Müze ve ören yerlerinde fotoğrafçılık
Ören yerleri ve müzeler, fotoğrafçılara mükemmel fırsatlar sunarlar. Genelde kamusal alan oldukları için kendilerine has kuralları ve ışık koşulları vardır. Bu mekânlarda sabırla çalışıldığında harika sonuçlar ortaya çıkar. Öyle ki fotoğrafları çekene de bakana hem tarihi hem de gezmeyi sevdirirler.
Baştan belirtelim, bu yazımızın konusu arkeoloji fotoğrafçılığı değil. Gezilerimiz esnasında ören yerleri gibi arkeolojik sit alanları ile buralardan çıkarılan eserlerin sergilendiği müzelerde çekeceğimiz seyahat fotoğrafları. Fotoğrafçılık, -arkeolojiye kıyasla daha yeni olmakla birlikte- temelleri henüz 10. yüzyılda, Müslüman optik bilgini İbnü’l-Heysem’in ilk karanlık kutuyu kullanmasına dayanır.
Ören yerleri, dünyanın hemen her yerinde güzel fotoğraf veren; estetik, seyahat ve mekân fotoğrafları çekmemizi sağlayan alanlardır. Ancak ziyaret saatlerinin belirlendiği, kullanılabilecek fotoğraf malzemelerinin kısıtladığı bu yerlerde, fotoğrafçıların karşılaşacağı çeşitli zorluklar bulunmaktadır. Bazı püf noktalarına dikkat edersek daha etkileyici, kaliteli ve farklı fotoğrafları çekmeyi başarabiliriz. Bir fotoğrafçı olarak her şeyden önemlisi, tarihi ve arkeolojik eserlere hasar vermeden, etik kurallara uyarak çekimimizi yapmak ilk hedefimiz olmalıdır. Güzel bir açı yakalamak için eserlerin üzerlerine çıkmak ya da onlarla temas etmek, emanetimiz olan tarihi eserlere saygısızlığın yanında, bizi ağır cezalarla da karşı karşıya bırakabilir.
Çekim öncesi araştırma yapın
Müze ve ören yerlerine çekime gitmeden önce ilk işimiz, kapsamlı bir araştırma yapmak olmalıdır. İstediğimiz fotoğrafları elde etmek için ören yerine giriş saatinden çekim yapacağımız noktaya ve ışığın gün içi konumuna kadar birçok faktör, alacağımız sonuçları etkileyecektir. Doğru araştırma yapmak ve ören yerine hangi saatte girişlerin başladığını öğrenmek önem taşıyor. Bu sayede giriş sonrası, doğrudan en etkileyici çekim noktasına gider ve henüz kalabalıklar gelmeden fotoğraflarımızı çekebiliriz. Araştırma yaparken gezi kitaplarının yanı sıra, internetten fotoğrafçı ya da gezginlerin yazdığı notları da inceleyebiliriz. Böylece çekim yapacağımız yapıların neler olduğunu öğrenirken ören yerinin genel görünümünü hafızamıza yerleştirebiliriz ki bu, gün ışığını kullanırken bize yardımcı olacak. Bu tarz yerlerde, eğer özel bir çekim izniniz yoksa tripot, flaş ya da ışık kaynakları kullanma imkânınızın olmadığını da bilmeniz gerekiyor.
En iyi fotoğrafları çekebileceğiniz “altın saatleri” saptayabilmek için mobil telefonunuzda bir uygulamanın olması hayat kurtarıcı olabilir. Ancak ören yerlerinin büyük bölümü, muhtemelen bu saatlerde kapalı olacaktır ki buna fotoğrafçıların şanssızlığı diyebiliriz. Çekim öncesi yapacağımız araştırma esnasında, elbette hava ve doğa koşullarını da öğrenmeliyiz. Genellikle ören yerleri, geniş alanlarda, korunaklı olmayan yerlerdedir. Hava koşullarına uygun şapkalar ve rahat yürüyüş ayakkabılarının yanı sıra; soğuk hava bekleniyorsa katmanlı, korunaklı giysiler; sıcak hava için ise işinizi kolaylaştıracak kıyafetler giymek en doğrusudur. Ören yerlerinde, özellikle tabanları kaymayan ayakkabıları giymek, zaman zaman hayati önem bile kazanmaktadır. Bir sırt çantası ve içerisinde size gerekli olabilecek yedek pil, hafıza kartı ve yeterince su olması önemlidir. Çünkü genelde geniş arazide pillerimizi şarj edecek elektrik ya da su kaynakları bulamayacağız. Hemen her yerde olması gerektiği gibi gittiğimiz yerlerde görevlilere karşı kibar olmamız, bazı kapıların bize açılmasını sağlayabileceği gibi bilmediğimiz birçok değerli bilgiyi edinmemizi de sağlayabilir.
Işığa göre en iyi açıyı bulmanın yolu, mekânın çevresinde biraz gezinmekten geçiyor. Bazen yüksekliğimizi biraz değiştirmek de bize farklı fotoğraf açıları sağladığı gibi kirlilik yaratan bazı objeleri kadrajınızdan çıkarabilir. Ören yerlerinde kadrajda kirlilik yaratan objelerden en önemlileri, tabelalar ve çöp kutularıdır. Bunları kadraj dışında tutmak, seyahat sonrası fotoğraflarımıza bakarken geri dönüşü olmayan tatsız sürprizlerden bizi koruyacaktır. Sadece fotoğrafını çekeceğimiz yapının veya arkeolojik eserlerin çevresinde gezinmek size yetmeyebilir. Bazen çok uzaklara, hatta daha yüksek görüş açısına sahip bir tepe ya da bir bina gibi yerlere çıkarak farklı bakış açılarını keşfetmek ve bütünü görmek, fotoğraflarınıza estetik katacaktır. Tripot gibi aletleri kullanamayacağınız ören yerlerinde kameranızı sabit tutmak çok önemlidir. Gerektiğinde kameranızı üzerine koyabileceğiniz tahta, fayans gibi düz bir satıh ya da destek olabilecek kıyafet taşımanızın size faydası olacaktır. Eğer programlı bir seyahat gerçekleştiriyorsanız ören yerinden sorumlu kuruma önceden başvurarak yazılı izin almanız sizi rahatlatacaktır.
Müzeye erken gelen yol alır
hzdftSabırlı olmamız gerekiyor. Zira bazen bir eserin çevresinin boşalması için uzun zaman beklememiz gerekebilir. Çekim öncesi araştırma yapmak, yine olmazsa olmazımız. Işık, müzenin iç mekân çekimlerinde en büyük ihtiyacımız olacağından yanınızda mümkün olduğunca bol ışık alabilen, diafram açıklığı yüksek bir objektif bulunması yararı olacaktır.
Müzede en önemli avantajınız, erken gelen ziyaretçi olmaktır. İlerleyen saatlerde, üstelik dar alanlarda kalabalıklara hazırlıklı olmalısınız. Müze çekimlerinde, ören yerlerinden farklı olarak hareket kolaylığı sağlaması için sırt çantası yerine daha küçük bir omuz çantası taşımak doğru olacaktır. Elinizde hangi eserin, hangi salonda sergilendiğini gösteren bir rehber ya da kendi hazırladığınız bir plan olması, zamanınızı doğru kullanmanızı sağlayacaktır. Özellikle fotoğraflamak istediğiniz bir eserin mobil telefonunuzda ya da tabletinizde bir görüntüsünü bulundurmanız, salonun güvenlik görevlilerinin sizi daha çabuk yönlendirmesine yardımcı olacaktır. Müzelerinin internet siteleri, genellikle oldukça detaylıdır.
Bazı müzeler, ayın veya haftanın belli günlerinde ya da saatlerinde ücretsiz gezilebilmektedir. Bu bilgiyi, müzenin internet sitesinden öğrenerek seyahatlerinizde tasarruf sağlayabilirsiniz. Basit bir ipucu daha… Eğer müzede size eşlik eden bir arkadaşınız varsa yanınızda siyah veya beyaz kartondan bir arka plan getirmeniz faydalı olabilir. Eserlerin sergilendiği vitrinlerin camından yansıyan görüntü, genelde ziyaretçilerle dolu olacağından fotoğraflarınız için çirkin bir unsur olabilir. Arkadaşınız, yanınızdaki fonu doğru açıyla tuttuğunda ise her şey daha güzel olacak. Müzelerde karşılaşabileceğiniz zorluklardan biri de eserlere ait bilgi tabelalarıdır. Çekim yaparken bunları gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü ören yerlerine göre daha dikkat çekici oluyorlar. Yine de birer adım sağa ya da sola geçerek şansınızı deneyebilirsiniz.
Kutu
- Işığın efendisi İbnü’l-Heysem kimdir?
- Optik alanında devrim sayılan çalışmalarıyla tanınan Müslüman fizikçi, matematikçi, astronom ve filozoftur. Batı dünyasında Alhazen veya Alhacen adlarıyla bilinir. 965 yılı civarında doğduğu anlaşılan İbnü’l-Heysem, aslen Basralıdır. Bağdat, Şam, Kahire gibi dönemin ilim ve kültür merkezlerine seyahatler yaparak bilgisini ve vizyonunu geliştirmiştir. “Kitâbü’l-Menâẓır” adlı eserinde ışığın doğrusal yayılımı, gölgenin özellikleri, karanlık oda, gökkuşağı ve halenin oluşumu, yansıma ve kırılma konuları gibi pek çok temel optik olguyu inceleyerek bu ilmi kökten değiştirdiği görülür. Işığın mahiyetini felsefeden çok matematiksel ve deneysel metotlarla araştırmış, yaptığı optiğe ilişkin araç ve gereçlere dayanarak düzenlediği deneyleri birer kanıtlama vasıtası olarak kullanmıştır.