Sosyal medya, beden memnuniyetsizliğini artırıyor mu?
Hükûmet, sosyal medyanın beden memnuniyetsizliğini körüklediğini savunmaktadır. Takip etmesen de her gün sayfana düşen o çocuk. Yemek yapıyor hani. Yüzü tümüyle değişmiş. “Ben bu çocuğu bir yerden tanıyorum” demen için bile birkaç ameliyat öncesine gitmen lazım. Çenesi, burnu, dişleri, elmacık kemikleri… Kısacası bir yüzü yüz yapan her şeyi elden geçmiş.
Onu diğerlerinden ayırt e den şey, mütevazı koşullarda yemek yapmasıydı. Mutfak, ocak, tencereler pek de estetik bir görüntü vermiyordu. Bunu dert ediyor gibi de durmuyordu çocuk. Konu ne zaman buralara kadar gelmiş, şaşırıyorsun. “Evde tavuk tantuni tarifi” ile “Güveçte kuru fasulye pişirdim” içeriği arasında “Yüzüme neler yapıldı part 1?” videosu ayrıksı duruyor. Oradan çıkınca bir başkasını buluyorsun karşında. Kendisini ünlülere benzeten makyajlar yapan kız. Artık kendisine benzemiyor. Hayır, makyajdan sonra değil, makyajdan önce de benzemiyor. “Burnumu yaptırdım.” videosu milyon beğeni almış. Narkozlu hâli, öncesi ve sonrası videoları ise doktorunun hesabında. Etikete tıklayıp oraya geçersen ameliyattan yeni çıkmış bir insanın ölüye ne kadar çok benzediğine dair bir uyanış yaşayabilirsin.
Ama fonda çalan neşeli müzik aynı şeyi söylemiyor gibi. Hemen altta ünlü bir şarkıcı var. Aynı doktora o da gelmiş. Fransız askısı dedikleri yöntemle kaşlarını şakaklarına astırıyor. “Hiç acımıyor.” diyor şarkıcı. Bir yandan doktor, yanaklarına doğru akan kanı siliyor. Tamam, fenomenler böyle. Şarkıcılar ekrana yakışmalı. Estetik doktorlarının da zaten işi bu. Peki, lise arkadaşın… Ona ne olmuş? Eski komşun Hayriye Abla? Mahalle manavı İsmet Abi? Saç boyatmak kadar kolay dudağa dolgu yaptırmak. Kaşların arasına iki fıs fıs, kaş aldırmak gibi bir şey artık botoks. Peki, tüm bunların sosyal medya ile ilgisi ne? Her şey onun başının altından mı çıktı? Yoksa günden güne artan beden memnuniyetsizliğinin günah keçisi mi ilan edildi?
Hükûmet
Sosyal medya insanların bedeniyle arasını açtı. Artık daha görünür haldeyiz. Sokakta dolaşmak, otobüse binmek, sınıfta ders dinlemek hatta yüzlerce insanın önünde sunum yapmak gibi bile değil bu. Burnumuzun dibine yerleştirilmiş kameralarla yaşamak gibi daha çok.
Çiçek böcek, manzara paylaştığımız zamanları yiyip içtiğimiz, gezip tozduğumuz yerler aldı. Sonunda iş kendi fotoğrafımızı paylaştıkça ödüllendirildiğimiz bir hâle geldi. Şimdilerde fotoğraf da yetmiyor, artık videolarımızla takipçilerimize seslenmeliyiz.
Paylaştığımız şeyde ne kadar çok “ben” varsa, o kadar adamdan sayıyor sosyal medya platformları bizi. Anlatacak bir şeyimizin, paylaşacak bir bilgimizin, yaptığımız işe dair açıklamalarımızın anlamı yok. Varsa yoksa yüzümüz, vücudumuz.
Odağa alınan her şey büyür, yerini ve önemini dayatır. İşte şimdi saçımız, kaşımız, burnumuz, vücudumuz orada. Ve herkesin bu konuda bir şey demeye hakkı var. En çok da içimizdeki yargılayan sesin: “Burnum fazla mı büyük? Ya da tombul?”
Televizyon döneminde bir klişe vardı: “Bu kadar kilolu değilim aslında, televizyon en az on kilo fazla gösteriyor.” Sosyal medya dönemi daha acımasız. Filtresiz hâline tahammül edemiyor hiç kimse. O ön kameranın gösterdiği kişi değiliz, bunu kendimize bile anlatamıyoruz ki nerede kaldı takipçilerimizi ikna etmek.
Yüzyıllar önce kadınlar kendilerini nefessiz bırakan korseler giyerdi. Şimdi kendi elimizle açtığımız sosyal medya hesaplarımız yapıyor benzerini. Kırk katır mı, kırk satır mı, diyor. Kendini paylaşmazsan yoksun. Paylaşırsan o filtrelerin içinden kendin olarak çıkmayı başarabilir misin, bilmiyoruz. Ve bu pek de umurumuzda değil açıkçası. Sen en iyisi istediğimiz gibi biri ol da gel.
Muhalefet
Günümüzde her suçu, her kötülüğü sosyal medyaya bağlamak moda hâlini aldı. “Vurun abalıya!”nın güncel sürümünü yaşıyoruz.
İnsanı bir metaya dönüştüren, tüketen bir canlıdan öte görmeyen, anlam dünyasını hiçe sayan bütün o süslü sistemlerin, endüstrilerin adını anan yok. Böylesi daha kolay çünkü. Estetik cerrahi, güzellik endüstrisi, kozmetik firmaları, reklamlar, geleneksel medya bir anda sütten çıkmış ak kaşığa dönüşüyor sosyal medya ve beden memnuniyetsizliği dendiğinde.
Sinema sektörü sadece güzel olanı aşka layık görüyor. Müzik endüstrisi, video kliplerde sesin değil bedenin güzelliğiyle alakadar görünüyor. Moda sektörü zaten ilk yıllarından beri imkânsız bedenin peşinde. Son yıllarda ise bu güzellik kalıplarını -kendileri oluşturmamış gibi- alışıldık ölçülerin dışında mankenlerle değiştirme çabasındalar. Samimiyetleri ise son derece tartışmalı. Bu sözüm ona eleştirel tavrın da reklam olarak çok iyi iş gördüğü ortada çünkü.
Devletler bile "sağlık turizmi" adı altında güzellik endüstrisinin ekmeğini yiyor. Ama olsun, siz yine de sosyal medyadan dem vurabilirsiniz. Bütün o iri taşları yerinden oynatacağınıza bu küçük şeytanı taşlamak daha konforlu. Sosyal medyayı her fırsatta gömmek moda ama biraz da öncesini sorgulamak gerek bizce!