Dijital demansın toplum ve ekonomi üzerindeki etkileri
Bu ay konumuz, çağımızın yeni hastalıklarından biri olan dijital demans. Elbette Genç Ekonomi Bülteni başlıklı bölümümüzde bu konuyu, her zaman olduğu gibi ben de ekonomik yönleriyle ele alacağım.
“Ben bu siteye hangi şifreyi koymuştum? Bir dahakine kesin not edeceğim,” veya “Ben şimdi ben bu telefonu elime neden aldım?” dediğiniz oluyor mu? Eğer sık sık bu tip cümleler kuruyorsanız, Genç Motto’nun bu ayki sayısından öğreneceğiniz çok şey var demektir.
Dijital demansın anlık ve gelecekte bizleri bekleyen bilançosuna bakmadan evvel kısa bir tanımla başlayalım. İlk kez Alman sinir bilimci, psikiyatrist ve yazar Manfred Spitzer tarafından ortaya atılmış olan bu kavram, dijital teknolojinin aşırı kullanımı sonucu bazı bilişsel yeteneklerin bozulmasına deniliyor. Belirti olarak da sosyalizolasyon, hareket eksikliği, öfke, kısa süreli hafıza kaybı ve gelişimsel gecikmeler sıralanıyor.
Çağımızın yeni ama bir o kadar da tehlikeli bu sağlık probleminin ardında teknoloji sayesinde (yüzünden) beynimizi yormadan, onu konfor alanından çıkarmadan günlük işlerimizi halledebilmemiz yatıyor. Akıllı cihazlar çıktığından beri, artık her şeyi onlara kaydediyoruz. Eskiden ezberlenen numaralar, şimdilerde yerini saniyeler içerisinde aradığımız kişinin numarasını bulabildiğimiz telefon rehberlerine bıraktı. Keza bir adres aradığımız zaman da oranın yerlilerine sormak, harita kullanmak veya tabelaları takip ederek bulmaya çalışmak yerine navigasyona yazıyoruz.
Bu konuda gözlemlediğim bir diğer şey ise esnaflarımızdaki hesap makinesi hastalığı. Karmaşık işlemlerde elbette uzun uzun uğraşmak yerine hesap makinesiyle hemen sonuca varmak, ciddi bir vakit tasarrufu haline gelmekte. Fakat dört işlem için bile istemsiz hareket olarak hesap makinesine giden elleri sık sık görmekteyim. Özellikle son zamanlarda bunu kendimin de yaptığını fark etmem ile bu durumu dizginlemeye ve beynimi o basit işlemleri yapmaya zorladığımı söyleyebilirim. Çünkü sadece beş saniye düşünerek zihinden yapılabilecek bir işlemi bile yapmamak, beynimizin son zamanlarda geldiği vahim durumu göstermekte. Öyle ki beyinlerimiz artık bırakın uzun beyin fırtınalarını, birkaç saniye bile kendini yormuyor. Tasarruf modunda, tabiri caizse uyuşmuş bir vaziyette minimum zihinsel aktivite harcayarak hayatta kalmak istiyor. İşte “dijital unutkanlık” da tam olarak bunların sonucu ortaya çıkıyor. Yani en basit tabiriyle zihnimiz de bir çeşit kas olduğundan ötürü onu kullanmamak, körelmesine yol açıyor. Bu körelme de dijital demans olarak adlandırılıyor.
En temel ihtiyaçlarımız için bile beynimizi yormayan teknoloji, bu duruma tamamen zıt olarak en yormaması gereken, en dinlenmek istediğimiz anlarda da beynimizin dinlenmesine izin vermemekte. Bu konuda belki de verilebilecek en iyi örnek, “ulaşılmazlık” hakkıdır diyebilirim. Günümüzde insanın en temek hakkı olmasına rağmen ulaşılamaz olmak bile artık bir lüks oldu. Eskiden telefonun sadece evlerde olduğu zamanlarda bir insana ulaşmak istendiğinde, eğer o kişi evde değilse ona ulaşamamak doğal karşılanırdı. Fakat şu an herkes, her an bir diğerine ulaşmayı bekliyor. Teknoloji bu bağlamda insanların beklentilerini de dönüştürdü.
Bu dönüşüm de aslında kendimizle baş başa kalmamız gereken özgür zamanları ve ulaşılamaz olma lüksümüzü elimizden aldı. Örneğin sonunda rahatım dediğiniz bir an oldu ve işlerinizi tamamlayıp evden çıktınız. Ailenizle veya arkadaşlarınızla dışarıda kaliteli vakit geçirerek işin stresini atmak ve “yaşama dönmek” istiyorsunuz. Çünkü zaman geçip gidiyor ve hayatın aslında geriye dönüp baktığınızda, bu tür keyifli anlarınızdan ibaret olduğunun farkındasınız. Fakat tam o anda cebinize bir mesaj geliyor. İş ile alakalı tamamlanması gereken yeni bir görev veya bir haber bildirimi… Hâliyle de moraliniz bozuluyor. Eskiden olsa ertesi gün karşılaşacağınız bu tip durumlardan, anında haberdar olmak, elde ettiğiniz nadir keyif anınızı da elinizden almış oluyor.
Konuya ekonomik açıdan yaklaştığımız vakit ise gelecekte bizleri bekleyen olumsuz sonuçları iki temelde ele alabiliriz: Tıbbi harcamalar ve iş gücü kaybı. Önlem alınmazsa ileride çok daha kuvvetleneceği öngörülen bu rahatsızlığın oluşturacağı mental ve fiziksel hastalıklar, insanları uzman yardımıyla sorunlarını çözmeye veya fiziksel rahatsızlıkları için doktora gitmeye sevk edecek. Bunun sonucunda ortaya çıkacak tedavi, ilaç ve diğer bakım maliyetleri ise ülke ekonomilerine ciddi yükler oluşturabilir. Özellikle sosyal devlet anlayışının geliştiği ülkelerde kuvvetle muhtemel olarak hükümetler, bu artan hastalık trendini sosyal sağlık güvencesi altına alarak ücretsiz veya çok düşük ücretler ile sağlamak durumunda kalacaklar. Bu da devletler için ekstra gider anlamına gelmekte.
Dijital unutkanlığın ekonomide oluşturması muhtemel diğer sorunlar ise iş gücü alanında boy gösterebilir. Uzun ekran sürelerinden dolayı dikkat eksikliği, hafıza sorunları ve problem çözme yeteneklerinde azalma gibi sorunlarla karşı karşıya kalan çalışanların iş performanslarının düşmesi bir müddet sonra kaçınılmazdır. Bunun sonucunda ise çalışma saatleri değişmemesine rağmen, elde edilen çıktılarda bir düşüş görülmesi muhtemeldir. İş dünyası genelinde düşen verimliliğin ekonomiye olan olumsuz etkisinin yanı sıra; yetersizlik problemleri nedeniyle işten ayrılan veya çıkarılan kişiler de bir yandan işsizlik oranlarını artırırken, diğer yandan da ciddi bir işgücü açığına sebebiyet verir. Alternatif çözümleri ise daha çok tatil, daha esnek çalışma saatleri, en az ayda bir olacak şekilde doğayla iç içe şirket etkinlikleri olarak sıralayabiliriz.
Genç Ekonomi Bülteni’nde şimdiye kadar yazdığım yazılarda, gelişen teknolojiden hep övgü ve heyecanla bahsettim. Zira gerçekten de gelişen teknoloji hem dünyanın hem de ülkemizin ekonomisine, dolayısıyla bizlerin cebine inanılmaz katkılarda bulundu, bulunuyor. Bu tartışılmaz gerçeğin yanı sıra, büyük katkılar sağladığı dünya ekonomisine zarar verebilme potansiyeli de taşıyor.
Eğitim kalitesinin düşmesi, odak süresinin çok çok azalması, insanların eskiye nazaran çok daha az merak etmesi, bilgi değil para ve başarı odaklı bir neslin yetişmesi… Kısacası insanların gittikçe tembelleşmesi ve artık bir değer üretmek, dünyaya kendilerinden bir şey katmak ve hatta düşünmek ihtiyacı duymaması gibi sorunlar aslında geleceğimizi tehdit eden başat unsurlar. Unutmayalım ki insanlık bugünkü konumuna, düşünerek ve sonra harekete geçerek geldi. Bu döngü, beraberinde pek çok icadı getirdi ve en önemlisi nasıl yaşaması gerektiğini kavradı. Teknoloji de aynı şekilde bu iki temel sürecin bir ürünü olmasına rağmen, bugünlerde bu sürecin devamı hususunda ciddi bir tehdit unsuru hâline gelmiş durumda. Çünkü artık teknoloji insanların düşünmesine, beynini harekete geçirmesine büyük ölçüde ket vuruyor. Düşünmemek ise insanlığın başına dijital demanstan bile daha büyük sorunlar açabilir.