Srebrenitsa’nın anlattığı.
Geçtiğimiz günlerde Bosna Hersek’te Marş Mira adı altında gerçekleştirilen Barış Yürüyüşü, Srebrenitsa katledilen masum Müslümanları anmak ve bir daha bu acıların yaşanmaması için düzenleniyor. Peki, her yıl uluslararası katılımla daha da büyüyen bu yürüyüşe katılanlar dünyaya hangi mesajı veriyor?
Marş Mira (Marš Mira), Srebrenitsa soykırımının yıl dönümünden hemen önce, 8-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen üç günlük uzun bir yürüyüşün adıdır. Katılımcılar, dört gün boyunca kamp yaparak toplam 85 km yol kat ederler. Yürüyüş bitiminde, yani soykırımın yıl dönümü olan 11 Temmuz'da bir anma töreni düzenlenir. Marş Mira, tamamen gönüllü bir organizasyondur. Amaç, Bosna Hersek'e ve barışa gönüllü hizmet etmek, yeni katılımcıların yürüyüşün sorunlarından uzaklaşıp ruhuna odaklanmasını sağlamaktır. Bütün bunların ötesinde Aliya İzzetbegoviç’in sözleri, Marş Mira ruhunu çok iyi anlatır: “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.”
İnsanlığın utandığı gün
İnsanlığa barış ve kardeşlik mesajları vermeyi amaçlayan Marş Mira’nın yapılmasına neden olan olayları kısaca bir hatırlayalım dilerseniz. Yaşananlar o kadar dramatik ki sözler kifayetsiz kalıyor. Birleşmiş Milletler, Bosna Savaşı esnasında Srebrenitsa dâhil olmak üzere altı yeri güvenli bölge ilan etti, yani aslında bütün dünyayı kandırdı. Sözde uluslararası güvence ile koruma altına alındığı söylenen Srebrenitsa, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin 11 Temmuz 1995 tarihinde savunmasız bırakıldı. Müslümanların bütün silahları toplatıldıktan sonra savunmasız kalan Boşnaklar, Sırp birliklerine ihbar edildi. Bazı bölgelerde Müslümanlar depolara ve boşaltılmış fabrikalara doldurulup diri diri yakıldı. Kadınlar, çocuklar, hatta bebekler katledildi. Soykırım araştırmacısı Hikmet Karcic, bölgede yüzlerce katliamın yapıldığını ve insanların diri diri yakıldığını doğruluyor.
Bu insanlık dışı soykırım karşısında şehirde kalamayacaklarını anlayan yaklaşık 15 bin Boşnak, dağlara ve ormanlık alana yönelip güvenli bölgelere doğru kaçmak istedi. Zorlu coğrafi şartlarda ve yoğun saldırı altında gece gündüz yürüyerek kurtarılmış bölge olan Tuzla’ya ulaşmaya çalışan gruptan ancak 5 bin kişi hayatta kaldı. Uzun yıllar “Ölüm Yürüyüşü” olarak adlandırılan, sonrasında Marş Mira (Barış Yürüyüşü) adı altında yapılan etkinlik, her yıl temmuz ayında bu yolda hayatını kaybedenleri anmak üzere tekrarlanıyor.
İlk durak Saraybosna
Bu anlamlı organizasyona katılmak serbest… Gerek münferit olarak gerekse dernekler ya da kurumlar vasıtası ile katılım sağlayabiliyorsunuz. Yürüyüşten bir hafta öncesinde Saraybosna’ya doğru yola çıkılıyor. Osmanlı döneminde kültür ve hayatın iç içe bulunduğu Saraybosna, eski bir imparatorluk kenti. Bu çok kültürlü kentin refleksleri de buna paralel olarak kucaklayıcı. 15. yüzyıldan itibaren yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalan bu tarihî şehir, Türkler için bugün de bir ecdat yadigârı. Başta Başçarşı olmak üzere birçok Osmanlı eseri, kente kültürel bir zenginlik kazandırıyor. Saraybosna’da görülmeye ve idrak edilmeye değer başka yerler de var: Örneğin, Bosna Savaşı hakkında bilgi alabileceğiniz müzeler, savaşın izlerini hâlâ taşıyan binalar ve yollar... Burası, havalimanı çevresinde evlerin altına kazılmış olan tünelleri görebileceğiniz, yaşanılan tarihî olayları bütün sıcaklığı ile yaşayabileceğiz bir nokta.
Marş Mira başlıyor
Artık yavaş yavaş yürüyüş hazırlıkları başlıyor. Ama önce Türkiye’den gelen öncü ekiple beraber güzergâh boyunca geçilecek dağ köylerinde ve kasabalarda karşılaşılacak çocuklar için şekerleme paketleri hazırlanıyor. Yola çıkmadan önce hazırlanan küçüklü büyüklü Türk bayrakları, yürüyüşçülere belli noktalar arasında eşlik eden ya da onlara evlerini karşılıksız olarak açan insanlara verilmek üzere ayrılıyor. Türk bayrağının yüce anlamını o topraklarda bir kez daha anlıyor insan… Ne de olsa en az bizler kadar ay yıldızlı bayrağı seven ve ona değer veren insanların coğrafyası burası. Yürüyüşün bir gün öncesinde otobüslerle Tuzla bölgesinde yer alan Nezuk’taki kamp alanına doğru yola çıkılıyor. Akşam vakitlerinde dünyanın dört bir köşesinden gelen yürüyüşçülerle buluşularak çadırlar kuruluyor. Bu mevsimde bölgede hava oldukça sıcak ve nemli oluyor. Çadırlara yerleşildiğinde aniden bastıran sağanaklar, aslında yürüyüşün o kadarda kolay geçmeyeceğinin işareti oluyor.
Ormanları aşarken…
Toplam üç gün süren, âdeta insanüstü bir yolculuk bu... Bir diğer ifade ile sıradan insanların doğaya ve kendi vücutlarına karşı verdikleri bir direniş. Geçilen ormanların, aşılan nehirlerin ve çamurla, taşla kaplı yolların insan vücudunda yarattığı tahribat ne kadar ciddi ise savaş günlerinde buradan geçen insanlarla ilgili anlatılanları dinleyip düşünürken de ruhunuzun ne kadar yorulduğunun açık bir göstergesi, Marş Mira… Köy ya da kasaba yollarında Türkiye’den gelen güzel yürekler, karşılarında büyük yürekli insanları buluyor. Evlerinin bahçelerinde çay kahve dağıtan, yemek veren, acısını içine gömüp yürüyenin yanında olmak isteyen yüzlerce insan çıkıyor karşınıza. Kamp alanlarının yakınlarında evlerini açan; yemeğini, suyunu, hatta yataklarını paylaşan insanların coğrafyasında olmanın insanın yüreğini okşayan bir tarafı var. İyilik bulaşıcıdır, düşüncesi somut bir gerçeğe dönüşüyor burada. Savaş yıllarında çekilen çilelerin, dertlerin yanında burada şişmiş ayakların, yorulan bedenlerin bir önemi yok elbette. Nezuk Kamp Bölgesi’nde başlayan yürüyüş, Potoçari’de mezarlık alanında bitiyor. 11 Temmuz günü, her yıl yeni selamların ve vedaların günü oluyor. Üç günlük bu zorlu yürüyüş, mezarlık alanının yanındaki orman yolundan gelinerek tamamlanıyor.
Kayıtsız kalınmayan yol
Yol boyunca yürüyüşçülerle yemeklerini paylaşan, evlerini açan anneler, teyzeler, amcalar yürüyüşçüleri karşılamak üzere mezarlık kapısında hem de boğucu sıcakta bekliyorlar. Anlatılması imkânsız olayların geçtiği pil fabrikasında, yine onlarca cenaze daha defin için sıra bekliyor. Binlerce insan müthiş bir sessizlik içinde dualarını ediyor, sessizce yasını tutuyor. Dünyanın her tarafından bu anı yaşamaya gelen binlerce insan, soykırımın tanığı Boşnaklarla buluşuyor. Herkesin tek istediği barış içinde yaşamak. Bosna Hersek, dağları, ormanları, nehirleri ve yüzlerce yıllık kültürel geçmişi ile cennet bir ülke. Yakın geçmişte Avrupa’nın kalbinde yaşanan bu insanlık dramına insan ne kayıtsız kalabiliyor ne de unutabiliyor. Diğer yandan kardeşler, anneler, babalar kazanıyorsunuz bu yürüyüşte. Dünyanın neresinden olursanız olun, size el uzatan, sizi bağrına basan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Umudunuzu kaybettiğiniz anda hiç tanımadığınız birisinin yanınızda olduğunu görüp gücünüzü yeniden toplayabiliyorsunuz. Bunca acının yaşandığı topraklarda, gerçekten barışı isteyen, huzuru arayan insanlardan biri oluyorsunuz siz de. Evet, Marş Mira insanlığın, barışın yürüyüşü… Marş Mira, her şeyden önce insanın kendini bulduğu, dinlediği, insanlığı ve barışı ne kadar özlediğinin farkına vardığı bir hicret. Her seferinde insanlık adına yeni bir şeyler öğrenebileceğiniz bir yolculuğun ta kendisi. Son söz olarak Marş Mira’da niyet güzel! Fakat şunu söylemeden de geçmemek lazım. İşin tuhafı, bu kadar yoğun bir acı “barış yürüyüşü” adı altında lümpenleştirilmiş olmuyor mu? Srebrenitsa’da barış falan yok, hiç geçmeyecek bir yürek yarası var. Adı, kurtuluş yürüyüşü, selamet yürüyüşü olsa daha anlamlı olmaz mıydı? Biz buradan mesajımızı göndermiş olalım. Gelecek yıllarda yürüyüşe katılmak isteyenler, marsmiraturkiye.org internet adresi üzerinden detaylı bilgi alabilirler.