Hiç vaktim yok!
Ofiste ve okulda son zamanlarda en çok duyduğum şeylerden biri, “Hiçbir şeye vaktim yok, işleri yetiştiremiyorum, üstüne üstlük kendime de zaman ayıramıyorum,” cümlesi. Aslına bakarsanız zaman yok değil, planımız yok.
Genç arkadaşlarımızın planlı çalışma konusunda pek iyi olduğu söylenemez. Peki, zamanı iyi yönetirsek ve planlı hareket edersek ne mi olur? “Anı yaşa!” diyenlerin bir kısmı bu tezlere itiraz etse de hepsi hakikat. Yaşam kalitemiz fazlasıyla artar, daha motive bir şekilde hareket ederiz, panik ve endişe hayatımızdan çıkar. Kısacası, yaşamımızda gerçekten söz sahibi oluruz. Aslına bakarsanız “carpe diem”i yaşayacağımız vakit dilimlerine de böylece yer açarız.
Bunu yapmak, hiç yapmamış birisi için elbette kolay değil. Öncelikle zaman yönetimi için davranışlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Mizacımız gereği, planlı çalışmaya uyumlu olmayabiliriz. Fakat çocukluğumuzdan bu yana duyduğumuz, “Bir şeyi 40 gün yaparsan onu alışkanlık hâline getirirsin,” düsturu bir efsane değil. Bu yazıyı kendimizi değiştirebileceğimize inanarak okumamızın daha faydalı olacağını baştan belirteyim. Şimdi gelin, aşama aşama neler yapabileceğimizi beraber konuşalım.
Zamanı iyi kullanmamızın önündeki en büyük engeller, odaklanmamızı zorlaştıran dikkat dağıtıcı şeylerdir ki bunların başında cep telefonlarımız geliyor. Biliyorum Instagram’da bildirimlere bakmamak çok zor ya da yeni bir şeyleri kaçırma korkusuyla “nomofobi” hastalığına bile yakalanmış olabilirsiniz.
Ben Eylül ayının başından bu yana Instagram hesabımı kullanmıyorum. İrade noktasında bana ciddi bir motivasyon sağladı bu. Bazı arkadaşlarım hâlâ hayret ediyor, bazı uzak dostlarımsa onları engellediğimi sanıyor (Burada tebessüm emojisini hayal edin). Tabii siz, bunu yapmak zorunda değilsiniz. Iphone’larda “rahatsız etme” modunu özelleştirerek bildirimlerle sizi darlayan uygulamaları belli süreliğine sessize alabilirsiniz. Yine bu noktada, “Stay Focused” uygulaması da iyi bir çözüm yolu gibi duruyor. Bu da “rahatsız etme” moduyla aynı işlevi görüyor.
Dikkat edeceğimiz ikinci bir konuysa çalıştığımız ortamın dağınık olmaması. Çok dağınık bir masada ya da ortamda çalışmamız, verimi azaltacağı gibi işlerin daha uzun sürede ve kalitesiz çıkmasına da yol açabilir. Mekânsal ve zihinsel sıkıntıları bertaraf ettikten sonra işimize, “Bismillah” diyebiliriz. “Ben dağınık ortamda da çalışabiliyorum,” diyebilirsiniz. Fakat masada ya da çevrede gözünüze çarpan bir şeyin dikkatinizi dağıtması, yeniden odaklanmanız için en az 15 dakika ayırmanızı gerektirir. Böyle bir durumda masanızdan kalkın, küçük bir ara verin ya da yaptığınız işi değiştirin.
Odaklanma sorunlarımızı çözsek de bazen çalışmaya hevesle başlamama durumumuz olabilir. Kendimizi motive etmemiz için ufak, keyif alabileceğimiz şeylerle süreci başlatmamız faydalı olacaktır. Bunu bir nevi ısınma turu sayabilirsiniz. Mesela ben genelde sınavlarda ilk önce tarih sorularını çözerdim. Çünkü uzun paragraflar ya da karmaşık matematik problemleri, ilk etapta gözümü korkuturdu. Ofiste bir arkadaşım sabah saatlerinde video metinlerini yazamıyor, ona bu saatlerde aforizma gibi daha temel ve basit şeyleri araştırmasını tavsiye ettik. Gördük ki metin yazmayla uğraşacağı sürede daha fazla iş çıkarıyor ve ardından çok daha kısa sürede video metnini hazır hâle getiriyor.
Hangi işe, ne zaman başlayacağınızı tespit etmeniz içinse bir “to do list”, yani yapılacaklar listesi oluşturmanız sağlıklı olacaktır. ABD’nin eski başkanlarından Dwight D. Eisenhower, bunun için bir matris geliştirmiş mesela. Bu matriste işler acil ve önemli, acil ve önemli değil, acil değil ama önemli, acil değil ve önemli değil şeklinde sınıflandırılmış.
Buna benzer bir model, Covey Metodu olarak geçiyor. Dört kutucuklu bir karenin sol üstüne öncelikli ve önemli işlerinizi, sağ üst köşeye önemli ama daha sonra halledebileceğiniz işleri, sol alta önemli olmayan öncelikli işleri ve sağ alta acelesi olmayan önemsiz işleri yazıp sınıflandırabilirsiniz. Dikkatiniz dağıldığı esnada buradan bir görev seçip en azından farklı bir işi tamamlamanın huzuruna varabilirsiniz.
Yine bununla ilintili olarak 80/20 Kuralı var. Buna göre başarı sağlayacak asıl şey, o işin yüzde 20’lik kısmıdır. Bunu tespit edebilirsek işlerimizin yüzde 80’ini de otomatik olarak çözmüş oluruz. Bu nedenle sol üste yazdıklarımıza daha fazla dikkat ediyoruz. Ve tabii hangi işe, ne kadar zaman ayıracağımızı da iyi kestirmemiz gerekiyor. Her zaman taşma payı olabileceğini göz önüne alalım. Bir saatte biteceğini düşündüğümüz bir iş için 70 dakikalık yer açabiliriz mesela. Unutmayın! Bir dakikada yapacağımız bir plan, iş verimimizi ve hayat kalitemizi katbekat artırır. Bir gün önceden yaptığınız bir plan, sonraki günlerinizi rahatlatır.
İşleri öncelik sırasına koyduktan sonra, bunu mutlaka takvime işlemeniz gerekiyor. Hangi saatte, ne yapacağınızı bilmeniz, zaman kaybetmenizi engelleyecektir. Tek başına görev listeleri, işlerin rastgele yapılmasına yol açabilir ki bu listeleri zamansız hazırlayanların büyük bir bölümünün işleri tamamlamadığı bir gerçek. Doğru şekilde dizayn edilmiş bir takvim stresi azalttığı gibi, gün içindeki konsantrasyonu da fazlasıyla artırıyor. Yalnız her zaman kendiniz için de bu takvimlerde yer açmanız işin en sağlıklısı. Bir öğrenciyseniz, kendinizi sosyal faaliyetlerden tamamen uzaklaştırmamanız gerekir. Belli saatleri arkadaşlarınıza, ailenize, kendinize mutlaka ayırın. Bu, başarılı insanların olmazsa olmazlarından biridir. Keza sosyal medya kullanımızı da yine bu takvimde belirtilen saatlerle sınırlamanız, beynin ödül bölümünü pozitif etkileyecektir.
- Marshmallow Testi
- Bir üniversiteyi kazanmak ya da terfi almak gibi büyük hazları, Instagram gibi küçük hazlara tercih etmemeye çalışın. Konu hakkında küçük bir örnek vereyim size. Colombia Üniversitesinde 1970 yılında dört ila altı yaşlarındaki çocuklar, bir odaya alınır ve kendilerine birer çikolata verilir. O esnada çocuklara, çikolatayı yemeden beş dakika beklemeleri hâlinde ikinci bir çikolatanın verileceği söylenir. Çalışmada ikinci çikolatayı bekleyen çocukların, sonraki yıllarda daha başarılı olduğu ortaya çıkmış. Walter Mischel tarafından uygulanan hazzı erteleme konulu bu test, Marshmallow Testi olarak literatüre girmiş. Aslına bakarsanız bir nevi nefsi emmareye de söz geçirmek diyebiliriz buna. İşin sonunda kazananlar, küçük hazzı erteleyenler olmuş.
Takvimin haricinde, “Anımsatıcılar”ın görevler kısmına yapacağım işleri tek tek işliyorum ve mutlaka saat kuruyorum. Telefonun ana ekranına eklediğim widget aracılığı ile hangi işi, ne zaman yapacağımın takibini de bu şekilde kolaylıkla görmüş oluyorum. Anımsatıcılarda da işi yaptığımda mutlaka tik atıyorum. Bu da beni motive eden şeylerden biri.
Ek olarak plana uyup uymama/erteleme noktasında cezalandırma ve ödüllendirme metotları demode gibi görünüyor olsa da hâlâ iş görüyor. Fakat bunu yapabileceğinize inanmıyorsanız, bir aile ferdinden ya da arkadaşınızdan rica edin. Yerine göre acımasız ya da cömert davranmaları gerektiğini tembihleyin. Gerçekçi olmaya çalışın ama...
Peki Talip, Talip Ağabey, Talip Bey! “Lüzumlu işleri erteleme gibi bir durumum var. Ben bununla nasıl baş edeceğim?” diyorsanız, gelin onun için de birkaç kelam edelim. Ertelemenin temelinde, aslında konfor alanından çıkamamamız yatıyor. Risk almayı da sevmiyoruz hâliyle. Çünkü sonuçları etraflıca düşünmüyoruz.
Ertelemelerin temelinde genelde mazeret üretme, stres, motivasyon eksikliği, dikkat dağıtıcı unsurlar yatar. Bu sorunları tespit etmeye çalışın. Yapacağınız işleri net şekilde belirleyin. Bunları küçük parçalar hâlinde yapmaya çalışın ya da Pomodoro Tekniği'ni mutlaka kullanın. Bu teknikle çok keyifli şekilde işlerin üstesinden gelebileceğinizi göreceksiniz.
- Pomodoro tekniği nedir?
- 1980’lerin sonunda geliştirilen bir zaman yönetimi tekniği olan Pomodoro’yu şu şekilde uygulayabilirsiniz.
- 1- Önce yapılacaklar listesini oluşturun (takvimimizi ve metotları anlattık zaten).
- 2- Saatinizi 25 dakikaya ayarlayın, alarm çalana kadar sadece bir işe odaklanın (telefonu rahatsız etmeme moduna aldık bile).
- 3- 25 dakikanın sonunda beş dakika mola verin (hava alın, kahve için ama sosyal medyaya bakmayın).
- 4- 25 dakikalık dört seans sonrası, 15-30 dakikalık uzun bir ara vermeyi artık hak etmiş durumdasınız.
- Uygulamayı, YouTube videoları üzerinden de kolaylıkla yapabilirsiniz. Genelde bu videolar odaklanma müziği ile hazırlanmış oluyor ki verime katkısı inanılmaz derecede iyi.
Yaptığınız işle, konuyla alakalı bilgi eksikliğinizin olması da ertelemeyi artırabilir. “Anlamadığım, bilmediğim bir şeye neden kafa yorayım?” diyebilirsiniz. Öyleyse takviminizde ya da matrisinizde, öncelikle bu eksik konuları çözeceğiniz bir zaman dilimi oluşturun ve işinizi daha sonraya gönül rahatlığıyla erteleyin. Unutmayın iş hayatında ya da okulda her işin bir “deadline”ı, yani teslim etme zamanı var. Kendinizi, kendinize ya da bir başkasına mahcup etmek yerine işi vaktinde, temelinde çözmeye gayret gösterin. Sonra “vah” ya da “keşke” demek, sizi daha çok üzecektir.
Bir de işin sonucuna odaklanın. Mesela spora gitmeyi mi erteliyorsunuz? Gittikten sonra neler değişecek sizde, onu düşünün. İstediğiniz fit bedeni hayal edin. Sınava mı hazırlanıyorsunuz? Kendinizi üniversitedeki amfide hayal edin. Yabancı dil öğrenmeye vakit ayıramıyor musunuz? Dil öğrendiğinizde mesleğinizle alakalı literatüre hâkim olacağınızı, yabancılarla daha rahat iletişim kurabileceğinizi, yeni kültürleri daha rahat keşfedebileceğinizi göz önüne alın. Tabii ben, siz kıymetli Genç Motto dergisi okurlarının neyi istediğini bilmediğimden, böyle genel örnekler vermek durumunda kaldım. Kişi, kendisini her zaman daha iyi tanır.
Her şeye rağmen yine mi ertelediniz? O zaman şu sözü unutmayın: Başlamak, bitirmenin yarısıdır. Bu düsturu hayatınızın merkezine alın. Son dakikaya bırakacağınız her iş panik olmanıza, hatalı iş çıkarmanıza sebep olur. Bu da alacağınız kötü bir dönüşün, moralinizi altüst edebileceği anlamına gelir. İşin özeti şu; vakit, nakitten daha kıymetlidir. Çünkü geçen hiçbir zamanı geriye getirmemiz mümkün değildir. Hâlbuki para kazanma olasılığınız her zaman vardır. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Konuyla alakalı dönüşlerinizi, talip.kul@gzt.com mail adresime bekliyorum.