Sofra bizi nasıl değiştirir
Sofra Arapça bir kelimedir. Sfr kökünden gelir. Sefer ve safari gibi kelimelerin de çıkış noktası aynıdır, yani bu sözcükler birbiriyle akrabadır. Sofra yolcu yiyeceği, azık veya üzerinde yemek yenen yer anlamına gelir. Sofra ile eskiden daha çok bir sergiyi kastederken şimdi hepimiz masayı düşünüyoruz. Yemek ve sofra kültürü insanlık tarihi boyunca toplumları dönüştürmüş, inşa etmiş, değiştirmiştir.
Filozofların yemek ile daha fazla ilgilenmesi beklenilirdi ama onlar yemek yemenin düşünmeyi olumsuz anlamda etkilediğine inandıklarından bu konuyu çoğu zaman es geçmişlerdir. Dolu bir mide ile düşünmek aç bir mide ile düşünmekten daha zordur. Bunu herkes bilir.
Yemek yeme şeklimiz bizi hayvanlardan ayırır. Hayvanlar acıktığı an içgüdüsel olarak yerken biz bunu bir ritüele dönüştürürüz. Ne kadar aç olsak da hapır hupur yemeyi kendimize yakıştırmaz ve bunu nezaketli bir şey olarak görmeyiz. Bir sürü farklı besini birbiri ile karıştırır, değişik denemeler yapar, pişirir, soslar ve son olarak da ortaya çıkan yemeği onu yiyecek kişilere sunarız. Bir tabağa koyar, tabağı da süsleriz. Hiçbir hayvan böyle bir zahmete katlanmaz.
Bizim yemek üzerine hazırlık ve ritüellerimiz teknoloji ve bilimin gelişmesiyle daha da karmaşık bir hâl almaya başlar. Sofra düzeni bile bunu gösterir. Gün geçtikçe masadaki çatal, bıçak sayısı artar ve hepsinin belli bir kullanım sırası, şekli vardır. Güzel masa örtüleri serer, mumlar yakar, çiçekler koyarız. İnsan yemeğe hayvanlar gibi sadece karnını doyurmak olarak bakmaz, bu işe kafa yorar, adeta bunu bir sanata çevirir. Bulduğu ilk yiyeceği hemen midesine indirmez, dürtülerine hâkim olur, ağzının suyu aksa da sabreder. Elbette sofra kültürü tek bir günde ortaya çıkmamıştır, binlerce yıl sürmüştür. Bazı kurallarımız mantıklı bile değildir. Çorbayı bardakla değil de küçük kaşıklarla yavaş yavaş içmemiz Martine Gasparov'a göre bizim doğal bir ihtiyacı giderdiğimizi gizlemek içindir.
Tüm bu ritüeller, sofra kültürü, hatta yemek düzeniyle ilgili oruç gibi ibadetler; yemek yapım aşamaları insanları bir araya getirir, kabileler ve topluluklar oluşturur, kişileri beraber yaşamaya meylettirir, akrabalık ilişkilerini güçlendirir. Yemeklerin uzun yoldan belli bir kurallar silsilesi ile ortaya çıkması, mesela pekmezin koca aile bir araya gelinerek kaynatılması, eriştenin hamur kesme tahtası etrafında birçok kişi tarafından kesilmesi ya da kışlık konservelerin bir ekip çalışması olması bizleri ortak bir mesele etrafında toplar: yemek. İş hayatının yoğunlaşması, trafik, mahalle kültürünün yok olması, kasabadan kente göç, evde yemek yapmanın dışarıdan yemek almaya göre daha zahmetli ve pahalı hâle gelmesi gibi sebepler yemeğe ayırdığımız zamanı da azaltmış, ayak üstü atıştırma alışkanlığı getirmiş, bu da insanın insanla bağını zayıflatmıştır. Yemek Uzmanı Fransız Yazar Brillat-Savarin toplumu birbirine bağlayan en önemli şeyin yemek olduğunu söylüyordu.
Yemeğin önemli bir toplumsal bağ olduğunu Fransız devrimciler de fark etmişti. Bu yüzden insanları yemek organizasyonları düzenleyerek sık sık bir araya getirdiler. Zamanla anlaşmazlıklar son buldu, gruplar arasındaki buzlar eridi. Ayrıca şu anki lokantaları da yine Fransızlara borçluyuz. Fransız devrimi ardından soylu ailelerin evlerinde yemek pişiren aşçılar işsiz kaldı ve geçimlerini sağlamak için hanlardaki basit yemekler yapan yerler gibi değil de yeteneklerini sergileyecekleri şık restoranlar açtılar. Bu da yemek kültürünü başka bir basamağa taşıdı. Her zaman olduğu gibi bu da insanı, ardından da toplumu değiştirdi.
Konuyla ilgileniyorsanız Düşünen Baykuş serisi “Sofraya!”, Ekmek Yoksa Abur Cubur Yesinler, Oburlar ve Asalaklar kitaplarını da okuyabilir, sofra değeri üzerine kafa yorabilir, kaybetmek istemediğiniz değerleri sofranıza ve boğazınıza sahip çıkarak koruyabilirsiniz. Yemek masasından bir tabağın eksilmesi veya yemek masasına yeni bir tabak koyulması birçok taşı yerinden oynatır.
Tuğba Coşkuner / Eğitimci, Yazar, Editör