmenin istihdamı ve verimliliği artıracağından ama bir taraftan da monopoly (tekeller) yaratacağından bahsediyor. İşte bugün merakla takip ettiğimiz ve henüz daha çok başında olduğumuz yapay zekâ treninin yolculuğu için de geçmişteki bu tür örneklere bakarak çıkarım yapabilir ve nereye doğru gittiği hakkında tahminler yürütebiliriz. Aslında yapay zekânın da kendinden önceki devrimlerle benzer bir yol izlediğini görüyoruz. Fakat onu diğer teknolojik devrimlerden ayıran temel bir şey var. Verimliliği artırıyor evet, tekeller oluşturuyor evet ama ya istihdam? İşte fark tam olarak burada. Olumsuz senaryodan kastım da tam olarak bu. Yapay zekânın istihdama olan etkisi.
Yapay zekânın hayatımızı bu denli etkileyeceğini muhtemelen daha 1,5 sene öncesine kadar pek çok kişi kabullenmezdi ve endişelenecek bir şey olmadığını söylerdi. Çünkü bundan takribi 1,5 sene öncesinde GPT duyurulmadan önce, dünyada var olan yapay zekâlar çok niş alanlarda ünlenmiş, başarıları o alanla sınırlı ve geliştirilme amaçları da yine tek bir alanda faaliyet göstermesine yönelikti. Dünya şampiyonunu yenen satranç botu, Tesla’nın otonom sürüşü vs. gibi… Fakat bunların hiçbiri doğrudan doğruya işimizi tehdit etmiyordu. Bundan ziyade hâlihazırda yaptığımız işleri daha da kolaylaştıracak, bilimi daha da ilerletecek türden şeylerdi. Ama GPT’nin hayatlarımıza girmesiyle son bir senede her şey inanılmaz değişti. Bu konu, biz gençlerin geleceğini yakından ilgilendirdiğinden bu bölümde ele aldığım en önemli konulardan biri olduğunu düşünüyorum.
Öyle ki bu yazı için yaptığım araştırmalar esnasında ben de aslında bölüm seçimim ve geleceğimden endişe duymaya başladım diyebilirim. Aynı şekilde şu an bu yazıyı okuyanların çoğunun meslekleri de onlar mezun olana kadar ortadan kaybolabilir veya köklü bir şekilde değişebilir. Bu söylemim bir çeşit felaket tellallığı gibi gelse de yapay zekânın işlerimizi elimizden alabileceği ihtimali, çocukluğumuzdan beri duyduğumuz “robotlar bizi ele geçirecek” tarzı bir bilim kurgu olmaktan çıkalı çok oldu. Bunu destekleyen veriler de mevcut. Mesela 2023’ün Mayıs ayında, Amerika’da işten çıkarılan çalışanların yüzde 5 kadarı yapay zekânın o işleri yapabiliyor olmasından kaynaklanıyor. Ki bu tarih, GPT’nin yayınlandığı 14 Mart 2023 tarihinden sadece iki ay sonrası. Kaldı ki uzmanlar, bundan sonraki yeni yapay zekâ nesil versiyonlarının GPT4 seviyesini çocuk oyuncağı gibi gösterebileceğini söylüyorlar.
Gerçekten de Fortune 500 Listesi’ndeki 500 dev firmanın yüzde 99’undan fazlası, yapay zekâyı iş akışlarına entegre etmiş durumda. Bu şirketler işe alım kararlarının da çoğunu artık yapay zekâ ile yapıyorlar. Hatta bu firmaların yüzde 40’ı adaylarla yaptıkları görüşmeleri yapay zekâ aracılığıyla gerçekleştiriyor. Benim zaten oralarda çalışmak gibi bir hayalim yok, daha küçük ama beni tatmin eden bir yerde çalışsam yeter, diyenleriniz çıkabilir. Fakat size kötü bir haberim var. Küçük firmalar da en az devler kadar hızlı adapte olmuş durumda bu devrime. Bir araştırmaya göre rastgele seçilen firmaların yüzde 53’ü, yapay zekâyı zaten kullanmaya başladı, en az yüzde 24’ü ise bu yıl başlayacak. Bu firmalardan yüzde 37’si, sadece 2023 yılı içerisinde yapay zekâ nedeniyle bazı çalışanlarını işten çıkarttığını söylüyor. Yüzde 44’ü ise bu yıl yapacakları işten çıkarmaların ana nedenlerinden birinin yapay zekâ olacağını söylüyor.
İşin biz gençleri daha da ilgilendiren boyutu ise şirket beklentilerinde saklı. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar gösteriyor ki firmaların yüzde 96’sı, işe alımlarda yapay zekâ kullanım becerisini öncelediklerini söylüyor. Yüzde 83’ü ise çalışanlarının pozisyonlarını koruyabilmesi için yapay zekâ kullanmayı bilmesi gerektiğini söylüyor. Burada noktada yapay zekânın meslek gruplarını tehdit ettiği fikrine karşı çıkanların atladıkları en kritik nokta ise şudur, bir mesleğin yok olması için illa yüzde 100’nün ortadan kalkmasına gerek yok. Herhangi bir meslek grubunun yüzde 70 daralması da milyonlarca kişinin işsiz kalması demek. Ve hiç kimse, en azından bizi bekleyen bu devrime hazırlıklı değilse işini kaybetmeyen o yüzde 30’luk gruptan olacağının garantisini veremez. Teknik olarak yazılım işi, yazarlık-çevirmenlik işi tamamen ortadan kalkmasa bile eskiden 200 kişiyle yapılan bir iş, belki de yapay zekâyla pekiştirilmiş beş kişi ile yapılacak.
Konuyla ilgili bir diğer yanılsama da yazımın başında bahsettiğim diğer teknolojik devrimler ile bu devrimi bir tutmak. Sanayi Devrimi’ni ele alacaksak olursak, o zamandan beri insanlığın icat ettiği her şeyin iki temel niteliği vardı. İlki, bunların hepsinin insanın fiziksel yükünü azaltmayı amaçlıyor olması. Yani buharlı makineler ve elektronik cihazlar sayesinde fiziksel olarak daha az yorularak daha fazla iş yapabiliyor hâle geldik. Fakat şu an yapay zekânın yaptığı şey, insanın fiziksel kabiliyetini değil, zihinsel kabiliyetini aşmak. Yani bir diğer deyişle tarihte ilk kez bizi biz yapan problem çözme, hipotez üretme, mantık yürütme, analiz yapma gibi zihinsel becerileri makinelere veriyoruz.
Stanford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada yapay zekâ, görsel tanıma, okuduğunu anlama, mantık yürütme, olimpiyatlar seviyesinde matematiğin de olduğu dokuz temel zihinsel alanın tamamında insan ortalamasını yakalamayı ve hatta geçmeyi başarmış durumda. Yani yapay zekâ devrimi, eskiden olduğu gibi insanın kas gücünü değil, zihin gücünü elinden almaya geliyor ve bu tarihte hiç yaşanmamış bir olay. Bu değişim daha önceleri insanlığın yaşadığı diğer devrimlerden çok daha hızlı bir şekilde ilerleme kat ettiğinden; insanların takip edip adapte olması, diğer buluşlara nazaran çok daha zor görünüyor. Öte yandan uyum sağlama zorunluluğu da çok daha göz ardı edilemez bir durumda.
Yapılan bir başka hata ise teknolojik devrimler ile yapay zekânın getirdiklerinin benzer olduğunu varsaymak. Her ne kadar insanlık tarihi tekerleğin icadı, akıllı telefonlar, uydular gibi bir dizi devrim niteliğinde gelişmelerle dolu olsa da bunların hepsi birer son ürün. Yani kendi başlarına bir şey üretemiyorlar. Yapay zekâ ise kendi ürünlerini yaratabilecek bir şey. Onu tehlikeli yapan şey de bu.
Sizden daha iyi matematik, fizik, tasarım bilen, okuduğunu sizden daha iyi anlayan, gördüğü bir görüntüden incelediği bir rapordan sizden çok daha iyi bir analiz çıkaran bir yapay zekânın işinizi elinizden alması çok da şaşırtıcı bir şey olmasa gerek. Aynı şekilde yapay zekâ, bir gün Genç Ekonomi Bölümü’nü benden iyi yazarsa dergi yönetimi beni işten çıkarıp bir AI’ya yazıları yazdırabilir. İşte tam da bu sebeple bu devrim, diğerlerinden farklı olarak yok ettiğinden daha fazla yeni meslek oluşturmayabilir. Çünkü yapay zekâ, geliştirilebilme özelliğinden ötürü bir süre sonra bazı yeni meslekler oluştursa bile o işleri de öğrenip insanların elinden alma potansiyeline sahip. Örneğin yapay zekâ ile adını yeni yeni duymaya başladığımız prompt mühendisliği. Bu mühendisler yapay zekâya bir şeyi yaptırmak isterken, nasıl sormanız gerektiği konusunda uzmanlaşıyorlar. Fakat böyle bir mesleğin neden var olduğuna baktığımızda, şu anki yapay zekâ sistemlerinin kötü sorulmuş bir soruda kastın ne olduğunu anlayamıyor olmasıdır. İleride yapay zekâların bağlam bilgisiyle çalışabilen sistemler geliştikçe her bir kullanıcının kendine göre eğittiği bir yapay zekâ olabilecek.
Yapay zekânın en çok tehdit ettiği meslek grupları beyaz yakalılar, analistler, öğretmenler, çevirmenler olurken en az tehdit ettiği meslek grubuysa mavi yakalı işçilerdir. Çünkü nasıl yapılacağını anlatsa bile henüz bir eve tesisat döşeyebilecek bir durumda olmadıklarını görmekteyiz. Sanatçıların geleceğini ise toplumların sanata olan bakışlarında bir değişiklik olup olmayacağı belirleyecek. Zira hâlihazırda AI, sanatın pek çok dalında eser üretmekte. Fakat bir eseri özel kılan şeyin insan elinden, emeğinden çıkıyor olmasından dolayı o tarafta büyük çaplı bir değişiklik, en azından bizden sonraki nesle kadar görmeyebiliriz. Zira yapay zekâdan önce de örneğin bir tablo bilgisayar yardımıyla çizilip makinelerde seri şekilde üretilebiliyordu. Fakat en pahalı tablolar hep el yapımı olanlardı. Ayrıca yapay zekânın bazı niş sanat alanlarını öğrenmesi için, -örneğin klasik Türk müziği gibi- kapı kapı gezip hoca bulması gerekebilir. Bu sebeple bu tip alanları da çok kolay öğrenip ele geçirebileceğini şahsen ben beklemiyorum.