Okuma kültürü üzerine düşünceler

Okuma kültürü üzerine düşünceler.
Okuma kültürü üzerine düşünceler.

Okuma hakkında yapılan yorumlar ve kritikler, belki de yazının tarihi kadar eski. “Neyi, neden, nasıl okumalı; doğru kaynakları nerede bulmalıyız?“ soruları bugün de güncelliğini koruyor. Sözel zekâyı, fonolojik farkındalığı ve otomatikleştirilmiş adlandırmayı geliştiren bu eylemi, farklı yorumlarla inceledik.

Neden kitap okumalıyız?

Serdar Kuzuloğlu (Teknoloji yazarı, gazeteci)

Serdar Kuzuloğlu
Serdar Kuzuloğlu

Öğretilmiş ve öğrenilmiş başarılara mahkûm olduğumuz bir dönemdeyiz. Dayatılan başarı kıstasları yerine küçük de olsa kendi başarılarımızla mutlu olmayı öğrenmeliyiz. İlginçtir, başarılı addedilen insanların ortak bir özelliği var: Kitap okumak. Dünyanın en zenginleri arasında üst sıralarda yer alan Amerikalı iş insanı Warren Buffett, “Zamanınızın önemli bir kısmını okumaya ayırmazsanız fakirleşirsiniz,” diyor. Elbette kastettiği yoksullaşma, sadece maddi bir anlam içermiyor. Üstelik bunu söyleyen insan 90 küsur yaşında ve kitap okumaya ayırdığı zamanı farklı yatırımlara ayırsa servetini daha da katlama imkânına sahip. Ayrıca Buffett, yılda en az iki haftasını sadece kitap okuma tatiline ayırdığını da belirtiyor. Düşünün, dünyanın en güzel, en pahalı, en konforlu yerlerinden tatil yapabilmesi için hiçbir engeli olmayan bir insan, okumayı en güzel tatil olarak görüyor. Sizce bu tercihler bize çok şey anlatmıyor mu?

Adam gibi adamları oku!

Dr. Savaş Barkçin (Yazar)

Dr. Savaş Barkçin
Dr. Savaş Barkçin

Kitap seçerken önceliği, “kendisi olmuş” yazarların eserlerine verin. Bir diğer ifade ile hayatını yazdığı gibi yaşamış olan insanları tercih edin. Neden? Çünkü kişi olduğu gibi yaşamışsa tesiri yüksek olur, sana da faydası çok olur. Bir de “feyiz” denilen kavrama çok dikkat etmek lazım. Örneğin Yunus Emre neden farklıdır? Çünkü hissetmediğini, inanmadığını yazmaz. Kalbî tarzlarıyla dikkat çeken dünya yazarları ve şairleri de vardır. 30'lu yaşlarda hayatını kaybeden Arthur Rimbaud bunlardan biridir. Fransız şiirinde devrim yapan şairin şiirleri samimi ve saihicidir. Size gönlünü açan yazarların, şairlerin yazdıklarında bereket vardır. Çünkü okuyana feyiz verirler. Kişi gönlünü nereye bağladıysa sözü de işi de oraya bağlanır. Allah'a bağladıysa Allah onu bütün âleme dağıtır. Sende bir kıymet varsa o zaten Allah'tan gelendir. Sen, onu sadece işleyensindir. Dolayısıyla okuyacağımız kitaplarda da yazarının samimi ve özü sözü bir olmasına dikkat edin. Sezai Karakoç buna iyi bir örnektir. O zatın şiirleri, ta kendisidir. Hayattayken insanlardan bir kuruş talep etmemiş; makamda, şöhrette gözü olmamış; tevazu içine yaşamış bir insandır. Üstelik yüzyıllar içinde dahi büyük bir şair olmasına rağmen. Zaten meyve veren ağaç, boynunu yere doğru eğer.

Okumak, bir ikna olma meselesidir

Alev Alatlı (Merhum yazar, akademisyen, sosyolog, köşe yazarı, ekonomist)

Alev Alatlı
Alev Alatlı

Kitaplarla çok erken yaşta tanıştım ve şunu keşfettim. Okuduğunuz her kitap, size bir başkasının hayatını ekliyor. Bu gerçekten müthiş bir şey, hatta çağları aşıp ölümsüzlüğü hissetmek gibi bir şey. Düşünün, Lev Tolstoy okuyorsunuz, onun yaşadığı döneme gidiyor ve onun zihin dünyasında gezinmeye başlıyorsunuz. Sonra başka bir yazar okuyor ve daha eski dönemlere gidebiliyorsunuz. Ya da fütürist bir kitap okuyup geleceğe ışınlanabiliyorsunuz. Bunu fark ettiğim zaman, dünyamın büyüdüğünü ve zenginleştiğini gördüm. 30-40 yaşındayken bilmem kaç yüzyıla sığan bir ömrüm var gibiydi. Diğer yandan okumayı felsefeden ayıramazsınız. Ucu eninde sonunda oraya çıkar. Felsefeye temel ilkelerinden başlarsanız sonu gelmez. Birinci kurdan İngilizceye başlamaya benzer. Ben olsam felsefeye yeni çağdan başlayıp hikâyeyi geriye doğru sararım. Bir insanı okumaya teşvik etmek, öncelikle bir ikna meselesidir. Gelinen noktada “bilen” insanların, kendi ışıklarını, deniz fenerlerini yakması lazım. Beklemekle olmaz. Öğretmen öğrencileri için kendisine, “Bu gençlere okuryazarlığı sevdirmeliyim,” demeli. Yani dünya okuryazarlığını, dünyayı okuyabilmeyi öğretmeli. Peki nereden hareketle? Tabii ki Türkiye'den. Günümüz şartlarında ekonomi okuryazarlığı da kaçınılmaz bir gereklilik. Bir gencimizin ödemeler dengesinin ne olduğunu bilmeden üniversiteden mezun olmasının bir skandal olduğunu düşünüyorum.

Kitap nasıl okunur?

Yusuf Kaplan (Gazeteci, yazar)

Yusuf Kaplan
Yusuf Kaplan

Kitapları “etkili” biçimde okumak için dört kalem metodunu kullanabilirsiniz. Yeşil kalem ile sayfadaki kilit kavramların altını çiziyoruz. Kırmızıyla önemli satırları belirliyoruz. Blok hâlinde, cetvel kullanmış gibi çizmeyin; hafif ve kesik kesik çizin. Mavi kalemle atlanmaması gereken satırların altını çiziyorsunuz ya da yıldız gibi işaretler koyuyorsunuz. Son olarak siyah kurşun kalemle başlıklar çıkarıyor, tanımlamalar yapıyoruz. Mümkünse kavramlaştırmalara başvuruyorsunuz. Örneğin bir metne “Kant ahlakı” diye bir not düştüyseniz “tüketen” okuyucu olursunuz. “Kant ahlakının açmazı” yorumunu yaparsanız, “üreten” okura terfi edersiniz. Pratiğinizi geliştirmek için bir sayfadaki boşluğa, o sayfada yer alan metnin en önemli cümlesini yazabilirsiniz. Düşünce tarihi üzerine bir kitap okuduğunuzu düşünelim ve 200 sayfalık kitapta 20 düşünürün anlatıldığını farz edelim. Sayfalardaki boşluklara her bir düşünürle ilgili notlar aldınız. Kitap bittiğinde 20 düşünürle ilgili pek çok şey bildiğinizi fark edersiniz. Ayrıca kitabın birinci bölümü bittiğinde, ikinci bölüme hemen geçmiyoruz. Meselenin püf noktası tam da burada işte. Tekrar başa dönüyor ve önce yeşille çizdiğiniz kilit kavramları, 10-15 saniyeden gözden geçiriyorsunuz. Bu sayede özün özünü kavrıyorsunuz. Sonra kırmızıyla çizdiğiniz yerlere, en fazla 10-15 dakikanızı ayırıyorsunuz. Son olarak da sayfa boşluklarına yazdığınız satırları gözden geçiriyorsunuz. Artık ikinci bölüme geçebilirsiniz. Asıl okuma budur. Bu yöntem ne sağlar biliyor musunuz? Kitaba yoğunlaşmanızı... Bu sayede renkler, yazıları zihninizde görsel bir tabloya dönüştürür; okuma kültürünü daha fonksiyonel hâle getirmiş olursunuz.

Ne tuhaf şey şu okumamak!

Hüseyin Hatemi (Akademisyen, yazar, hukuk profesörü)

Hüseyin Hatemi
Hüseyin Hatemi

Okumayı, yazmayı öğrendiğim andan itibaren şiire, vezinli söze, kafiyeli söze ilgi duymaya başladım. İlkokul öğrenimi bile olmadığı hâlde hafızası çok güçlü ve bize devamlı Azeri halk edebiyatıyla ilgili örnekler verebilen bir babaannenin dizinin dibinde oturmakla başladı her şey. Bununla da kalmadı. Radyodan yayılan devrin şarkılarını, şiir özellikli güftelerine dikkat ederek dinledik; evde babamın okuduğu Şeyh Sadi'den, Hafız'dan mısralara kulak vererek yaşadık. O günlerden bu yana kitapları sevmemek, çok tuhaf bir şey gibi görünürdü bana. Çevremdeki herkesi kendim gibi zannederdim. Sonra ilkokula başlayınca sınıfta oldukça çok sayıda şiirle, kitapla, edebiyatla ilgisi olmayan insanla karşılaştım. Sanırım dış dünyayı ilk o zaman tanıdım. Neyse ki eve gelir gelmez kitapların renkli dünyası beni kucaklıyordu. Ablamı, Faruk Nafiz Çamlıbel okurken görüyordum ki şairin “Bir Kuş Tanıyordum Baharda” şiiri çok güzeldir. Abim ise Yahya Kemal edebiyatına pek meraklıydı. Bu atmosfer, kitapları hayatımın ayrılmaz bir parçası yaptı.

Kitap okumak beynimizi nasıl etkiliyor?

Barış Özcan (İçerik üreticisi, yönetmen, hukukçu, hikâye anlatıcı)

Barış Özcan
Barış Özcan

Bir araştırma, yatmadan önce kitap okuyanların beyinlerinin sol lobunun, ertesi sabah uyandıklarında daha aktif olduğunu ortaya koyuyor. Beynin bu kısmı, kelimelerin anlamlarını hatırlamamızda önemli bir rol oynuyor. İşte bu yüzden kitap okumak, Alzheimer gibi hastalıklarla mücadele etmek için harika bir yöntem. Pek bilinmese de Alzheimer, ne yazık ki günümüzün ölüm nedenlerinde en başlarda yer alıyor. Yani, “Ben kitap okumam,” deyip geçmemek gerekiyor. Mazallah bir gün her şeyi unutabilirsiniz. Arada bir de olsa kitap kokusunu duymak lazım.

Kaç sözcükle düşünüyorsunuz?

Yavuz Bülent (Şair)

Yavuz Bülent
Yavuz Bülent

Batı dünyasında, sekiz yıllık eğitimden geçen gençlerin ders kitaplarında 71 bin kelime vardır. Aynı şekilde sözcük sayıları Japonya'da 44 bin, İtalya'da 32 bin civarındayken Türkiye'de 6-7 bini geçmez. Üstelik bizim gençlerimiz, bu sayının yüzde 10'uyla düşünmekte ve konuşmaktadır. 70 bin sözcükle konuşan, yazan, düşünen nesillerle 600-700 kelimeyi aşamayan kuşaklar, elbette bir olmayacaktır. Hâl böyle olunca Batı'nın felsefesiyle, edebiyatıyla, tekniğiyle rekabet etmemiz güçleşmektedir. Çare, okumaya sarılmaktır. Hem de dört elle...

Okuma kültürü kavramını çok yönlü bakış açılarıyla ele aldığımız bu dosyamızın, faydalı okumalara vesile olması dileklerimizle.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım