Seni ne ihtiyarlattı

Beni Hud Suresi ihtiyarlattı?
Beni Hud Suresi ihtiyarlattı?

Ben halde iyi karpuz atardım. Aslında kavun da atardım. Atarken atarken, bir de baktım ki… Kocamışım…

-Seni ne ihtiyarlattı?

-Valla evlendiğimizde kayınpeder bize küçük bir arsa vermişti. Oraya bir ev yapıp başımızı sokmamız dört senemizi aldı. Derken hanım kooperatife girelim diye tutturdu. Girdik. Onu bitirdiğimizde çocuklar büyümüştü. Evlendirdik. Hanım büyük oğlan için küçük bir arsa almamızda ısrar etti. Aldık.

-Ama ben ne sordum, siz ne anlatıyorsunuz?

-Onu diyordum. Hanım küçük oğlanı da kooperatife soktu. İki oğlanın da ev işleri bitince hacca gidecektik. Kavlimiz öyleydi.

-Gittiniz mi?

-O sene ben iki evi de satıp Meram’dan bir arsa almak konusunda ısrar ettim. Oğlanlar emlakçılık yapalım baba, sen bu işten anlıyorsun, diye tutturdular. Eee çocuklara iş lazım. Hayır demek olmaz…

*

-Seni ne ihtiyarlattı?

-Ben halde iyi karpuz atardım. Aslında kavun da atardım. Atarken atarken, bir de baktım ki… Kocamışım…

*

-Seni ne ihtiyarlattı?

-Ben Sekiz Köşe’nin orda berberdim. Amma işim pek iyi değildi. Gelen giden olmayınca köşedeki kahveye giderdim. Arkadaşlarla batak oynardık.

-Batak oynarken mi ihtiyarladınız?

-Bataktan canım sıkılınca dükkana dönerdim. Dükkanda çırak uyuyor olurdu. Onu döverdim.

-Çırağı döverken mi ihtiyarladınız?

-Ben avı da çok severdim. Avlanmayı da. Pazarları ava giderdim.

-Avlanırken mi oldu?

-Çetnevirlerde “kabak” oynamaya bayılırdım.

-Kabak oynarken mi?

-Ben aslında ihtiyarlamazdım, bir evin bir oğluydum, berber olacak adam mıydım?

*

-Seni ne ihtiyarlattı?

-Ben büyük bir şair olmak istemiştim.

-Oldun mu?

-Öldüğümde hakkımda çıkan yazılar, büyük bir koliyi doldurmuştu.

-Olmadın mı?

-Sonrasından haberim yok. Sonrasında işte buradayım. Büyük bir ihtimalle ölümümden sonra da bir hayli yazı yazılmıştır. Ama onları dosyalayamadım.

-Öldüğünde meşhur olmamış mıydın?

-Öldüğümde şöhret kavramı kaybolmuştu. Ya da herkes tanınır olmuştu. Orasını çıkartamıyorum.

*

- Seni ne ihtiyarlattı?

-Ben hiç ihtiyarlamadım. Ben yirmi üç yaşındayken balkonda çitlek çitliyordum. Taburem kaydı ve düştüm.

-Nereye düştün?

-Balkona düştüm ve sonra balkondan düştüm ve sonra işte…

*

- Seni ne ihtiyarlattı?

-İlk mektebe giderken babam Arapça bir kitap okuyordu ve ben babama bir gün ne okuduğunu sordum ve babam Arapça bir kitap okuduğunu söyledi. Ve ben babama kitapta ne yazdığını sordum. Ve babam bilmediğini söyledi. Ve ben baba olunca bir gün oğlum bana ne okuduğumu sordu. Arapça bir kitap okuduğumu söyledim. Kitapta ne yazdığını sordu. Ve ben oğluma bilmediğimi söyledim ve o zaman, oğlum bana bakıp “Anlamadığın bir kitabı mı okuyorsun baba?” diye sordu. Utandım. Arapça öğrendim. Kitabın ne dediğini anlamaya başlamıştım. Kitabın satırları beni sardı. Sardı. Sardı. Ve benim ellerim ayaklarım dillerim yandı ve ben yandım ve ben o zaman ihtiyarladığımı gördüm. Kitabı anladıkça ihtiyarladım. İhtiyarladıkça kitabı anladım. Beni bu kitap ihtiyarlattı. Öylesine ihtiyarladım ki, sabahları içimden bir delikanlı sokaklara fırlıyor, dereleri tepeleri dolaşıyor, derken içime gelip kıvrılıp bir köşede uyuyordu, sonra ben yeniden ihtiyarlıyordum.

*

- Seni ne ihtiyarlattı?

-“Beni Hud Suresi ihtiyarlattı?”

-Hud mu? Hud da nedir?

-“Elif lam ra… Öyle bir kitaptır ki bu…”

Abdullah Harmancı