İnternet ve sanal bahis bağımlılığı beyin ödül sistemini istismar ediyor

​Neden bağımlı oluyoruz?
​Neden bağımlı oluyoruz?

Son yıllarda, hiç hesaba katmadığımız bağımlılıklar hayatımızı tehdit etmeye başladı. İnternet, oyun, sanal bahis, sosyal medya ve online kumar bağımlılıkları bunlardan sadece birkaçı. Bağımlılık, beyni olan bütün canlılarla ortak olarak paylaştığımız temel bir “ödül-ceza” sisteminin yan ürünüdür aslında. İnsan beyni, hoşa giden ve tekrarlanması organizmaya hoşluk hissi veren davranışları kodlamak için “dopamin” adlı bir kimyasal madde salgılayarak bu tip davranışları pekiştirme eğilimine sahiptir.

Bağımlılığa itilen insan

Bu sistemin beyinde var olmasının temel biyolojik nedeni, yeme-içme gibi sıradan fizyolojik aktivitelerimizi pekiştirerek onlardan keyif almamızı sağlamak ve böylece hayatta kalmamızı desteklemektir. Fakat biz insanlar, diğer canlılardan farklıyız. Özellikle hoşumuza giden besin maddelerini yahut deneyimleri, tabiatta bulunmayacak derecede yoğunlaştırabilme ve doğal olmayan bir şekilde ulaşılabilir durumda tutabilme yeteneğine sahibiz. Örneğin tabiatta bolca ama dağınık bir hâlde bulunan şekeri yahut et tadı veren glutamat adlı aminoasiti, çok yoğun bir şekilde gıda ürünlerini daha cazip hâle getirmek için kullanabiliyoruz. Bu “yoğunlaştırma” özelliğimiz, tabiatta rastlanmayan bir şekilde ödül sistemimizi zorlamakta ve böylece birçok kimyasal maddeye ve uyarana karşı hızla bağımlı hâle gelebilmekteyiz. Bağımlılıkları sadece kimyasal maddelerle sınırlamak da ar - tık pek yeterli bir yaklaşım değil. İnsanı günlük faaliyetlerinden alıkoyan, zihninin ve bedeninin sağlıklı işlev görmesini engelleyen onlarca farklı bağımlılık türü mevcut. Hayvanlarda yapılan bağımılık çalışmalarında da gördüğümüz gibi hayvanları bağımlı yapabilmek için yine bu yoğunlaştırılmış uyaran veya kimyasal madde preparasyonlarını kullanıyoruz. Kısacası insana verilmiş en önemli yeteneklerden birisi olan üretim ve terkip yapabilme yeteneği, yerinde kullanılmadığı zaman aleyhimizde işleyebiliyor.

İnsan bağımlı olmaya yatkın mıdır?

Beyni olan tüm canlılarda bağımlılığa bir yatkınlık vardır. Bireysel olarak derecesi ve hedefi değişse de genel bir yatkınlıktan söz edebiliyoruz. Bunun temel nedeni de aslında yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan ödül-ceza sisteminin dışarıdan suistimal edilmesidir. Bağımlılığı körükleyen en önemli etken hazdır. Hoşumuza giden birçok şey, beyindeki dopamin miktarını artırır. Bunu yapmasının temel mekanizması ise beynin derinliklerinde bulunan “akkumbens çekirdeği” denen bir bölgeyi uyarmasıdır. Bu bölge, beynimizdeki ödül sisteminin temel merkezini oluşturur. Kısacası burayı uyaran ne varsa beynimizin her tarafında dopamin salgılanmasına ve böylece kendimizi daha iyi, tatmin olmuş ve mutlu hissetmemize neden olur.

İkincisi ise “acıdan kaçınma” dediğimiz olgudur. Mesela insan hayatında konfor ve lüks, hızla bağımlılık yapar. Bunun temel nedeni, acıdan ve rahatsızlıktan kaçınma illüzyonunu oluşturmasıdır. Acıdan ve rahatsızlıktan kaçınma, yine beyinde bir “hoşluk” hissi oluşturduğundan, bunun sonucunda da dopamin miktarının artacağını ön görebiliriz. Neticede bağımlılık yapan sinirsel süreçlerin temelinde “tatmin” mekanizması yer alır. Fakat bu mekanizmanın aşırı uyarımla kötüye kullanılması, ayar noktalarını değiştirerek doğal olmayan dozlarda tatmin arama ve bağımlılık sürecini başlatır.

Çaresi var mı?

Bağımlılığa bu açıdan bakıldığında, aslında çare biraz da kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yaşamı sadeleştirmek, doğal sınırlar içinde bir yaşam çizgisi oturtmaya çalışmak, paketli ürünlerden ziyade el emeği besinler tüketmeye ağırlık vermek gibi tedbirler, bizi modern zamanının bağımlılık yapıcı girdabından uzak tutabilir. Özellikle de zihni günlük sorunlardan ziyade büyük problemlere yöneltecek, yaşamın mucizelerine gözleri açık nesiller yetiştirmeyi sağlayacak bir yaklaşım, gelecek nesilleri bu kısır döngüden bir nebze olsun uzak tutabilir.

İnsan, kendisi hakkında malumat veren her türlü bilgi kaynağının sağlayabildiği bilgilerin de ötesinde karmaşık, çok yönlü bir canlıdır. Bedeni, bütün hayvansal özellikleri göstermekle birlikte, zihni ve bilinci, hayvanların çok ötesinde becerilere, idrak, şuur ve algılama düzeylerine sahiptir. Bedensel düzeyde bir yaşamın insan hayatını yıkıma uğratması ve tatmin edilmeyen arzuların başa bela olması, kaçınılmaz sonlardan birisidir. Bağımlılık yapan maddelerle mücadele yerine, insanın doğasını bozan alışkanlıklarımıza yeni baştan göz atmak, esas çözümün başlangıcını oluşturacaktır. Vakit kaybetmeden başlamak gerek...

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.