Gökyüzünün rölövesini örnek almak
Kültür; ders kitabı, müfredat, tiyatro, film gibi araçlarla toplumsal değerlerin sürgit tekrar edilmesi esasına dayanır. Bu suretle yaşatılır. William Shakespeare için, “İngiliz kimliğini kavramlaştıran adam,” derler.
Shakespeare günümüzde hâkim olan Anglo-Amerikan kültürünün mihenk taşıdır. 550 yıl önce Shakespeare’in Globe Tiyatrosu ve çevresi, tıpkı bugünün Hollywood’u gibi bir eğlence merkeziydi. Bugün dünyanın duygu ve düşünce iklimini Hollywood nasıl şekillendiriyorsa Shakespeare’in eserleri de Batılı dünya görüşünü o gün öyle şekillendiriyordu. Şiddet, cinsellik, siyaset, iktidar kavgaları, ihanet hatta kara büyüye bakış açıları o günden bugüne taşındı. Değişiklikler marjinaldir. Diyeceğim, Shakespeare bize Hollywood ürünlerinin dayatıldığı gibi dayatılsaydı, Batı’da üretilenin dışında bir gerçekliğe sahip olmayacaktık. Oysa dünyayı tek bir pencereden görmek sakattır.
Kaybolan şehirlerimiz
Şehirlerin ayrıştırılmış ve ayrıcalıklı olması gerekir. Eskiden bir milyon nüfuslu Roma, aslında çöpün içinden cesetler çıkan bir yerdi. Çok bilinen Roma’nın aslı budur. Bu sebeple Roma’ya bir daha bakmak lazım… Sosyal adalet kavramı, İslami bir kavram değildir. Sosyal adalet, kapitalizmin özür dilemesidir. Bizim şehirlerimiz, yani Asya çıkışlı şehirlerimizde gökyüzü esas alınarak şehirleşme sağlanır. Bu sebeple düz olmasını bekleyemezsiniz. Gökyüzü de hayatın değişim döngüsünü oluşturur.
Bu şehirlerde sosyal adalet beklemek abestir. Matematik ve fizik keşfetmelidir. Aristo’ya bakmak gerekir. Batı kültürüne teslim olursanız, kentler katıksız geometri kurallarına uymak zorunda kalır. “TOKİ bu durumu çok mu iyi yapıyor?” diye bakmak lazım. Batı’da inşa edilen binalara bakarsanız, artık duvar yapmıyorlar. Fakat açıklık düşüncesi ve mahremiyetin ihlali gerçeği düşünülmüyor. Bunun neresine sosyal adalet yerleştirilebilir? Öyleyse şehircilik, önce toplumsal silkinişle başlamalı. Güncelden yola çıkarsak pandeminin sonuç getirdiğini düşünmüyorum. Müfredatın tamamen değişmesi gerektiği kanısındayız.
Batılılaşma, çağdaşlaşma, uzlaşma nedir, ne değildir anlayalım istiyorum. Hâkim Batı medeniyeti, bu dünyadaki yaşamı eline yüzüne bulaştırdı. İnsanoğlunun yegâne sığınağı olan gezenimize layık görülen kader canımı acıtıyor. Bunca sefalet, açlık, kuruyan denizler… Dünya bir ayettir, yavrum. İklimini değiştirmek, kurdun kuşun neslini tüketmek cüretini kimler, nereden bulurlar? Neyle uzlaşacaksınız? “Dünyayı bitiriyorum, sıra Mars’ı perişan etmekte.” Ve bunun ortaya konuş biçimi; teknoloji, sanayi bir sürü güzelleme ve sonuç ortada.
İnsanlık olan biteni kadermiş gibi, başka çaresi yokmuş gibi gözlemlemek zorunda bırakıldı. Böyle olmak zorunda değildi. Şer kural olmak zorunda değildir. “Hayr” da kural olabilirdi. Misal eğer bu dünyaya Amerikan değil, Osmanlı dünya görüşü hâkim olsaydı, gezegen taşlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmazdı.
Türkiye’nin kıymetini bilmek lazım; Allah’a çok şükür Müslümanız, belirli duyarlılıklarımız var. Bu sebeple çocuklara daha kolay anlatırız. Önce insan olmayı öğrenmeliyiz. Bana göre ahlaken, ruhen arınmamız gerekiyor. Türkiye olarak tövbeden geçmemiz gerekiyor. Her yasal olan helal değildir. Buna göre davranmalıyız. Batı’nın yaptığı gibi, “bunlar mavi gözlü, bunlar bizden” diyerek olmaz. Türkiye bu konuda kendine bakmalı. Ayrışma doğru değildir. Dünyayı örnek almayın, şehri betona gömmeyin, aklınızı başınıza alın! Türkiye’nin şehir planlaması yaparken, eskiden olduğu gibi Doğu kültürünü, gökyüzünün rölövesini örnek alması gerekir.
Kurtarıcı kadim kodlar
Fakat hâlâ çok geç değil. Gidişat yavaşlatılabilir, hatta durdurulabilir. Ozonu delen, tamir etmesini de bilir. Yapay zekâ, suları kirleten bakterileri yiyen nano-robotlar da üretebilir. İş ki niyetlenilsin, kul hakkına riayet edilsin. Kuş hakkı diye bir nassın varlığı kabul edilsin. Kul hakkı, Somali ağızdan ekmek almaktan ibaret değildir. Hakikati gizlemek, toprağa iltisaklı ot gibi yaşamasına razı olmak da kul hakkının ihlalidir. Hasılı, Mavi Gezegen’in varsa bir kurtarıcısı, o kurtarıcı kadim kodları unutmayan Türk-İslam medeniyeti olacaktır. Güneşin altında aslında yeni bir şey olmadığını anlatmak, günümüz dünyasını şekillendiren değer yargılarının, sloganların, ideolojilerin, inançların izini sürmek, bugünden düne atıf gerektiriyor. 20 yüzyıl dediğim, İsa’dan bu yana geçen süreç ve tabii eski Yunan’ın egemen olduğu öncesi de var. Gelin görün, yüzyılların düşüncesiyle, zihniyetiyle top gibi oynamayı öğrenmemiz lazım. Aslına bakarsanız çok da zor bir şey olmamalı.