Filistin-İsrail meselesi özelinde savaş ekonomisi
Geçmişten günümüze savaşlar dinî, örfi ve en çok da ekonomik sebeplerden ötürü ortaya çıkmaktadır. Ben de ekonomi bölümünde son zamanlarda hepimizin gündemi olan Gazze’deki savaştan yola çıkarak savaşların ekonomik sebep ve sonuçlarını ele almaya karar verdim. En sonda da savaşları başlatıcı bir gücü olan ekonominin savaş bitirmede bir silah olup olamayacağına değindim.
Uzunca bir zamandır süren ama 7 Ekim’den bu yana şiddetlenip varlığını iyice hissettiren Filistin-İsrail savaşının perde arkasındaki ekonomik nedeni görmek için bölge arazisini ve ülkelerin nüfus, ekonomik varlık gibi güçlerini iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyorum. Bölgeden bahsetmek gerekirse savaşın cereyan ettiği Gazze Şeridi’nin Levant Bölgesi (Toros dağlarınıngüneyinde, Orta Doğu'da geniş bir alan) isimli bir yerin içinde olduğu ve çok değerli gaz sahaları ile çevrili olduğunu bilmekte fayda var. Yazının ileriki kısımlarında Levant Bölgesi’ne daha detaylı değineceğim, şimdilik bu kadarını akılda tutmamız yeterli.
İki ülkeyi nüfus bakımından karşılaştırdığımızda 9,3 milyon nüfuslu İsrail, 4,9 milyon nüfuslu bir Filistin karşımıza çıkmakta. Ekonomik olarak bir karşılaştırmaya girdiğimizde ise rakamlar birbirinden epey ayrılmakta. Gayrisafi yurt içi hasıla olarak İsrail, 500 milyar dolar büyüklüğündeyken, Filistin ekonomisi 19 milyar dolar büyüklüğünde. Tüm bu bilgiler aklımızın bir kenarında şöyle bekleyedursun, çünkü birazdan konuyu daha iyi anlamamıza olanak tanıyacak. Dünyada pek çok savaşın ekonomik nedenlerle çıktığını veya temel olarak ekonomik sebeplerden kaynaklanmasa da perde arkasında taraflar için ciddi ekonomik motivasyonlara sebep olduğunu biliyoruz. Pekâlâ, İsrail’in işgalinin arka planındaki ekonomik sebep nedir?
2019 yılında BM’nin yayınladığı “The Economic Costs of the Israeli Occupation for the Palestinian People: The Unrealized Oil and Natural Gas Potential (İsrail İşgalinin Filistin Halkına Ekonomik Maliyeti: Gerçekleşmeyen Petrol ve Doğal Gaz Potansiyeli) isimli rapor, İsrail işgalinin Filistin Devleti’ne olan zararını gözler önüne sermekte ve savaşın ortaya çıkma nedenleri konusunda bize pek çok ipucu vermekte. Raporda bu bölgede yer alan ve yazının başında bahsi geçen Levant Havzası’nda yaklaşık 600 milyar dolar değerinde bir petrol ve doğal gaz rezervi olduğu belirtilmekte. İsrail, savaş öncesinde ihtiyaç duyduğu kaynakları 12 milyar dolar değerinde bir doğal gaz rezervi bulunduran Leviathan Bölgesi’nden elde etmekteydi. Fakat BM’nin raporunda da açıkça görüldüğü gibi çevresinde ve özellikle Gazze Şeridinde bu 12 milyar dolar değerindeki rezervden çok daha fazla reserve sahip bölgeler vardı. “İsrail de aslında bu büyük balığın peşine düştü,” diyebiliriz.
Bu sebep göz önüne alındığında İsrail’in Hamas’ın yapacağı saldırıdan haberdar olduğu ve işgali dünya kamuoyunda meşru kılabilmek için göz yumduğu komplo teorileri göz ardı edilemeyecek bir ihtimal olarak karşımıza çıkmakta. Tüm bunlar düşünüldüğünde savaşın en azından İsrail açısından ciddi bir ekonomik sebebi olduğu söylenebilmekte. Savaşın ekonomik nedenlerle çıkmış olabileceği ihtimalini kuvvetlendiren göstergeler elbette bu kadarla sınırlı değil. Filistin Devleti Gazze Şeridi’nin hemen açığındaki “Gazze Marine” isimli sahayı, Şubat 2021’de arama lisansı vererek dünyaya açmıştı.Bu durum da kuvvetle muhtemel İsrail’i epey rahatsız etmiş olmalı. Çünkü söz konusu gaz rezervi, Filistin tarafından değerlendirilebildiği takdirde hem kendi göz diktiği gaz sahalarını kaptırmış olacak hem de öteden beri bölgedeki düşmanı olan Filistin Devleti zenginleşecekti.
Nedenlerinden sonra savaşın olası sonuçlarına ve ülkelere olan maliyetine gelmeden önce nasıl hesaplandığından, hesaplamada kullanılan değişkenlerden bahsetmek istiyorum. Savaş maliyeti hesaplanırken yaygın olarak üç çeşit parametreye bakılmakta. İlk olarak insan gücü kaybı. Burada ülkeler için en önemli kaynaklardan biri olan insan gücünün savaş sonrası ne kadar azaldığına bakılmakta. Savaşta kaybedilen her bir can, ülkelerin üretkenlik kat sayısının düşürür. Çünkü savaşlar ülkelerin eğitimli, kalifiye olarak nitelendirilen insanlarını kaybetmesine neden olur. Dolayısıyla savaşa giren ülkelerin ödediği en büyük bedellerden biri, ürettiği katma değerli mal ve hizmetlerin bir kısmını kaybedecek olmalarıdır. Yani kısacası bir ülkenin savaşta ne kadar insanını kaybetmiş olduğu hoş olmayan, fakat ekonomik kaybı görebilmek adına yaygın olarak bakılan bir etmendir.
Kullanılan bir diğer yöntem de altyapı ve üstyapının aldığı hasara bakmak. Bir ülkeyi içerisinde yaşabilir yurt haline getiren yapılar, bildiğiniz üzere bir ülkenin temelleri niteliğindedir. Bu sebepten ülkelerin yapılarının savaşlarda aldığı hasar, çoğu zaman bedeli onlarca yıl ödenecek bir ekonomik yüke sebep olabilmektedir. Savaşların ülkelere ekonomik götürüsünü hesaplamada kullanılan son değişken ise aslında ilk madde olan insane gücü kaybının da bir sonucu olan potansiyel vergi ve iş gücü kaybı. Bu bilgiler ışığında, savaşın her iki taraf için ekonomik maliyetlerini incelemek için tekrar Filistin-İsrail savaşına dönelim.
Son dönemde yapılan araştırmalar, savaşın İsrail tarafına 17-25 milyar dolar arası bir maliyeti olacağına işaret ediyor. Elbette bu araştırmaları yapan şirket ve üniversitelerin İsrail menşeili olduğunu da belirtmekte fayda var. Dolayısıyla bu verilerin yanlı ve olduğundan az gösterilmiş olma potansiyeli de var. İsrail’de her 18 yaşına gelmiş İsrailli erkeğin 32 ay ve her 18 yaşına gelmiş İsrailli kadının da 24 ay askerlik yapmak zorunda olduğundan ötürü, halkın tahsilini veya işini yarıda bırakıp orduya gitmesi, ciddi bir vergi ve iş gücü kaybı oluşturmakta. Filistin tarafından atılan sadece birkaç bin dolar maliyetindeki Grad roketini savunmak için Demir Kubbe tarafından gönderilen savunma füzesinin maliyetinin 20 bin-50 bin dolar olduğu göz önüne alındığında, İsrail’in bu savaştan ekonomik olarak ciddi anlamda etkilenmeden çıkması pek olası gözükmüyor.
Filistin tarafına bakıldığında ise neredeyse bütün Gazze Şeridi’nin yıkıldığını ve binlerce insanın vefat ettiği düşünüldüğünde ekonomik yıkımın çok daha acı olduğu ve ülke ekonomisine verdiği zararın oran olarak çok daha yüksek olduğu bir gerçek. “Bu hususu uzun uzadıya açıklamak gereksinimi olmadığı aşikârdır,” diye düşünüyorum.
Peki savaşın tüm bu neden ve sonuçlarından sonra gelelim çözüm safhasına… Ekonomik nedenler ile ortaya çıkan savaşlar, yine ekonomik nedenler aracılığıyla sonlandırabilir mi? Boykot, ambargo gibi araçlar, bu bağlamda bir silaha dönüşerek devletleri durmaya zorlayabilir mi? Bununla ilgili tarihte bir örnek var esasında: 6 Ekim 1973’te başlayan ve 19 gün süren Yom Kippur Savaşı. Mısır ve Suriye önderliğindeki Arap ülkeleri ile İsrail arasında gerçekleşen savaş, her ne kadar Arap ülkelerinin askerî yenilgisi ile sonuçlansa da savaşın arkasından şu gerçekler ortaya çıkmıştı: Petrol İhraç Eden Arap Ülkeler Birliği (OAPEC) tarafından ABD’nin savaş boyunca İsrail’e yapacağını açıkladığı 2,2 milyar dolarlık askerî destek gerekçesiyle uygulanan petrol ambargosu sonucu, petrolün varil fiyatı 2,90 dolardan 11 dolar seviyelerine kadar çıkmış ve dünya ciddi bir ekonomik sorunla karşılaşmıştı.
Tarihler 17 Mart 1974’ü gösterdiğinde ise yapılan müzakereler sonucu Libya hariç Arap Ligi devletlerinin petrol bakanları, ambargonun sona erdiğini duyurdular ve böylece dünya, özellikle batı kesimi, bir küresel krizi daha atlatarak rahat bir nefes aldı. Yani Yom Kippur Savaşı ile başlayan ambargo, beş ay sürebildi. Ambargoyu uygulayan ilk devlet olan Libya, aynı zamanda uygulamayı en son terk eden devlet olarak en uzun ambargo koyan ülke oldu. Bahsi geçen ambargo ilanından dört ay kadar sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in, “Enerjide dışa bağımlı olmayan bir ABD” mottosuyla ABD Bağımsızlık Projesi’ni açıklamasıyla birlikte, o gün bugündür Körfez ülkelerinden ithal edilen petrol miktarı yıldan yıla azalma göstiyor. Buna rağmen, günümüzde ABD ve Batı’nın petrol için Arap ülkelerine halen ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün de benzeri bir yolla “Gazze’deki bu insanlık dramına dur” denilebilir mi? Bu hususta birçok enerji uzmanı, Arap Ligi ülkelerinin çok büyük bir kısmının ekonomilerini petrol üzerine kurduğundan ve ekonomilerinin devamı neredeyse tamamen buna bağlı olduğundan, kağıt üzerinde bu ambargo işi kolay gibi gözükse de aslında Arap ülkeleri için hiç de kolay olmayacağını düşünmekte. Fakatolaya Arap ülkeleri perspektifinden değil de alıcı konumdaki ülkelerin perspektifinden bakıldığında birçok ülkenin, özellikle Batı ülkelerinin sadece bir-yedi gün arasında kendilerine yetebilecek petrol rezervi bulunmakta. Tabi, bir de yaklaşık bir aylık petrol rezervini orduları için ayırmaktalar.
Elbette ABD bu noktada diğer ülkelerden farklı konumlanıyor, onun stratejik petrol rezervlerinin diğer ülkelerden fazla olduğunu biliyoruz. Bugün olası bir petrol ambargosunun mümkün olup olamayacağı konusunda daha iyi bir kanıya varmak için söz konusu ambargoyu uygulayacak Arap Ligi devletlerinin petrol üretiminin ne kadar olduğu ve bu üretimin dünya petrol talebinin ne kadarına karşılık geldiğini bilmek son derece önemlidir.
Günümüzde dünyada, günlük 94 milyon varil petrol tüketilmekte. Arap ülkeleri de günlük 28 milyon varil petrol üretmekte. Yani baktığımız zaman Arap devletleri, dünyadaki günlük petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 30’unu karşılamakta ki bu çok ciddi bir orandır. Olası bir ambargo durumunda Batı ülkelerinin tamamen petrolsüz kalacağını söyleyemesek de ellerindeki petrol arzı yüzde 30’luk kayıpla birlikte bir süre sonra talebin çok altında kalacağından; bu durumun petrol piyasasında ekonomik bir “shortage”a sebep olacağını, fiyatların ciddi bir şekilde yükseleceğini ileri sürebiliriz. Bu da tahmin edersiniz ki alım gücü düşen Batılı halkları epey kızdıracak ve hükümetlerine baskı yapmalarına neden olacak. Dolayısıyla çok kısa bir süre petrol arzının kısılması bile Gazze Bölgesi’ndeki tansiyonun düşürülmesinde bir rol oynayabilir. Zaten günümüzde artık savaşların büyük ölçüde ekonomik olduğunu düşünürsek, “Arap devletlerinin elinde ekonomik bir atom bombası var,” demek yanlış olmaz diye düşünüyorum.
Üstelik Türkiye ve birçok Arap ülkesinin, ek olarak bazı Latin Amerika ülkelerinin İsrail ile ilişkilerinde tam normalleşmeye giderken bu savaş sonucu tekrar ilişkilerin, ülkelerinden İsrail büyükelçisini yollama seviyesinde bir bozulmaya yol açmasının da ciddi ekonomik götürülerinin olacağını belirtmekte fayda var.
Kaldı ki Mısır’ın da bir taraf olarak savaşa dahil olması ve Süveyş’deki trafiği azaltması veya azaltmakla tehdit etmesi ve o noktada uygulanacak bir kısıtlama, dünya genelinde enflasyona sebebiyet verebilir. Çünkü Süveyş Kanalı, mal taşıyan gemiler için hayati bir öneme sahip. Sonuç olarak “tarih tekerrür eder ve Arap Ligi devletleri tarafından bir ambargo başlarsa bu durum İsrail ve Batı ülkelerinde ciddi sarsılmalara neden olup bölgedeki tansiyonu düşürebilir,” diyebilmekteyiz.