Sinemanın şairi Ahmet Uluçay

Sinemanın şairi Ahmet Uluçay.
Sinemanın şairi Ahmet Uluçay.

“Sinema için bunca acı duymaya değer mi?”

Ahmet Uluçay kimdir?

1954’te Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik köyünde dünyaya geldim. İlkokulu bitirdikten sonra bir süre çobanlık yaptım. Aynı zamanda inşaat işçiliği, kamyon şoförlüğü, hamallık ve tavukçuluk gibi çeşitli işlerde de çalıştım.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Mutlu bir çocukluğum olmadı. Hatta hüzünlü bir çocuktum. Önce resme heves ettim. Kara kalem çalışıyordum. Boya kalemlerim yoktu. Sonra bir şekilde boya aldım ve onları kullandım (gülüyor). Resim yavaş yavaş tekâmül etti. Gerçekten çok güzel resimler yapıyordum.

Sinema serüveniniz nasıl başladı?

İlk sinema makinesini gördüğümde ilkokul üçüncü sınıfta, 10 yaşındaydım zannedersem. Orada makinenin yanında geçirdim vaktimi, görür görmez hayran oldum hareketli görüntülere. Resim yapardım o yaşta. Karakalem, boya kalemleri, sulu boya, yağlı boya derken resim yeteneğin giderek gelişiyordu. Aslında kendi kendine ilerledi. Sonra İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu ile Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu’nu kurduk. Bu üçlü resim karelerinin nasıl harekete dönüştüklerini keşfeden, film şeridinin yüzeyindeki sesi duymak için binbir yol arayan, kendi projeksiyon makinesini yapan bir üçlüdür. Elimize bir Almancıdan aldığımız 8 mm kör kamera geçmeseydi, onu da icat edecektik. Maddi imkânsızlıklarımız bizi hiçbir şekilde caydırmadı.

Neden sinema?

Çünkü yazmak beni tatmin etmiyordu. Düşüncelerimi sinemaya taşımalıydım.

Hayatınızla sinema arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Hayatla sinemayı birbirinden ayıramıyorum. Hangisi nerede bitiyor, diğeri nerede başlıyor, bilmiyorum. Sinema filmleri üzerinden zaman geçtikte nostaljik bir tat kazanıyor.

Çünkü yazmak beni tatmin etmiyordu. Düşüncelerimi sinemaya taşımalıydım.
Çünkü yazmak beni tatmin etmiyordu. Düşüncelerimi sinemaya taşımalıydım.

Ahmet Uluçay, adını ilk kez ne zaman ve nerede duyurdu?

1994 yılında 6. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde “Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak” ve “Optik Düşler” filmlerim için aldığım ödüllerle.

Dikkat çeken bu çıkış, medya tarafından nasıl duyuruldu?

Köylü yönetmenlerin başarısı olarak (gülüyor).

“Optik İşler” filminizin oluşum hikâyesinden bahsedebilir misiniz?

O film için evvela tavuk kümesinde köy maketi çalıştık. Çekime buradan başladık. Geceleri maket yapardım. Yapıştırıcının kokusu var ya deli ederdi beni.

Niçin maket üzerinden çekime başladınız?

O zamanlar köy içinde çekim yapmak öyle kolay değildi. Utanıyor ve çekiniyorduk. Ayrıca uzatma kablolarımız yoktu. Aküleri uzun mesafe taşıyamıyorduk.

Günde kaç saat çalışıyordunuz?

Gündüzleri işe gider, akşamları saat yedi - sekiz gibi eve gelirdim. Gece üçe, dörde kadar film çekerdik. Sabahları üç saatlik uykuyla tekrar işe giderdim.

Seslere takıntı derecesinde önem verdiğiniz doğru mu?

Bir görüntü varsa elimde, ona en uygun sesi bulmak için günlerce uğraşabilirim.

Ben şiiri çok seviyor ve kıymetli buluyorum. İşlerime şairane yaklaşmaya çalışıyorum.
Ben şiiri çok seviyor ve kıymetli buluyorum. İşlerime şairane yaklaşmaya çalışıyorum.

23. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde en iyi film ödülü alan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filminiz hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu filmi, eşim Ayşe'ye adadım ve ödülü onun adına aldım. Sinema tutkusuyla onu ve birçok insanı tanımadığı bir yoksulluğun içine ittim.

Bu filmin senaryo aşaması nasıldı? Çekim esnasında senaryoda birtakım eklemeler, değiştirmeler yaptınız mı?

Hayır. Bu filmde küçük birtakım efektler kullanmak istiyordum. Efektler, filmi izleyenlerin aklında kalacaktı. Aslında çok da büyük çalışmalar gerektirecek şeyler değildi. Keşke zamanım olsaydı. Neler yapacaktım neler…

Sık sık “keşke” der misiniz?

Demez olur muyum? Bu ah vahlar, içimde sürekli yankılanıyor; yankının yankısı, yankının yankısının yankısı... Karşılıklı aynalardaki görüntüler gibi sonsuza dek uzanıyor ve bir çığlığa dönüyor. Başka türlü davranmak elimden gelmiyor. Hayatım bir ağıta dönüyor. Zılgıt, böyle bir ruh halinin dışa vurumu mu acaba?

“Bozkırda Deniz Kabuğu” filminin konusundan bahsedebilir misiniz?

Kısaca bir Yusuf kıssası diyebilirim.

Niçin sinemanın şairi olarak anılıyorsunuz?

Ben şiiri çok seviyor ve kıymetli buluyorum. İşlerime şairane yaklaşmaya çalışıyorum.

“Hep bir günlük yazmak istedim. Bir kalem ve bir defteri aradığım zaman elimin altında bulabilecek kadar bile hayatımda bir düzen olmadı,” diyorsunuz. Bu cümledeki düşüncelerinizden biraz bahseder misiniz?

Tabii ki bu cümle, aslında içsel bir sorgulamanın ürünü... Hayatta bazen beklenmedik bir karmaşayla karşılaşırız ve düzen arayışımızı sorgularız. Ben de kendi deneyimlerimden yola çıkarak bu cümleyi dile getirdim. Günlük yazma isteğim, bir tür düzen arayışının ifadesi. Ancak bazen düzeni sağlamak için gereken araçları dahi bulmak zor olabiliyor.

Neler okuyorsunuz? Edebî anlamda kendinizi nasıl beslediniz?

Kısa filmler özelinde cevaplayacak olursam teknoloji.
Kısa filmler özelinde cevaplayacak olursam teknoloji.

Kitaplar okudum. Biraz yabancılaşarak kimliğime baktığımda, ben de kendime hayret ediyorum. Ben nasıl katlandım bütün bunlara diye. Hayret ediyorum; çılgın, hatta deli falan geliyorum kendime. Köyde resim yap, anlarım bunu. Şiir yaz, bunu da anlarım. Saz çal, bunu da anlarım. Ama ya sinema? Çağdaş adamın en ileri iletişim biçimi. Onu seçiyorum. İngiliz, Fransız klasiklerinin hepsini okudum. Rus klasiklerini de… Dostoyevski ile yatıp Dostoyevski ile kalkanlar var ya! Onlarla konuşurken Dostoyevski okumadıklarını gördüm.

Size kısa filmin duayeni diyebilir miyiz?

Kısa film kendi içinde bir bütün. İyi şeyler çekmenin yolu, iyi şeyler yazmaktan geçiyor. İmlayı çok iyi bilmeniz gerekiyor.

Filmlerinizde önemsemediğiniz şey nedir?

Kısa filmler özelinde cevaplayacak olursam teknoloji.

Filmlerde çocuklara her zaman yer verecek misiniz? Filmlerinizde olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Çocuk masumiyet demek. Çocukların olmadığı bir film düşünemiyorum. Çocuklar, kediler, trenler ve meczuplar benim filmlerimde muhakkak olacak.

Hastalığınız sizi olumsuz etkiliyor mu?

Hayır, aksine epilepsiyi Allah’ın bir hediyesi olarak görüyorum. Çünkü nöbetlerim esnasında gördüğüm düşler ve gölgeler, hikâyelerim için ilham kaynağı oluyor.

Sizi diri tutan o şey nedir?

İnancım. Daima şöyle dua ederim: Allah’ım, senin merhametin yastık olsun; ben ağrılı başımı ona koyayım. Senin merhametin bağır olsun, ben ona baş koyayım. Senin merhametin açık kapı olsun, ben ona kaçayım; bütün korktuklarımdan sana kaçayım. Ey en güvenilen, en merhametlilerin merhametlisi, beni anlıyorsun, iyi ki varsın.

Sinemayla uğraşmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

Eline küçük bir kamera al, sokağa çık! İnanılmaz zenginlikte rengârenk camlar, çerçeveler, boyalar, yeşillikler, ormanlar vesaire her şeyi koymuş Allah önümüze; yaşıyoruz işte. Önce kısa bir filmle başla! Benim anlatacak bir derdim var. Derdi olmayan adamın sinemayla işi olmaz. Derdin olacak, sıkıntın olacak. Bir karın ağrın olacak.