İki Şafak Arasında

Yönetmen Selman
Nacar
Yönetmen Selman Nacar

Bazı kitaplar vardır, onu tanıtmak için içinden alıntılayabileceğiniz bir paragraf yoktur. Bazı filmler de vardır, onu tanıtmak için içinden çıkarabileceğiniz bir diyalog yoktur. Tüm diyaloglar bir zincir gibi birbirini takip eder. Zincirin her halkası ise bir önceki ve bir sonrakine ayrılamayacak derecede bağlıdır. İşte, İki Şafak Arasında da böyle bir film.

Diyalogları birbirinden bağlı olsa da iki gün doğumu arasında yaşanan ve insanın hayatını o olaydan öncesi ve o olaydan sonrası diye ikiye ayıracak kadar önemli bir hikayeye odaklanıyor yönetmen. Bir iş kazasına. Özellikle yoğun kimyasal maddelerin ve tehlikeli makinelerin kullanıldığı sektörlerde iş kazaları üzücü durumlara sebep olabiliyor. Bu filmde yönetmen, sonuçları ağır olan bir iş kazası üzerinden, işveren baba ve fabrika yöneticisi iki oğlunun içlerine düştükleri durumu anlatıyor.

Film, fabrikada ertesi güne yetişmesi gereken işler yapılırken bir işçinin (Murat) yaralanmasıyla başlıyor. Murat, apar topar hastaneye kaldırılıyor ve ameliyata alınıyor. Tabii fabrika sahibi baba ve iki oğlu hemen avukatı arayıp konunun hukuki boyutunu danışmak için bir araya geliyorlar. Biliyorlar ki böyle bir durumda hemen gerekli yasal işlemler yapılmalı yoksa sıkıntının altından kalkmaları çok zor olabilir. Çünkü filmdeki avukatın da dediği gibi, yasalar işçiden yana. Bir yaralanma olduğunda, ancak ve ancak işçinin kusuru kanıtlanırsa fabrika sahipleri ceza almadan kurtulabiliyorlar. Hemen işçiyle ilgili sıkıntı olabilecek her şey bulunuyor ve dosyaya ekleniyor. Plan ise şöyle, eskiden beri alkol soru”nu olan Murat’ın işten önce alkol aldığını kanıtlayıp bu yaralanmanın suçunu işçiye atmak.

Filmde atılacak yasal adımlar konuşuluyor ve işçi Murat’ın eşi Serpil’e bir miktar para verilmesi ve bir dilekçenin imzalatılmasına karar veriliyor. Bu süreçte başrolü üstlenen küçük kardeş Kadir’in; babası ve ağabeyi Halil’den farklı olarak bu konuda vicdanının rahat olmadığını hissediyoruz. Ya kendilerinin bir ihmali varsa bu olayda? Ya alkol sebebiyle değilse? Önce fabrikaya gidiyor, bakıyor ki olası bir soruşturma için durması gereken fabrika tüm makineleriyle tam güç çalışıyor. Hemen ustabaşını bulan Kadir, makinelerin niye çalıştığını soruyor ancak hiç de hoşuna gitmeyen bir şey öğreniyor: İşçinin yaralandığı makine çok eskiden beri arızalı ama ağabeyi çok pahalı olduğu için tamiratı yaptırmamış. Bu şaşkınlıkla hastaneye giden Kadir, Murat’ın da uzun süre önce öldüğünü öğreniyor. Meğer, babası ve ağabeyi çoktan biliyorlarmış ve dava açılmasını geciktirmek için ölüm haberini ertelettiriyorlarmış.

Kadir bunları öğrenince ne fırıldaklar döndüğünü anlıyor. Teslim olmak ya da olmamak arasında kalıyor ancak çaresiz kalıyor. Eve gidip babası ve ağabeyinden hesap soruyor fakat yapacağı pek bir şey yok, çoktan yurt dışı biletleri alınmış ve hemen sabah yola çıkılması gerekiyor. Kadir’in kendi halindeki yaşantısı, birdenbire hayatındaki en zor kararı vereceği bir sürece dönüşüyor.

  • İki Şafak Arasında’da kullanılan yöntem için bir şahitlik sineması örneği desek yalan olmaz. Kameranın kayıt tuşuna çok az basılan ve basıldığında bu kaydın kesme olmadan çok uzun sürdüğü sahneler içeriyor. Sanki biz de o ortamda üçüncü kişiymişiz gibi izliyoruz filmi.

Bunu başka nereden anlıyoruz? Kamera hangi konumda olursa olsun hafif sallanıyor, sanki insan gözüymüş gibi. Diyalogların ve oyunculukların doğallığı insanı filmin içine daha çok çekiyor.

Film, çevremizde çokça duyduğumuz, benim de uzaktan bir akrabamın başına gelen iş kazası ve sonrasında yaşanan hukuki ve vicdani süreçleri hiç katkı yapmadan, dramatize etmeden olduğu gibi anlatıyor. İnsanı sorgulattığı konular ise daha çok hukuk ve vicdanla ilgili. Yaptığımız bir hatadan mevcut hukuk sistemindeki açıklar sayesinde kurtulmak bizim vicdanımızı da rahatlatır mı?

  • Film, hikaye yapısı olarak Asgar Ferhadi’nin Satıcı ve Elly Hakkında, Nima Javidi’nin Melbourne filmleriyle benzer özelliklere sahip.

Bu filmlerde de her şey olması gerektiği gibi giderken yaşanan bir olayın hayatı tamamen değiştirdiğini izleriz ve hayatı beklenmedik şekilde değişen insanoğlunun bu durumda nasıl vicdani kırılmalar yaşadığına şahit oluruz. Selman Nacar, bu yapıya ek olarak filmi 24 saatlik bir zaman diliminde tamamlamayı seçiyor.

Bir röportajda yönetmene filmin sonunun belirsizliği soruluyor ve şu cevap alınıyor: “Film bozulduğu için duran bir makine ile başlayıp, çalışmaması gerekirken dönmeye devam eden bir makine ile bitiyor. Çünkü sistem böyle. Filmde geçen bir günde birçok insana dokunan olaylar yaşanıyor ancak hayat tüm acılara rağmen devam ediyor.”