Profesöründen tavsiyelerle yurt dışı eğitiminde yol haritası.
ODTÜ'de başlayıp ABD'nin prestijli üniversitelerine uzanan başarılarla dolu akademik kariyerin sahibi Prof. Onur Başer'e yurt dışında lisans, yüksek lisans ve doktora hedefleyen gençlerin ne yapması gerektiğini sorduk. Sizi rakiplerinizin önüne geçirecek faktörler, bu işin ekonomisi, yurt dışında sizi bekleyen gerçekler ve çok daha fazlası bu söyleşide.
Kıymetli hocam! Bizi kırmayıp değerli tecrübelerinizi biz gençlerle paylaşmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizinle birlikte dünya ekonomisinin kalbi New York’ta bir araya gelip gençlerin gelecek yolculukları ve ekonomi üzerine konuşmak, gerçekten heyecan verici. Umarım dergimizi okuyan genç arkadaşlara da faydalı olur.
Sizi tanıyarak başlayalım. Onur Başer kimdir?
1996 yılında Amerika’ya gidene kadar tüm öğrenimim ve iş hayatım doğduğum yer olan Ankara’da geçti. İlk, orta ve lise eğitimimi devlet okullarında tamamladıktan sonra ODTÜ Ekonomi Bölümünü bitirdim. Kısa bir süre OYAK Teftiş Kurulunda çalıştıktan sonra ODTÜ’ye asistan olarak döndüm ve ekonomi alanında yüksek lisans yapmaya başladım. Daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı yurt dışı bursunu kazandım ve Michigan State Üniversitesine giderek iktisat ve istatistik alanında master, ardından ekonomi alanında doktora yaptım. O dönemde tez aşamasında bıraktığım ODTÜ’deki yüksek lisansımı da tamamladım.
Burs borcumu ödedikten sonra Amerika’da kalarak kariyerime devam ettim. Thomson Reuters’te baş ekonomist olarak görev aldım ve kendi kurduğum STATinMED firmasında 11 yıl CEO’luk yaptım. Aynı zamanda University of Michigan, Columbia University ve City University of New York’ta doçent olarak akademik görevlerde bulundum. Yurt dışında yaşarken, Türkiye’ye gelip giderek MEF Üniversitesinde profesör olarak ders verdim ve iktisat bölümünün başkanlığını yaptım. Geçtiğimiz yıl Türkiye’ye tam zamanlı dönerek Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümünde profesör olarak çalışmaya başladım. Hâlen bu görevimi sürdürüyorum ve aynı zamanda Yönetim Bilimleri Fakültesi dekan vekilliği görevini yürütüyorum.
Kariyerinize akademide devam etmeye karar verme süreciniz nasıldı? Bu kararın hayatınıza olan etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?
Uygulama ekonometri üzerinde çalışan bir profesörüm. Çalışmalarımın çoğu, sağlık ekonomisi üzerine. Doktoramı yaparken pek popüler bir alan değildi ama benim çok ilgimi çekmişti. Paha biçilmez bir değer olan sağlık için değer biçmek, ona göre ilaçların fiyatlandırılması, gelir düzeyi düşük ülkelerde tedaviye ulaşım yolları, sağlık hizmetlerinin eşit şekilde dağıtılması gibi başlıklar, aslında iktisatın ilgilendiği optimasyon problemleridir. Yıllar içinde sağlık harcamaları gayrisafi millî hasıla içinde tüm dünyada en hızlı artan harcama kalemi olunca sağlık iktisatçılarına olan talep de arttı. “Neden sağlık ekonomisi hocam?” diye sorduğunda da bahsetmiştim. Sağlık sektörü ileride en çok istihdamın oluşacağı sektör olacak. Nüfus yaşlanıyor, ömürler uzadı ve sağlık hizmetleri doğal olarak en çok 65 yaş ve üstü tarafından kullanılıyor.
Neden bu yolu seçtiğime gelecek olursak, öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak yetişmemin akademide devam etme kararımda etkili olduğunu düşünüyorum. Kitap, kalem, daktilo sesiyle dolu bir evde, eğitim ve öğrencilerle ilgili konuların sıklıkla konuşulduğu bir ortamda büyümenin beni akademiye çeken bir tarafı oldu sanıyorum. Daha sonra ODTÜ’de hakikaten çok iyi hocalarla çalıştım. Hem çok zeki hem de çok alçakgönüllü insanlardı. Bu ülkenin gençlerini yetiştirmek için özveriyle çalışmaları beni çok etkilemişti. Bu işin hayatıma olan etkisine gelirsek; akademide çalışmak, öğrenci yetiştirmek, onlara mentörlük yapmak ve daha sonra başarılı yerlere geldiklerini görmek benim için bir mutluluk kaynağı.
Ülkemizde, özellikle son yıllarda yurt dışına gitme, orada okuma, hatta orada kalıcı olarak yaşama isteğine yönelik bir trend olduğunu görüyoruz. Bu hep böyle miydi? Yoksa sonradan mı değişti? İşiniz gereği gençlerle haşır neşir birisi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizi uzunca bir süre yurt dışında yaşamaya ve daha sonrasında kısmen de olsa Türkiye’ye dönmeye iten sebepler nelerdi?
Sağlık sektörü ileride en çok istihdamın oluşacağı sektör olacak. Nüfus yaşlanıyor, ömürler uzadı ve sağlık hizmetleri doğal olarak en çok 65 yaş ve üstü tarafından kullanılıyor.
Yurt dışında yaşama isteği, sanırım benim öğrencilik zamanımda daha azdı. Bence bunun en önemli sebebi, kıyas yapma olanağımızın az olmasıydı. Yurt dışında yaşamak nasıl, çalışma imkânları nedir gibi soruların yanıtlarından bugün olduğu kadar haberdar değildik. Bırakın sosyal medyayı; cep telefonunun olmadığı, tek kanallı siyah beyaz televizyonların izlendiği dönemlerden bahsediyorum. Günümüzde öğrenciler, yurt dışındaki yaşantıyı canlı olarak izleyebiliyorlar. Bu sayede oradaki imkânları, sahip olduklarıyla karşılaştırma fırsatı elde ediyorlar.
Açıkçası, tüm öğrencilerimin yurt dışı tecrübesi yaşamasını isterim. Orada eğitimin yanı sıra; hayatı gözlemlemelerini, oradaki güzel şeyleri alıp ülkelerine döndüklerinde uygulamalarını isterim. Benim tercihim, belli bir yaştan sonra yurda dönmek oldu. Türkiye’de daha fazla katkı yapacağımı düşündüm. Her ne kadar devletten aldığım bursu geri ödesem de tüm eğitimimi devlet okullarında almış olmanın getirdiği manevi borç hissi, geri dönmemde etkili olmuş olabilir. Fakat elbette ülkemize hizmet için dönmek şart değil. Bu benim tercihimdi. Türkiye’de de çok kıymetli hocalar var. Önemli olan dünya insanı olabilmek. Sizler de eğitiminizi o yönde şekillendirirseniz her yerde yaşarsınız. Öyle bir noktaya gelmelisiniz ki nerede yaşadığınız zorunluluktan çok, sizin tercihiniz olmalı. Bu konudaki kararınız ne olursa olsun sizlere tavsiyem budur.
Peki eğitim hayatına yurt dışında devam etmeye karar veren bir genci, nasıl bir yol bekliyor? Yurt dışında lisans, yüksek lisans ve doktora için kabul almak isteyenlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz? Yurt dışındaki eğitim kurumlarının öğrenciler arasında seçim yaparken öncelediği, aradığı özellikler nelerdir? Ne gibi faktörler, onları diğer öğrencilerin önüne geçirebilir?
Artık ABD’de çoğu okul, akademik yeterlilik sıvavı SAT'ı, başvuru koşulları arasından çıkardı. Lisans için lise ortalamanız, lisede yaptığınız okul dışı aktiviteler, seçtiğiniz okulu neden seçtiğinizi, hayatınızda karşılaştığınız zorlukları ve onlarla nasıl başa çıktığınızı anlatan komposizyonlar, kabul kriterlerinde önemli bir rol oynuyor. Yani sadece öğrenci olarak değil, insan olarak donanımınız ölçülüyor. Ben Michigan Üniversitesi Tıp Fakültesinin kabul komitesindeki bir arkadaşımdan şöyle bir şey dinlemiştim: “Başvuran 600 kişiden 10 kişi seçmemiz gerekiyordu. 150 tanesinin MCAT (tıp sınavı) sınavı hatasızdı. Hiç soru kaçırmamış, hepsini doğru cevaplamışlardı.” “Peki, nasıl seçtiniz 10 kişiyi?” dedim. “Bir tanesi, yaşlılar evinde çalışıyordu. Orada yaşlılara bakıyordu. Komite çok etkilendi bundan,” demişti. Yine Yale Ünivesitesine kabul alan lise ortalaması göreceli olarak düşük başka bir öğrencinin, çevre ve yenilenebilir enerji üzerine yaptığı okul dışı faaliyetlerin okula kabul almasında çok etkili olduğunu duymuştum.
Yüksek lisans ve doktora için öncelikle hangi konuda çalışmak istediğinizi belirleyip, o konuda hocayı bulmanız çok önemli. Okula başvurmadan önce hoca ile yazışmak büyük avantaj sağlayabilir. Hatta birkaç makalesini okuyup, e-mailinizde o makalelerden bahsederseniz oldukça etkili olur. ABD’de dallarında en iyi hocalar, her zaman en iyi okullarda olmayabiliyor. Örneğin birkaç sene önce Princeton Üniversitesinden Nobel ödüllü Paul Krugman, New York City Üniversitesi’nde (CUNY) işe başladı. Hoca, New York Times’ta yazıyor zaten. Üniversitemiz de yüksek maaş, az ders saati içeren bir sözleşme önerdi. Böylece Paul Krugman, Princeton Üniversitesinden sıralamada çok daha altta olan bir okula geldi. Yani Princeton’a kabul alamayan bir öğrenci, CUNY’e girebilir ve Paul Krugman ile çalışma fırsatı elde edebilir. Benzer şekilde benim tez hocam Jeffrey Wooldridge ki kendisi Econometric Society’de* en üst mertebeye ulaşmıştır, Harvard’da çalışabileceği hâlde eşi Michigan State Üniversitesinde (MSU) diye o da aynı yerde çalışıyordu. Ben de daha iyi okullardan kabul aldığım hâlde onunla çalışabilmek için MSU’ya gitmeyi seçtim. Yani eşi sayesinde Jeffrey Wooldridge ile çalışma fırsatı buldum. Özetle çalışacağınız hocayı takip edin, okulu değil. Hoca ile birebir iletişim kurmak ve staj, araştırma gibi şeyleri başvurunıza eklemek sizi kesinlikle farklılaştıracaktır. Tabiki not ortalamanız da çok önemli. Özellikle bazı okullar artık GRE** veya GMAT*** istememeye başladı. Son araştırmalar, bu sınavlardan alınan sonuçların yüksek lisans ve doktoradaki başarıyla bir ilişkisi olmadığını gösterince, üstüne birkaç kopya skandalı da eklenince bu sınavlara talep azaldı.
Artık ABD’de çoğu okul, akademik yeterlilik sıvavı SAT'ı, başvuru koşulları arasından çıkardı.
Türkiye’de üniversite eğitimi, sistemsizlik ve nitelik eksikliğinden dolayı eleştiriliyor. Aktif olarak hem Amerika’da hem de Türkiye’de çeşitli üniversitelerde ders veren bir hoca olarak sizce bunun sebepleri nelerdir? Nasıl düzeltilir? Türkiye’nin Amerika’yı ve diğer eğitim sistemi oturmuş ülkeleri yakalaması nasıl mümkün olur? Sizin Amerika’da gördüğünüz, Türkiye’de de olmalı dediğiniz farklılıklar nelerdir?
Öncelikle şu bir gerçek ki ABD’de üniversite bütçeleri, Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek. Örneğin daha önce çalıştığım Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesinden bir yönetim kurulu üyesi, geçen hafta öğrencisinin kurduğu “Regeneron” ilaç firmasına 400 milyon dolarlık yardımda bulundu. Columbia Üniversitesi rektörü yıllık 3 milyon dolar kazanır, ortalama öğretim üyesi maaşı ise yaklaşık yıllık 200 bin dolar civarındadır. Columbia’nin bu yılki okul harcı da 70 bin dolar. Böyle bir bütçe ile çalışınca doğal olarak eğitim kalitesi de ona paralel olarak artıyor. Artık kadrolu öğrenim elemanı kavramı da yavaş yavaş ortadan kalktığı için hocaların iş güvencesi, üniversiteye katkı yaptığı müddetçe sağlanıyor.
Öğrenci değerlendirmelerinde sürekli olumsuz geri dönüşler alan veya uzun zamandır yayın yapmayan hocalar, eğer proje de getiremiyorlarsa üniversite tarafından haklarında devam etmeme kararı alınabilir. Bu baskı, hocaları sürekli pedegojik yenilikleri takip etmeye ve yayın yapmaya teşvik eder. Türkiye’de de bu baskıyı yaratan iyi birkaç vakıf üniversitesi var. Devlet üniversitelerinde herkes kadrolu olduğu için akademik olarak ilerleme, hocaların inisiyatifine kalmış durumda. Devlet üniversitelerimizdeki hocalarımızdan bazıları, bu özveriyi gösterip kendilerini sürekli yeniliyorlar. Devlet tarafından verilen teşvikler de var. Fakat hiçbir şey yapmayan hocalara memuriyetten gelen bir iş garantisi durumu olduğu için cezai diyebileceğimiz yaptırımlar yok. Örneğin ABD’de bir bölümdeki her iktisat profesörü aynı ücreti almaz. Peformansa bağlı ücret sisteminin bizim devlet üniversitelerimizde de öğretim kalitesini artıracağı düşüncesindeyim.
Öncelikli olarak üniversitelerimizin ütçelerinin artırılıp sürekli gelişen teknolojilere adapte edilmesi, buralardaki hocalarımızın da sürekli değişen öğretim teknikleri konusunda bilgilendirilmesi ve yayın konusunda daha fazla teşvik edilmesi gerekiyor. Üniversitelere, özel sektör entegrasyonuyla ve mezunların da yardımıyla farklı kanallardan finansal destek sağlanmalı. Yani bütçe konusunda tüm yük devlete de binmemeli. Ayrıca herkes üniversite okumak zorunda değil. Öğrencilerimizin ortaokul ve lise çağlarında yeteneklerine göre ayrıştırılması ve meslek okullarına yönlendirilmesi gerekli. Örneğin İsviçre’de, 14-15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 70’e yakını, haftada bir-iki gün okula gidip diger günlerde de zanaat öğrenebilecekleri bir işte çalışıyor. Sonra herkes yetenekli olduğu alanda kendisini geliştirmeye devam ediyor. Örneğin matematiği belirli bir düzeyde olmayan öğrenciler, mühendisliğe başvuramıyor.
Dört - beş aydır Amerika'da hem çalışıp hem okuyan bir genç olarak burada kazandığınız parayla dünyanın çoğu yerinde yapamayacağınız kadar çok şey yapabiliyor olduğumuzu gördüm. Henüz çok yeni olduğum için yanılıyor muyum yoksa Amerika’daki alım gücü gerçekten yüksek mi?
ABD’de etkili bir hukuk sistemi, kapsayıcı ekonomik kurumlar ve şeffaf karar verme mekanizmaları var. Çalıştığında hakkının verileceğini, verilmediğinde de hukuk sisteminin seni savunacağını biliyorsun. ABD’de bir şirkette çalışırken liyakatin varsa yükseleceğini biliyorsun. Çünkü liyakati olmayan birini işe almak, şirketin kârını etkiliyor, yarış ekonomisinde şirket olarak kaybolup gidiyorsun. Güçlü medya, hukuk sistemiyle korunmuş kurallar, devlete liyakat sahibi olmayanların alınmasını engelliyor. Çok iyi bir çalışansan işverenin zaten seni kaçırmamak için maaşını sürekli piyasa değerinde tutmak zorunda. Zira senin her an başka bir şirkete geçebileceğini biliyorlar. İşini yapmayan bir elemansan da iş güvencen olmuyor. Bu da seni sürekli verimli bir çalışmaya itiyor. Tabii şöyle bir gerçek de söz konusu. Kendi ükelerinde kurallara uymayan, disiplinli çalışamayan kişiler, aynı şeyi ABD’de de yapamıyor.
Öte yandan bütün bunlar ABD'de hep boyle değildi. Eskiden Arjantin, dünyanın en güçlü ülkelerinden biriydi ve yıllar içinde hukuktan, bağımsız ekonomik kurumlardan uzaklaşıp siyasetini merkezileştirdiği için geldiği konumu görüyoruz. İkinci bahsedeceğim konu, teknolojik gelişmelerin ülkelerin büyümesine etkisi. Yıllar içerisinde teknolojik gelişmeler sayesinde verimlilik çok arttı. Avrupa ve ABD, bu verimlilik artışını farklı değerlendirdiler. Eskiden 40 saatte yaptığımız bir işi, teknolojik gelişmeler sayesinde 30 saatte yapıyoruz. Avrupa bu 10 saati, iş - yaşam dengesinde daha fazla tatile ayırdı. Bu nedenle Avrupa’da yıllar içinde çalışma saatleri azaldı. ABD ise verimlilik artışına rağmen yine 40 saat çalışmaya devam edip, eskisine göre daha fazla üretti. Yıllar içinde büyüme oranları arasındaki fark gittikçe ABD lehine dönmeye başladı. Bu ekonomik güç, doğal olarak askerî güce dönüştü.
20 yaşınıza, üniversite yıllarınızın başlarına geri dönmüş olsaydınız neleri farklı yapardınız? Genç okurlarımıza, “Bunu keşke biri bana daha önce söyleseydi!” dedirtebileceğiniz neler var?
Güzel soru. Sporu hayatımın bir parçası hâline getirirdim. Arada oynanan halı saha maçlarından bahsetmiyorum, düzenli olarak yürür, koşar, tenis oynar, yüzer; muhakkak spora zaman ayırırdım. Spor, gençlik yıllarında itibaren alışkanlık hâline getirilmeli. Yurt dışında gözlemliyorum. Spora ilk gençlik yıllarında başlanıyor, orta yaş ve ileri yaşlarda da devam ediliyor. Hâl böyle olunca da yaşam kalitesi yükseliyor.
Okuma sözlüğü
Econometric Society*: İstatistiksel araçların ekonometri uygulamalarında kullanılmasıyla ilgilenen, akademik iktisatçılardan oluşan uluslararası ve bağımsız bir topluluktur.
GRE**: Bir çeşit seviye belirleme sınavı.ABD’deki birçok üniversitenin yüksek lisans programlarına başvuran öğrencilerden katılması istenen bir sınavdır. İlk olarak 1949 yılında yapılmıştır.
GMAT***: Lisansüstü eğitim için İngilizce ve matematik yeteneklerini ölçen, standardize edilmiş bilgisayar tabanlı bir sınav. Dünya genelinde üniversiteler bu sınav sonucunu lisansüstü eğitime kabul için bir kriter olarak kullanırlar.
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım
ÇEREZ POLİTİKASI
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki amaçlar ile sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerezler kullanılmaktadır.
Gizliliğe Genel Bakış
Bu web sitesi, sitede gezinirken deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bu çerezler, web sitesinin temel işlevleri için gerekli olduklarından tarayıcınızda depolanan gerekli olanları içerir. Analiz etmemize yardımcı olması için üçüncü taraf çerezleri de kullanırız. ve bu web sitesini nasıl kullandığınızı anlayın. Bu çerezler tarayıcınızda yalnızca sizin izninizle saklanacaktır. Ayrıca bu çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz de vardır. Ancak, bu çerezlerden bazılarını devre dışı bırakmak tarama deneyiminizi olumsuz etkileyebilir.
Gerekli (Her Zaman Etkin)
Çerezin Adı
Çerez Türü
Çerez Saklama Süresi
ARRAffinity
(gzt.com)
Oturum (Session) Çerezi
Azure tarafından kullanıcı isteklerinin aynı instance a erişebilmesi için tuttuğu çerezdir
Oturum boyunca
_gat_UA-3434195-44
(gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Google Analytics'in analitik veriler tuttuğu çerezdir.
Oturum boyunca
_gid
(gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Google Analytics'in performans ölçümlerini yapmak için veri tuttuğu çerezdir
1 Gün
_ga
(gzt.com)
Zorunlu Çerez
Google Analytics'in performans ölçümlerini yapmak için veri tuttuğu çerezdir
730 Gün
__gads
Takip Çerezi
Google DoubleClick (DFP)'nin kullanıcıları takip etmek ve yeniden pazarlama yapmak gibi çalışmaları için kullanılan çerezdir
730 Gün
IDE (.doubleclick.net)
Takip Çerezi
Reklam amaçlı kullanıcı davranışlarını takip etmek için kullanılan 3. parti uygulama çerezidir.
390 Gün
_ym_visorc_44958496 (.gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Yandex Metrica'nın kullanıcı oturumu ile ilgili tuttuğu çerez
Oturum boyunca
sync_cookie_csrf (mc.yandex.ru)
Takip Çerezi
Kullanıcı davranışlarını ölçmek ve takip etmek için kullanılan Yandex Metrica çerezidir.
Oturum boyunca
sync_cookie_csrf (mc.webvisor.org)
Takip Çerezi
Kullanıcı davranışlarını ölçmek ve takip etmek için kullanılan Yandex Metrica çerezidir.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım