Matematik zekâ mı, yetenek mi gerektirir?
Sıkça sorulan o kadim sorunun yeri geldi yine. Sahiden, her isteyen matematik öğrenebilir mi sizce? Bazı insanlar matematik öğrenemediğini düşünüyor. Bu iddianın bir gerçeklik payı var mıdır? Yoksa sadece basit bir şehir efsanesi ya da bir önyargı mıdır?
Matematik bir yöntemdir, gerçeğe ya da doğruya ulaşmanın bir yoludur. Bir diğer ifadeyle bir lisandır aslında. Matematik, her lisan gibi beynin lisan merkeziyle veya akıl - mantık merkeziyle kolayca öğrenebileceği bir şeydir. Nasıl öğretildiğine bağlı olarak matematiğin öğrenilmesi ve kavranması fazlasıyla değişkenlik gösterir. Mesela ben gençlik yıllarımda matematiği öğrenemeyenler kümesine dâhil edilebilecek biriydim.
Matematik ne işimize yarar?
Lise yıllarıma dönüp baktığımda, “Sanırım matematik öğrenmeye yanlış yerden başlamış olmalıyım,” diyorum kendi kendime. O yıllarda bana türev ve integral gibi şeyler anlattılar. Hoşlanmadıkça ve anlamakta zorlandıkça konulardan uzaklaştım. Beni hayatta tutmakla görevli beynim ve zihnim, bana sürekli aynı soruyu sordu: “İyi, güzel de bütün bu denklemler, işlemler günlük hayatta benim ne işime yarayacak?” Zihnim bu sorulara anlamlı cevaplar üretemeyince de matematikle ilgili çoğu önemli bilgiyi kaçırmış oldum. Hatta üniversite sınavında bile matematik sorularının çoğunu yapamadım. 1989 yılında üniversite sınavına girdiğimde sadece dört tane net doğru yanıtım vardı. Fakat diğer soruları tümüyle doğru yaptığım için üniversitede hedeflediğim bölüme girmeyi başardım. Neyse ki filmin sonu iyi bitti ve nihayetinde kendi alanımda profesör oldum.
Benim matematik geçmişim, matematiğin hayatımızdaki önemini azaltmıyor elbette. Normal bir zekâ kapasitesine sahip olan herkes, matematiği neden - sonuç ilişkisi bağlamında hedefe götüren bir araç olarak görürse kolayca öğrenme imkânına sahip olacaktır. Mesela biz çarpım tablosu ezberlemeyi matematik sanıyoruz. Oysa matematik böyle bir şey değil. Matematik, soyut konseptleri anlamamızı sağlayabilen; bir diğer ifade ile zihnimizi olmayana ulaştırabilen bir araçtır. Matematik, zihnimizde varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, abstre, somut karşıtı bir yerde durur. İvmeyi bulmak için hızın, zamanın ve benzerlerinin türevini alınca çıplak gözle bakınca algılayamayacağımız bazı bilgilere bizi eriştirir. Bu da matematiksel mantık zincirini kurmayı gerektirir.
Örüntü yakalama sistemi
Matematik dersinde öğretmeniniz sizden Newton kanunlarını ezberlemenizi istenebilir. Bir diğer öğretmeniniz, astronom ve fizikçi Galileo Galilei’nin yaptığı deneylerden örnekler vererek yaşadıklarıyla birlikte geliştirdiği formüllere nasıl ulaştığını hikâyeler kurarak anlatabilir. İkincisine tanıklık eden hemen her beyin, matematiği kavrar. Ama öğretmen tutup da karmaşık formüller vererek, “Ezberle evladım!” derse o öğrenci muhtemelen sıkılıp konuya ilgisini kaybedecektir. Matematiği sevmediğini, anlamadığını söyleyenlerin çoğunun başına gelen de budur. Matematik, öğrencinin zihin yapısına göre öğretilmelidir. Beyin hikâye ile çalışır, ezberlemeye çalışmak çoğu zaman olumsuz sonuçlar verir.
Bu arada bazı gençlerin matematiği çok daha az çabayla öğrenebildikleri de bir gerçektir. Bu tür gençlerin dil yeteneklerinin daha güçlü olduğu da gözlemlenmektedir. Çünkü örüntü yakalama sistemleri, sıradan insanlara göre biraz daha iyi çalışmaktadır. Fakat bu da yine genetikle ilgili bir durum değildir. Bu gerçek, araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. Örneğin ikiz kardeşleri düşünelim. Aynı genetik yapılara sahip olmalarına rağmen matematik alanındaki performansları birbirlerinden çok farklı olabilmektedir.
Matematiği anlama, kavrama, hayatı kolaylaştırıcı bir unsur olarak kullanma, bu alanda başarı elde etme ve ilerleme gibi durumlar, bildiğimiz kadarıyla yetişme ortamına, içinde bulunulan kültürel, fiziksel, çevreye, beslenilen bilgi kaynaklarına bağlı olarak “kaotik” bir şekilde belirlenmektedir.
Seversen algı kapıların açılır
Şunu bilmemiz lazım, kimse anasının karnından matematik dâhisi olarak doğmuyor. Matematik, geliştirilebilir bir şeydir. Öncelikle zihninizi, matematiğin eğlenceli bir oyun olduğuna ikna edin. Bu sizin için çok önemli bir başlangıç olacaktır. Mesela ben, üniversite yıllarında matematik bilgim çok yetersiz olmasına rağmen sonradan bir anda bir aydınlanma yaşadım ve fraktal geometriyi çok sevdim. Fraktal geometri, karmaşık sayılarla ilgili kompleks bir matematik alanı. Konunun zekâ geliştirici fonksiyonlarını anlamak için yaklaşık bir sene keyifle ve azimle çalıştım. Daha sonra matematik bölümlerinde uzun süre fraktal geometri dersleri verdim. Fraktallar klasik, yani Öklid geometrideki kare, daire, küre gibi basit şekillerden çok farklıdır. Bu ilginç alan matematikte, çoğunlukla kendine benzeme veya oransal kırılma özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerin ortak adıdır. İlginizi çektiyse bu konuları anlattığım bir dersin videosunu YouTube’da bulabilirsiniz.
Bu örneği neden verdim derseniz, gençlik yıllarında matematiği berbat olan birinin matematiği sevdiğinde neler yapabileceğini göstermek istedim de ondan. Peki matematiğe hayatımda bunca zaman ayırmamın bana ne faydası oldu? Emin olun, çok büyük faydası oldu, olmaya da devam ediyor. Fraktal geometrinin bana kazandırdığı pratikleri, psikolojide beyin dalgası analizlerinde kullanıyoruz. Toparlarsak öğrendiğiniz herhangi bir konunun hayatta işinize yarayacağını görürseniz, onu daha çok sever ve hızla öğrenirsiniz. Beyin tam olarak böyle çalışır. Önce kendinizi ve zihninizi tanıyın. Her alanda işiniz kolaylaşacaktır.