İnsanlık için küçük, Türkiye için büyük bir adım
Başımızı gökyüzüne çevirip yıldızlara ulaşmak, sonra da oradan dünyamızı seyretmek nasıl bir histir acaba? 63 yıl öncesine kadar bunu hiçbirimiz bilmiyorduk ta ki Soğuk Savaş Dönemi’nde, Amerika ve Sovyetlerin rekabetinden doğan ilk insanlı uzay görevine kadar. O günden bugüne insanlık Ay’a 24 kişiyi ve uzaya 44 ülkeden 656 kişiyi gönderdi. Bir dönemin çocukları, dolayısıyla da en büyük bilimsever topluluk olarak biz de bu hayallerin takipçileriydik. Birçoğumuz astronot olup dünyamızı uzaydan seyretmek, boşlukta süzülmek ve orada çalışmalar yapıp, ülkemize hizmet etmek istedik. Fakat ne yazık ki önümüzde kendi ülkemizden rol model alabileceğimiz bir astronot yoktu. Ama bugün nihayet artık biz de bu hayalin gerçek birer parçasıyız. 2024 yılının ilk çeyreğinde, Türkiye’nin kalbi uzayda da atıyor!
- “Bu, bir yere varış hikâyesi değil; bu bir hikâyenin başlangıç noktası.”
- Alper Gezeravcı
Gündemimiz uzay. Millî Uzay Programı’nın ilk ayağı olan İnsanlı Uzay Misyonu kapsamında Türkiye de insanlı uzay görevi gerçekleştiren ülkeler arasında başarıyla yerini aldı. Ders kitaplarına geçecek bu tarihi görevde, Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı. Gezeravcı, görev uzmanı olarak yer aldığı Axiom-3 ekibiyle birlikte NASA’nın Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden 19 Ocak’ta, Türkiye saatiyle 00.49’da başarıyla fırlatıldı. Mürettebatın 36 saat süren yolculuğunun ardından 20 Ocak’ta Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaşmalarıyla 20 günü aşacak uzay misyonu resmen başlamış oldu. Peki onlarca astronotun görev sürelerince yaşamını sürdürdüğü, hatta bazılarının altı ay ile bir yıl arasında tam zamanlı çalışıp deneylerini gerçekleştirdiği Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) nasıl bir yerdir?
ISS’te yaşam
Uluslararası Uzay İstasyonu, Kasım 2000’den bu yana sürekli kullanılıyor. Astronotlar ISS’te kaldıkları süre boyunca Dünya’dakinden çok farklı bir ortamda çalışmak, uyumak, spor yapmak zorundalar. Bu yüzden günlük faaliyetlerin, yer çekimin çok zayıf olduğu bu yeni ortama uyarlanması gerekiyor.
ISS, Dünya’dan 400 kilometre uzakta yörüngede dönen bir uydu. Orada kullanılacak her bir ekipman, Dünya’dan kargolanmak zorunda. Transfer değerinin kilogram başına 20 bin dolar olduğu düşünülürse oldukça maliyetli olduğu ortada. Bu da su ve yiyecek gibi sınırlı kaynakları dikkatli kullanmaları ve korumaları gerektiği anlamına geliyor. Aslında bu açıdan bakıldığında Dünya’dakinden pek de farklı sayılmaz.
ISS’in birincil amacı, uzayda bilimsel araştırmalar yapmak ve mürettebat zamanının çoğunu bunu yaparak geçirir. Bu araştırmalar, mikro yer çekiminin fiziksel sistemler ve canlılar üzerindeki etkilerini incelemekten yörüngede bulundukları noktadan Dünya’yı gözlemlemeye kadar uzanıyor. Ayrıca kendilerini kobay olarak kullanıp tıbbi araştırmalar yürütüyor ve “Veggie” olarak bilinen Sebze Üretim Sistemi’ni kullanarak kendi yiyeceklerini yetiştiriyorlar.
Astronotun sıradan bir günü
Astronot olmak, dünyanın en prestijli ve popüler mesleklerinden biri ve her boş pozisyon için binlerce başvuru alınıyor. Peki ama bu iş aslında neleri gerektiriyor? Bir astronotun günlük rutininde neler bulunuyor? Aslında yörüngede dönmekte olan istasyonda “gün” kavramı, alıştığımız 24 saatlik dilimlerden çok daha farklıdır. ISS’teki astronotlar, dünyaya kıyasla 24 saat içinde 16 gün doğumu ve batımı yaşarlar. Beynimiz ve vücudumuz ise uyanma ve uykunun sirkadyen ritmini takip eder. Bu nedenle astronotlar bu yeni döngüye uygun geliştirilmiş programlara göre hareket ederler.
Bir astronotun uzayda geçirdiği günün her dakikası ve her saniyesi planlanmıştır. Yemek yemekten dişleri fırçalamaya, çalışmaya ve uyumaya kadar her bir hareket, program dahilinde yürür. Beş dakikalık aralıklara bölünmüş her bir adım önemlidir. Çünkü istasyondaki herhangi bir zamanda kimin neyle ilgilendiğinin bilinmesini sağlar.
Bir astronotun programındaki en önemli şeylerin başında egzersiz yapmak geliyor. Yeryüzünde hareketsiz bile kalsak, kaslarımız ile kemiklerimiz farkında olalım ya da olmayalım yer çekimine direnir haldedir. Ancak mikro yer çekimi ortamında vücudun desteklenmek için kaslar ya da kemiklere ihtiyacı yoktur. “Kullanılmayan organ körelir” ilkesince bu yapıların zayıflamaması için modifiye edilmiş koşu bantları, kondisyon bisikletleri kullandıkları bir egzersiz rutini astronotlar için vazgeçilmezdir.
Peki ya temizlik?
Uzayda yer çekiminin olmaması nedeniyle en basit günlük işler bile uzun vakitler alabilir. Örneğin sıradan bir tuvalette atıkların havada süzülmek yerine yer altı sistemlerine gitmesinin sebebi kütle çekimdir. Uzay tuvaletleri ise aynı etkiyi yaratmak için elektrikli süpürge gibi emiş gücü kullanmak zorundadır. Ne yazık ki uzayda duş imkânı da bulunmuyor. NASA bir keresinde yüksek teknolojili bir uzay duşu denemişti ancak sonra bundan vazgeçildi. Bu sebeple astronotlar, sadece ciltlerine sıvı sabun sürüyor ve saçları için durulanmaya gerek kalmayan şampuanlar kullanıyorlar.
Uzayda nasıl uyunur?
ISS’teki her mürettebat üyesinin mikro yer çekiminde rahatça uyumalarını sağlayan sıkıca sabitlenmiş bir uyku tulumuna sahip kişisel kabinleri vardır. Buna rağmen uzayda uyumanın bazı tehlikeleri de vardır. Bunlardan biri kozmik ışınlardan kaynaklanan ve gözler kapalıyken bile görülebilen ani ışık parlamalarıdır.
İstasyonun olumsuz özelliklerinden biri de daimî makine sesleri. Çoğu kulak tıkacı takan astronotların 8,5 saat şeklinde planlanmış uyku süreleri olmasına rağmen pek çoğu, altı saatten fazla uyumakta zorluk çekiyor.
Uzayda ne yenir?
Yeni bir şehir keşfederken en başta gelen sorularımızdan biri, neler yiyebileceğimiz hakkında oluyor. Şartlar uzay da olsa sağlığın korunması ve orada geçirilen zamanın daha keyifli olabilmesi adına beslenme önemli bir rol oynuyor. Açıkçası astronotların günlerce dondurulmuş ya da kurutulmuş yiyecekler yediği Apollo görevlerinden bu yana uzay yemeklerinde lezzet ve çeşitlilik hâkim.
ISS’teki uzay yiyecekleri menüsü 300’den fazla farklı ögeden oluşuyor. Bu yiyecekler, genelde vakumlu plastik paketlerde saklanıyor. Sonrasında sıcak su eklenerek hazır hale getiriliyor. Ayrıca fındık, ekmek, meyve gibi doğrudan yemeye hazır seçenekler de ya da kendi yetiştirdikleri marullar da menüye dahil edilebiliyor.
Gezeravcı’nın deneyleri bize ne söylüyor?
ISS, Dünya yörüngesinde dönen devasa bir laboratuvar. Mikro yer çekimi ortamında, bilim dünyasına başka hiçbir yerde bulunamayacak yenilikçi bakış açıları sunuyor. Dünya’da hepimiz ve her şey sürekli olarak yer çekimi kuvvetinin etkisi altında. Bu kuvveti ortadan kaldırmak isteyen bilim insanları serbest düşmeyi kullanıyor. Bu gibi yöntemler, bilim insanlarına dünya şartlarında mikro yer çekimi koşullarını sağlasa da bunlar çok kısa sürelidir. Yörüngemizdeki laboratuvar ISS ise saatte 36 bin kilometre hızla sürekli olarak mükemmel bir daire çizerek düşme yaşadığı için, kalıcı bir mikro yer çekimine sahip. Dolaysıyla bilimsel çalışmalarda istenen uzun vadeli süreç ve sonuçlar için ideal bir ortamdır.
Mikro yer çekimi, pek çok farklı disiplin için ezber bozan bir olgu. Dünya’daki yer çekimi, kalbimizin pompalama gücünden kemiklerimizin yoğunluğuna kadar tüm vücudumuzu etkiler. Örneğin bitkiler köklerinin hangi yöne doğru büyümesi gerektiğini belirlemek için yer çekimini kullanır. Yer çekimi ortadan kalktığındaysa farklı yaşam formlarının bu yeni streslere verdiği tepkiler, literatüre benzersiz katkılar sunuyor.
Alper Gezeravcı’nın görev süresince gerçekleştirdiği 13 bilimsel deney, uzay koşullarında kurulacak yaşam destek üniteleri ve daha uzun süreli uzay görevleri için sürdürülebilir üretimler gerçekleştirilebilmesi noktasında büyük önem taşıyor. Gezeravcı’nın görevi, yalnızca 20 günden ibaret değil. Astronotumuzun sekiz ay süren zorlu eğitim ve hazırlık döneminin yanında; üniversitelerimiz ve TÜBİTAK’ın geliştirmiş olduğu deney düzenekleri, Türkiye’nin uzay tarihinde önemli kilometre taşları olarak gelecek çalışmalara önderlik ediyor.
Dileriz ki Millî Uzay Programı’mızdaki her bir hedef, bu ilk adım gibi başarıyla gerçekleşip çoğalsın. Bizler de dahil olunan bu maratonda azimle ve sebatla her adımda daha da büyüyen hikâyeye ortak olalım.