Güzelavrat otunun hikayesi
Bitkilere zaafım uzun zaman önce başladı. Bu ilgi, Çocuklar ve Çiçek Mezarlıkları kitabım ile Yeşil Kafalar serisini yazarken iyice arttı.
Fitoterapi ve bahçıvanlık eğitimimle birlikte de alanın içine daha çok çekildim. Her seferinde garip bir gülümseme ve hayretle bitki isimlerini kimin ve niye böyle koyduğunu merak ettim. Kirli çorap otu, çıplak canavarotu, ebegümeci, pisi pisi otu... Bunlar sadece birkaçı, daha neler neler var. İşte o yüzden sık sık bu isimlerin hikâyelerinin peşine düştüm, bir tilki gibi iz sürdüm. Bu serüven bana bambaşka kapılar açtı, yepyeni şeyler öğrendim. Bu sayıda sizlere güzelavrat otunu anlatacağım.
Güzelavrat otunun diğer adı itüzümü. Üzüme benzeyen siyah renkli minik meyveleri var. İnternette aratırsanız görüntüsü tanıdık gelecektir. Fakat unutmayın, çok zehirli. Peki böyle zehirli bir bitkinin adı neden güzelavrat? Açıkçası ben ilk başta zehirli bir otun adının kadın kelimesiyle anılmasına azıcık bozulmuştum. Ancak gerçek hiç de düşündüğüm gibi değilmiş.
Bu ot eski zamanlarda bir tür güzellik malzemesi olarak kullanıyormuş. Kadınlar bu otun meyvelerini sıkarak gözlerine damlatıyor, böylece göz bebeklerini büyütmeye çalışıyormuş. Anlaşılan o zaman büyük göz bebekleri
toplumun güzellik ölçütlerinden biriymiş. Oysa ben göz doktoruna gittiğim bir gün gözüme yapılan bir ilaç sebebiyle göz bebeklerim büyüdüğünde kendimi güzel hissetmekten daha çok yaş mama görmüş bir yavru kediye benzetmiştim. Eskiden bu otu gözlerine damlatan kadınların göz bebeklerinin büyüyüp büyümediğini bilmiyoruz ancak kör olduklarını biliyoruz. Üstelik göz bebekleri birazcık olsun büyüyorsa da bu, otun halüsinasyon gördürme özelliğinden olabilir. Kendini sevmeyi öğrenemeyen ve toplumun dayattığı güzellik ölçütleriyle savaşmaya gücü kalmayan, savaşamayan ve nihayetinde gözlerinden olan âmâ kadınlar... İşte bu otun hikâyesi.
Tuğba Coşkuner: Eğitimci-Yazar-Editör