Doğu Ekspresi ile zamanı aşan şehirler arasında
Tren yolculuğuna çıkanlar için varılan yerden çok yolculuğun kendisi heyecan yaratıyor. Hele bir de kış aylarında neredeyse baştan sona etkileyici kar manzaraları vaat eden Doğu Ekspresi’ne binmişseniz yaşadığımız coğrafyanın ihtişamına hayran kalacaksınız demektir. Şahsen ben yolları aşıp Kars’a ulaştığımda şehrin karlı halini gece yaşamayı ve fotoğraflamayı seviyorum. Gün ışığıyla yapacaklarım ise zaten çok… Karlar altındaki Ani Tarihî kenti de buz tutmuş Çıldır Gölü’nde buzu kırıp balık tutmak da atlı kızaklara binmek de bu seyahatin olmazsa olmazları. “Peki bu seyahat nasıl yapılır?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Kompartımanımıza kurulup pencereden akıp giden manzaraları izlediğimizi ve raylardan gelen ritmik tıkırtılara kulak verdiğimizi hayal ederek yolculuğumuza çıkalım.
Kars’ı, sinematografik manzaralar sunan bu şehri dünya gözüyle görmek ve dillere destan Doğu Ekspresi’ni deneyimlemek üzere arkadaşlarınızla ya da aile bireylerinizle sözleşin. Sabah saat 10.45’te Pendik İstasyonu’nda buluşup ve 11.15’te Ankara’ya hareket edecek hızlı tren ile seyahate başlayın. Yaklaşık dört saat süren yolculuğun sonunda, 15.30’da Ankara TCDD Garı’na ulaşacaksınız. İki saatlik serbest zamanın ardından, TCDD tarafından organize edilen otobüsler ile saat 18.00’de bir saatlik mesafede yer alan Irmak Garı’na hareket edin. Trenimiz, 19.20’de Irmak Garı’ndan hareket edecek. Başkentten kalkan Doğu Ekspresi ile Yozgat, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum’dan geçilerek Kars'a varılıyor. Bu seyahat ile ilgili en çok sorulardan biri şu: “Trende farklı konfor alternatifleri mevcut mu?” Evet, seçenekler geniş. Dilerseniz “pulman” olarak adlandırılan normal koltuklarda, isterseniz “örtülü kuşetli” denilen koltukların ranza şeklinde yatağa dönüştüğü dört kişilik odalarda ya da “yataklı” vagonda seyahat edebilirsiniz. Ancak deneyimlerimden yola çıkarak kesinlikle yataklı vagonu tercih edin derim. Çünkü malum yol uzun, 24 saatin üzerinde. Bu nedenle konfor önemli tabii…
Yataklı vagonlarda yatakların yanı sıra, lavabo ve içinde küçük ikramların bulunduğu bir buzdolabı da bulunuyor. Kompartımanlar sıcak, öyle ki tişörtle rahatlıkla seyahat edebilirsiniz. Bu noktada “tren ve vagonlar temiz mi?” sorusu akıllara geliyor. Temizlik konusunu hiç dert etmeyin. Yanınıza temiz çarşaf almanıza gerek yok. Çünkü çarşaflar tertemiz. Tuvalet ortak kullanılıyor, ama yataklı vagonda yolcu az ve seçkin olduğu için tuvaletler gayet temiz kalıyor. Ancak şurası kesin: Doğu Ekspresi ile Kars yolculuğu, sevdiğiniz insanlarla birlikte olduğunuzda daha keyifli oluyor. Yol boyunca etkileyici manzaralara âdeta doyacaksınız. Bana sorarsanız en güzel görüntüler, yolculuğun Erzincan ile Erzurum arasındaki bölümünde. Özellikle de karlı kış günlerinde… Bir de unutmadan hatırlatmak isterim. Yataklı vagonda seyahat etmenin önemli bir avantajı daha var: Yataklı vagonlar, trenin en sonunda olduğu için çok güzel yol fotoğrafları ve videolar çekmenizi sağlıyor.
Şafak vakti trende, eşsiz bir panoramaya uyanacaksınız. Fırat Nehri ve kollarından Karasu ve Çaltı çaylarına zaman zaman paralel ilerleyen trende etkileyici manzaralarda, harika fotoğraflar çekme imkânı bulacaksınız. Saat 19.00 sularında varacağınız Kars Garı’ndan otele geçmek zor olmuyor. Heyecan dorukta, çünkü Kars tüm sürprizleriyle sizi bekliyor. Geçmişi Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanan ve tarihi boyunca kadim uygarlıklara ev sahipliği yapan Kars, pek çok Anadolu kenti gibi eski ve yeni olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Kuzeyde, tepeye kurulu kalenin içinde ve eteklerinde yer alan eski Kars’ın çekirdeği, Kaleiçi Mahallesi. Güney yönünde ise Tahtdüzü denilen ovaya yayılan modern görünümlü yeni bir garnizon kent oluşturulmuş. Osmanlı mirası Taş Köprü’yü ve her iki yanındaki yüksek kubbeli hamamları görünce ferahlayıp, Kars’ın dokunaklı bir Doğu kenti olduğunu hissedeceksiniz. Beş asırdan bu yana şehrin iki yakasını buluşturan Taş Köprü’nün 16. yüzyıla uzanan bir geçmişi var. 1579 yılında Sultan Üçüncü Murad’ın emriyle Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan köprü, üç gözlü ve tonoz kemerli mimarisiyle dikkat çekiyor. Tamamı düzgün kesme bazalt taşlar kullanılarak inşa edilen köprü, 1725 yılında Karahanoğlu Hacı Ebubekir’in girişimiyle yenilenmiş.
Kars şehri, Taş Köprü’nün yanı sıra Osmanlı döneminde yapılmış hamamlarıyla da göz dolduruyor. Kaleiçi ve Sukapı mahallelerinin kesiştiği yerde, Kars Çayı’nın doğu yanında Mazlumoğlu ve Topçuoğlu hamamları, Kars Çayı’nın batısında ise İlbeyioğlu Hamamı bulunmakta. Kentte görülmeye değer yerlerden biri de Kars Müzesi. Kentte arkeolojik yerleşmenin oluşturduğu taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunması ihtiyacını karşılamak üzere, ilk olarak 1959 yılında Vilayet Konağı’nda Müze Memurluğu kurulmuş. Daha sonra bölgeden toplanan eserlerin çoğalması sebebiyle 1964 yılında Kümbet Camii olarak da bilinen On İki Havari Kilisesi, müzeye dönüştürülerek sergileme yapılmış. Nihayet 1981 yılında İstasyon Mahallesi’nde yeni yapılan modern müze binası hizmete açılmış. Kars Müzesi, günümüzde arkeolojik, etnografik ve taş eserlerin sergilendiği salonlarıyla hizmet veriyor. Kars’ta görülmeye değer başka müzeler de bunuyor. Kanlı Tabya Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi’nde Kazım Karabekir'in meşhur beyaz vagonunu görün; vatan şairi Namık Kemal’in Kars’taki evini ziyarete gidin derim.
Kars, Türkiye genelinde balı ve gravyer peyniri ile ön plana çıkıyor. Yöre mutfağını ilginç kılan bir başka unsur ise kaz eti. Kaz etli pilav, döner ve güvecin yanı sıra; Kars’ın kaymak, tereyağı ve sucuklu yumurtadan oluşan kahvaltısı da hayli lezzetli. Kentteki yıldızlı oteller, yöresel lezzetler sundukları akşam yemeklerini Kafkas halk danslarını eşliğinde gerçekleştiriyor. Şehir merkezindeki esnaf lokantalarından birine uğrayıp meşhur “piti” yemeğini denemenizi tavsiye ederim. Aslen Iğdır mutfağına ait olan ama Kars ile özdeşleşen piti, dana eti, nohut, kuyruk yağı ve “kök” adı verilen yoğun aromalı bir baharat çeşidi ile yapılıyor. Kahvaltılarda da çorba niyetine içilen piti, kupaya benzeyen kulplu özel kaplarda servis ediliyor.
Ertesi sabah erkenden yaptığımız kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıp, serhat (sınır boyu) şehri Kars’ı keşfetmeye devam ediyoruz. Kars, geçmişte Bagratlı Krallığı’na ve Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti’ne (Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti) başkentlik yapmış. Urartular döneminde yazılı tarihe geçen şehir, Pers yönetimi altında bir satraplık merkezine dönüşmüş. Selçukluların bölgeye geldiği 1064 yılına kadar itibaren şehir İslamlaşmış. Günümüzdeki Kars’ta ise caddeler boyunca sıralanan yapılar, Doğu Avrupa ve Baltık mimarisinin izlerini taşıyor. Kars’ı ayrıcalıklı kılan önemli özelliklerden biri, 19. yüzyılda Anadolu’nun doğusunda imar planına kavuşan ilk kent olması… Toplam sekiz caddenin kesişmesinden oluşan 16 dikdörtgen ve kare şeklinde imar adaları dizisine sahip olan şehir, 150 küsur yıldır benzersiz dokusunu koruyor. Bir satranç tahtasına benzeyen kentin planlamasındaki önemli kavramlardan biri de bu geniş caddelerin hemen tüm köşe başlarını tutan anıtsal taş yapıların varlığı. Tek katlı binalar, döneme ait sivil mimarinin özgün konut tiplerini örnekliyor. İki katlılar ise yapıldıkları dönemde kamu binası olan, ancak günümüzde konuta çevrilen yapılar… Bu zarif yapılar arasında hemen göze çarpanlar Hekim Evi (Cheltikov Otel), Defterdarlık Binası, Sağlık Müdürlüğü Binası, Eski Vali Konağı, Tuncer Güvensoy Evi ve kiliseden dönüştürülen Fethiye Camii oluyor.
Ani Tarihî Kenti, Kars turunun en heyecan verici bölümlerinden birini oluşturuyor. Ani, Kars şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilen Ani, geçmiş dönemde Pagan ve Hristiyan kültürlerinin, son dönemde de Müslümanlığın izlerini taşıyan çok değerli bir miras alanı. İpek Yolu’nun Kafkaslardan Anadolu’ya giriş noktasında kurulmuş olan Ani, bu dönemde büyük bir gelişme göstererek bölgenin politik, kültürel ve ekonomik merkezi konumuna yükselmiş. Hem büyük oranda ayakta kalmış olan etkileyici surları hem de şehir planlaması ile karakteristik Orta Çağ kentinin özeti niteliğindeki Ani’de, tarih boyunca süren çok kültürlülük buradaki dinî ve sivil mimarinin biçimlenmesinde etkili olmuş. 78 hektarlık bir alan üzerine kurulan Ani şehri, 4,5 kilometre uzunluğunda dış surları, sur içerisindeki kentte bulunan cami, kilise, hamam, saray, kervansaray, köprü ve benzeri yapılardan oluşmuş 21 adet tescilli taşınmaz ile birlikte arkeolojik sit alanı ilan edilmiş çok önemli bir eski yerleşim. Ani, plan ve mimari özellikleri bakımından nadir sınıfına dâhil edilebilecek eserlerin yanı sıra; ilk olma, gelenekleri aktarma, kültürel etkileşimleri yansıtma bakımından önem taşıyan yapıları barındırıyor. Ani’de görebileceğiniz eserlerden bazıları: Anadolu’nun ilk Türk camisi olan Menuçehr, Selçuklu sarayı ve kervansarayı, İpek Yolu Köprüsü, iç kale, kuş evleri, Bostanlar deresi mağaraları, Ateşgede tapınağı, Fethiye Camii (Büyük Katedral), Resimli Kilise, Genç Kızlar Kilisesi, Rahibeler Manastırı (Kız Kalesi), Poladoğlu Kilisesi...
Ani Tarihî Kenti'ni gezdikten sonra istikametimiz, Çıldır Gölü. Yol, eşsiz güzellikte kış manzaraları eşliğinde göle uzanıyor. Geniş bir bölümü başka bir ilde, Ardahan sınırları içerisinde kalan Çıldır’da her yer bembeyaz. Kalın buz tabakasını delip göle ağ atan balıkçıların avladığı derya kuzuları birazdan sofralarımızı donatacak. Yörenin hikâyesi bol, insan kolayca ayrılamıyor. Dahası soğuğa ve doğal güzelliklere de çabuk alışıyor insan… Ama trenimiz bizi bekler. Ertesi sabah saat 07.30’da Kars Garı’na hareket ediyoruz. Buradan Doğu Ekspresi ile Kars Çayı’na doğru paralel ilerleyerek Sarıkamış üzerinden önce Ankara'ya, oradan aktarma yaparak İstanbul'a uzanıyoruz. Gözlerimizin pasını silen harika görüntüler geride kalırken, zamanı aşan şehirler tıpkı bir film şeridi gibi hafızamızda canlanıyor.