Okurken çalışmak ya da çalışmamak

Arşiv.
Arşiv.

Üniversitede geçirdiğimiz yıllar belki de hayatlarımızın en renkli ve dinamik bölümünü oluşturuyor. Bir yandan kendimizi geliştirmeye ve mesleki yetenekler edinmeye çalışıyoruz bir yandan da hayatı derinlemesine yaşamaya başlıyoruz. Böylesine kritik bir süreç her birimiz için eşit koşullarda ve zorluklarda gerçekleşmiyor. Bu ayki yazımızın tartışması, bir birey olarak okurken çalışmak zorunda olduğumuz; görece daha zor bir sürecin mi bizler için daha iyi olacağı yoksa nispeten daha kolay ve zamanımızı daha özgür planlayabildiğimiz bir sürecin mi?

Hükûmet

1-Bu tartışmanın hükümet kanadı adına ilk argümanı yaşamlarımızda karşılaştığımız herhangi bir zorluğun bizim için aslında pozitif sonuçlar doğurduğudur. Her birimiz konforlu hayatlar yaşamayı isteriz. Açıkçası istediğimiz bir işi yaparken, okurken veya çalışırken aynı anda zorluklarla mücadele etmek istemeyiz. Zorlanmak içten içe bir sıkıntı ve huzursuzluk doğurur bize. Gerçekten de öyledir. İşte tam da bu noktada insanın dışarıdan bir etkenle zorlanması ve mücadele içine çekilmesi kendisi için faydalıdır. Her birimizin limitleri vardır. Psikolojik olarak, fiziksel olarak belirli bir kapasiteye sahibiz. Tam olarak bu kapasitemizin ölçüsünü bilmiyoruz. Genelde kendimizin limitlerini ancak o limitlerle yarıştıkça fark eder hale geliriz. Düzenli olarak sabah koşusuna çıkıp çıkamayacağınızı denemeden ve zorlamadan bilemezsiniz. Üniversite sınavında zekanızın sizi bir yere götürebilmesi için saatlerce çalışmalı ve onu işler hale getirmelisiniz. Bahsettiğim örneklerin her birinde limitlerimize meydan okuruz ve genelde bu meydan okuma hali bizim lehimize olur. Her zaman en mükemmel sonuca ulaşamayabiliriz ama hayatı normalde bitireceğimiz yerden birkaç adım daha iyi ve içimize sinen bir noktada bitirmek de hiç fena değildir. Eminim çoğumuzu mutlu da eder bu. Üniversite okurken çalışmak da biraz böyle bir meydan okuma aslında. Normalde boş vaktinizin bol olduğu, kolayca eğlenebileceğiniz bir periyot üniversite yılları. Zamanınızı sıkıştırdıkça, para kazanmak veya deneyim kazanmak için başka işleri denedikçe kendi sınırlarınızı test etmiş olacaksınız. Burada argümanı değerli kılan başka bir noktayı da analiz etmek gerekiyor. Üniversite yılları hayat pratiklerinizin şekillenmediği, bedenen ve zihnen daha diri olduğunuz yıllardır. Evlilik hayatı ve iş hayatının yorucu temposu içerisinde kendinizi ve limitlerinizi test edecek bir enerjiyi ve ortamı tekrar bulamayabilirsiniz. Hayatınız şekillenmemişken duvarlarınızla yüzleşmek ve belki de onları genişletmek yaşamınızın geri kalanı boyunca daha iyi hayatlar sürmenizi sağlayabilir. Ayrıca hayatta kim olduğumuzun cevabını aradığımız yıllardır gençlik yıllarımız. O nedenle kendimizi test etmeden kendimiz adına vereceğimiz her cevap biraz eksik olacaktır. O yüzden kendimizi zorlamalı, konfor alanlarımızdan çıkmalı ve kendimiz adına en doğru cevabı bulana kadar limitlerimizle yüzleşmeliyiz. Okurken çalışmak bunun için en ideal yaşlarımızı ve mücadeleyi kapsıyor.

2-Okurken çalışmayı savunacağımız ikinci argüman zor zamanlar deneyimlemenin karakterlerimiz üzerinde bıraktığı etki ile ilgili olacak. Yaşamlarımızda karşılaştığımız, çözmek zorunda olduğumuz senaryolar karakterlerimiz üzerinde doğrudan etkili oluyor. Konforlu ve rahat bir hayat birçoğumuzu şımarık birine dönüştürebilir. Kazanımlarını mücadele etmeden elde etmiş birisi elindekilerin kıymetini bilemeyebilir. Çünkü ya o hep orada olmuştur onun için ya da bir başkası onu oraya getirebilmek için çaba sarf etmiştir. Sonuç olarak kazanımla bir emek ilişkisi kurulmamış, zorluk yaşanmamıştır. Böyle anlar insanlarda alışkanlıklar türetir. Hayatın geri kalanı boyunca da isteklerimize erişmek o kadar kolaymış gibi gelir. Sürpriz olan ise her zaman hayatın aynı kolaylığı bizlere sağlamayacak olmasıdır. yüzden okurken çalışmayı tercih eden biri için elindekilerin kıymetini bilmek daha yüksek bir ihtimaldir. Çünkü elde edilmek istenen ekonomik kazanım, bir ürün veya koşul için saatlerce çalışılmıştır. O yeni ürünün veya şartın size kaç saate veya çileye mal olduğunu bilirsiniz. Böyle bir bilgi sizin sahip olduklarınıza yaklaşımınızı etkiler. Onların değerini bilen insanlar olursunuz. Değerini bilebilme becerisi hayatın her alanında bizler için kıymetlidir. İnsanlarla kurduğumuz ilişkileri bile besleyen asıl değer kıymet bilmektir. O nedenle böyle bir edinimin mümkün olan en erken süreçte kazanılması önemlidir. Ayrıca buradaki argümanımızı yaşayacağımız gurur ve mutluluk ile de genişletebiliriz. Geriye dönüp baktığımızda elde ettiklerimizin, kazandıklarımızın, inşa ettiklerimizin çoğunda tek başına emek vermiş olmanın verdiği gurur tarifsizdir. Kimseye muhtaçlık duymadan ve minnet beslemeden bir ömür inşa edebilmek hepimizin isteyeceği türden bir senaryodur.

Okurken çalışmak, eğitiminizi kendinizin finanse etmesi aslında böyle bir his sağlamış olur bizlere. Genelde fazlaca maliyetli yıllardır çünkü öğrencilik yılları. Sınav kazanmanın yanında ihtiyaçlarınızı da bir başkasına gereksinim duymadan karşılamak kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Tek başınıza mücadele ettiniz, üniversite kazandınız. Daha sonra o mücadeleyi kendinizi okuyabilir halde tutabilmek için de verdiniz. Geriye dönüp baktığınızda hissedeceğiniz bu gurur, dört beş yıl boyunca çektiğiniz bütün acıları size unutturacak kadar büyük olacaktır.

3-Bu tartışmanın hükûmet kanadı adına bir diğer kıymetli argümanı aslında okurken çalışmanın eğitim hayatınızı çok daha değerli hale getireceğidir. Üniversitelerde teorik eğitim görüyoruz ve bunları meslek alanlarımızda deneyimlemek ve uygulamak çoğu zaman pek mümkün olmuyor. Bizler için dört yılımızı yalnızca kampüslerde geçirmek nihai hedef olmamalı. Mümkün olduğunca kendi eğitim alanlarımız ile ilgili sektörlerde işler aramalıyız. Yeni deneyimlerin ve pratik edebilme sahalarının içerisine dalmalıyız. Böyle bir süreç bizi mezuniyet sonrasına daha hazır hale getirecektir. Mezun olduğumuzda yabancılık çekmek yerine daha önce alanımızda bir işin kıyısından köşesinden tutmuş olmak bize özgüven kazandıracaktır. Ayrıca işe alım süreçlerimizde de bizler için avantaj haline dönüşecektir. Bir diğer açıdan bakacak olursak okurken çalışmak iş hayatına giriş yapmak gibi olacağı için hayatımızı inşa ettiğimiz sahayı sorgulamamıza da neden olabilir. Çalışırken aslında bu alanda hayatımızı harcamak istediğimizden emin olmadığımızı hissedebiliriz. Ne kadar fazla iş deneyimlersek o kadar doğru bir kariyer planı inşa edebilir hale gelebiliriz kendimiz için. İş yerlerimizde günlerimizin üçte birini ve ömrünüzün kayda değer bir kısmını bıraktığımız düşünüldüğünde böylesine önemli bir kararın sürprize en az yer bırakacak şekilde verilmesi her birimiz için kritiktir. Okurken deneyimleme şansı bulabileceğimiz işler bu kararda düşebileceğimiz hata payını oldukça düşürecektir.

Muhalefet

1-Okurken çalışmak ilgili muhalefet kanadının argümanlarından birini kişinin yaşayacağı stres ve mutsuzluk hali üzerine kurgulayabiliriz. Genç bir bireyin iç dünyasındaki bir tartışmaya dahil olduğumuzu unutmamalıyız. Tek başına üniversite okumak ve orada başarılı olmaya çalışmak başlı başına stresli ve oldukça yorucu bir iştir. Aynı zamanda bir patronun beklentisini sağlamaya çabalamak ve bu iki sorumluluğu aynı anda idare etmek çok daha zor olacaktır. Böyle bir zorluk halinin sürekli başarılı olması gereken iki denklem içerisindeki bireyin karşısına çıkması onu strese sokacaktır. Bu kovalamaca hali içerisinde stresli olmanın iki tane olumsuz etkisinden bahsedebiliriz. Böylece okurken çalışmamak ile ilgili elimizde iki önemli sonuç bulundurmuş oluruz. Bunlardan ilki stresli olmanın başarılı olma ihtimalimizi zayıflattığıdır. Üniversitede ve işte sürekli beklentileri karşılamak zorunda olmak, sınavları geçmeye çalışmak, okulu uzatmamak, iyi bir derece almaya çalışmak yeterince zordur. Bu zorluğun çarpanı ise stresli olma halidir. Stresli olduğumuz anlarda normalde yapabileceğimiz işleri bile yapamaz hale gelebiliriz veya normal koşullarda yapabileceğimizin çok altında seviyelerde yapmış oluruz. Sonuç olarak kötü bir öğrenim hayatı ve idare eder bir iş deneyimi ile bitirmiş oluruz bu yılları. Aslında sakin durup düşündüğümüzde iyi öğrenim görmüş olmak ve başarılı bir derece ile mezun olmak yukarıdaki senaryodan çok daha iyi görünüyor. O yüzden stresi azaltmalı ve gencin üzerindeki baskının dağıtılmasının yollarını aramalıyız. İkinci bir zarar ise mutsuz olma halinin içerisinde aranabilir. Gençlik ve üniversite yılları birçoğumuz için sosyalleştiğimiz, kendimizi akranlarımızla kıyasladığımız dönemlerdir. Onlarla aynı mekanları paylaşmak, etkinliklerin içerisinde bulunmak isteriz. Çoğunluğun sosyalleştiği ve yaşına uygun hayatlar sürdüğü bir dönemde kendimize az zaman ayırmak ve iş-okul döngüsü içerisinde yıllarımızı tüketmek bizi mutsuz edecektir. Bu nedenle belki de en güzel yıllarımız başkalarına imrenerek geçecektir. Böyle bir hissi yaşamak istememiz pek olası değildir. O nedenle muhalefet kanadında böyle duygusal hallerin tartışmaya olan etkisini mümkün olduğunca iyi şekilde vurgulamak önemli olacaktır.

2-Okurken çalışmak ile ilgili muhalefet kanadı adına ileri sürebileceğimiz bir diğer argüman ise zamanın verimli kullanılması olacaktır. Üniversite hayatı sadece derslere girip çıktığımız ve vize-final dönemlerinden ibaret olan bir süreç değildir. Kişisel gelişimimizi destekleyebilmek için üniversite ve üniversite dışında farklı faaliyetlerin içerisinde bulunmalı ve zamanınızı mümkün olan en iyi şekilde yönetmeliyiz. İş ve okul arasında mekik dokurken böyle bir imkanımız olmayacaktır. Halbuki mümkün olduğunca öğrenci kulüplerinin birer parçası olmaya çalışmalıyız. Sivil toplum kuruluşlarının gönüllü faaliyetlerinde bulunmalıyız. Yaşıtlarımızla bazı meseleleri dert etmeli, sorunları çözmek için çabalamalıyız. Böyle uğraşlar bizi erdemli insanlar haline getirebileceği gibi zaman yönetimi, sorun çözme becerisi, kriz anları yönetimi, iletişim becerileri gibi birçok alanda fazlasıyla geliştirecektir. Bu yetenekler ileride iş hayatımızda ve kişisel alanlarımızda bizlere fazlasıyla katkı sağlayacaktır. Ancak bunları yalnızca üniversite eğitimimize eklemleyerek öğrenebiliriz. İş ve okul arasında zamansız bir süreç bizi böyle yetenekler kazanmaktan uzakta tutacaktır.

3-Muhalefet kanadı adına anlatmaktan en keyif aldığım argümanı en sona sakladım. Hayat oldukça uzun ve yorucudur. Kendimizi uzun mesafe koşucusu atletler gibi düşünmeliyiz. Hayatın her döneminde en yüksek tempoyla koşamayız, depar atamayız. Bazen ağır tempoda yürümek belki de sadece durmak ve beklemek gerekmektedir. Her zaman koşmaya programladığımızda kendimizi iki tane sorunla karşılaşabiliriz. Birincisi, başaramayız. Böyle bir tempoyu kaldırmaya gücümüz yetmez muhtemelen ve pes etmek zorunda kalırız bir yerlerde. Böyle bir pes ediş bize hayal kırıklığı doğurabilir. Çünkü insan koşu halindeyken, mücadele halindeyken hep başarabileceğine inandırır kendini. Hayal kırıklığına uğramamanın tek yolu kendimizi ve mücadele edeceğimiz koşulları tanımaktan geçer. Sonrası saf bir mücadele halidir zaten. Bir diğer olumsuz sonuç ise zamansız bir eforun hayatın geri kalan zamanlarındaki mücadeleler için bizleri gereksiz yere tüketebileceğidir. Enerjimiz ve gayretimiz de sınırlıdır arkadaşlar. Böylesine uzun bir yaşamın herhangi bir anında bize yine lazım olacaktır. O nedenle bu kadar genç yaşta kendimizi tüketmek doğru değildir. Mümkün olduğunca dinç kalmayı, dirençli kalmayı başarmalıyız. İçinde bulunduğumuz yılların bizden beklendiğinin üstünde bir efor sarf etmek hayatımızın geri kalanı boyunca vereceğimiz başka bir mücadelenin enerjisinden çalmaktır aslında. 20’li yaşlarınızda kendinizi fazla yıpratmak 40’lı yaşlarındaki kendinize yaptığınız ciddi bir haksızlıktır. O nedenle hayatta mutlu olmanın temel formüllerinden birini uygulayalım. Denge hali üzerinde olmalı, ruhumuzu ve zihnimizi bu dengeli olma halinin akışına bırakmalıyız. Böylece ömrümüz bizler için akışın karşı konulmaz hafifliği ölçüsünde geçer ve güzel bir tat bırakır.