Dijital çağda hızlı ya da yavaş yaşamak
Bildirimler akıyor, veriler indiriliyor ve karşıya yükleniyor. Tüm bu trafik, insanlığın haberleşmesi ve bilgi alışverişi için var oluyor. Küresel ağın dünyayı çevrelemesiyle artan veri akışı sayesinde her anımız hız kazanıyor, yaşamlarımız hızlanıyor ve süper hızlı bir dünyanın bireyleri hâline geliyoruz. Japonya’da meydana gelen bir deprem, saliseler içinde Türkiye’den görülebiliyor; Ahmet’in satın aldığı ayakkabının rengi, Amerika’daki Joe tarafından sosyal medyada beğenilebiliyor. Bu kadar verinin hızlandığı bir dünyada yavaş yaşamak, anda kalmak mümkün müdür?
Hükümet
Dijital çağda yavaş yaşamak mümkündür.
İnsan, kendi yaşamının ölçüsüdür. Yaşamımızın hızı ve yoğunluğu üzerinde bireysel kontrolümüz vardır. Her ne kadar dijital dünya hızla genişlese de insan, kendi yaşamının kontrolünü elinde tutabilir. Bu kontrol, giderek daha yaygın hâle gelen dijital detoks, meditasyon ve farkındalık uygulamaları ile desteklenmektedir. Bu tür uygulamalar, insanlara yoğun bilgi akışından bilinçli olarak uzaklaşma ve yaşamın hızını kendilerine uygun bir seviyeye çekme imkânı sunar.
Dijital çağda yavaş yaşamanın mümkün olduğunu kanıtlayan pek çok örnek vardır. İnsanlar, belirli zaman dilimlerinde telefonlarını ve diğer dijital cihazlarını kapatarak doğada vakit geçirme veya sevdikleriyle yüz yüze zaman geçirme gibi aktivitelerle meşgul olmayı seçmektedirler. Bu seçimler, dijital çağda bile yavaş ve bilinçli yaşamanın mümkün olduğunu gösterir. Örneğin bazı kişiler her sabah spor veya yürüyüş yaparak güne başlamakta ya da akşamları ekranlardan uzak durarak sakin bir akşam geçirmeyi tercih etmektedir. Bu tür alışkanlıklar, bireylerin dijital dünyanın hızından sıyrılmalarına ve daha dengeli bir yaşam sürmelerine yardımcı olur.
Yavaş yaşamak, insanın sınırları dâhilinde mümkündür. Kişisel dünyamızda sınırlar koymayı bilmeli ve bu sınırlar doğrultusunda hayatımızı şekillendirmeliyiz. Dijital cihazlar üzerinde kontrol sahibi olmanın basit ama etkili yolları vardır. Örneğin telefonlardaki “rahatsız etme” modu sayesinde, belirli saatlerde gelen bildirimleri kısıtlayabilir ve kendimize ait bir zaman dilimi oluşturabiliriz. Bu şekilde dijital çağın getirdiği sürekli bağlantı hâliyle başa çıkmak kolaylaşır. Ayrıca sosyal medya ve diğer çevrim içi platformlarda geçirilen zamanı sınırlayarak FOMO (kaçırma korkusu) sendromundan uzaklaşmak mümkündür.
Dijital çağda yavaş yaşamak, aynı zamanda daha derin bir yaşam kalitesi elde etmek anlamına gelir. Her an bilgiye ve haberlere erişimin mümkün olduğu bu dünyada, bilgiyi süzerek bilinçli seçimler yapmak, yaşamın hızını kontrol altına almak ve daha anlamlı anlar oluşturmak, insanın elindedir. Yavaş yaşamak, acele etmeden, hayatın tadını çıkarmak ve anı daha yoğun bir şekilde deneyimlemektir. Bu, dijital çağda bile mümkündür ve bireylerin kendi yaşamlarına olan hâkimiyetlerini göstermektedir.
Muhalefet
Dijital çağda yavaş yaşamak mümkün değildir.
Dijital çağda yavaş yaşamak, artık mümkün değildir. Sürekli hızlanan ve büyüyen dijital dünya, bireylerin yaşam ritmini hızlandırmakta ve yavaşlamalarına izin vermemektedir. İnternetin ve sosyal medyanın getirdiği hız; bireylerin günlük yaşamında derin etkiler bırakmış, âdeta zamanın daha hızlı akmasına neden olmuştur. Bu hız, yalnızca ürünlerin tüketimini değil; aynı zamanda insanların kendilerini de tüketmelerine neden olmaktadır.
Her an gelen bildirimler, bireyleri sürekli olarak meşgul tutmakta ve onları dopamin bağımlısı hâle getirmektedir. Bildirim sesleri, anlık mesajlar, sosyal medya beğenileri, bireylerin sürekli olarak bu uyarıcılara bağımlı hâle gelmesine yol açmakta; dolayısıyla zihinsel ve duygusal anlamda bir durgunluk yaşamak neredeyse imkansız hâle gelmektedir. Sürekli olarak bir sonraki mesajı, bir sonraki beğeniyi, bir sonraki güncellemeyi bekleyen bir zihin; yavaşlayamaz ve dinlenemez.
Bununla birlikte iş dünyası da hızın bir gereklilik olduğu bir sistem hâline gelmiştir. İşverenler, çalışanlarından hızlı yanıtlar ve hızlı aksiyonlar beklemekte sürekli bağlı kalmayı talep etmektedir. Bu durum, bireylerin işten uzaklaşmasını ve yavaşlamasını zorlaştırmaktadır. E-posta ve mesajlara anında yanıt vermek, sanal toplantılara hızlıca katılmak, sürekli online olmak zorunda kalmak, dijital çağın getirdiği yeni normlardır. Bu normlar, bireylerin yavaşlamasına izin vermeyen bir iş ve yaşam düzeni meydana getirmektedir.
Sonuç olarak dijital çağda yavaş yaşamak mümkün değildir. Sürekli hızlanan bilgi akışı, bireylerin yaşam ritmini hızlandırmakta ve onların yavaşlama ve dinlenme imkânlarını ortadan kaldırmaktadır. Dijital çağ, bireyleri hızlı yaşamaya ve bu hızı sürekli korumaya zorlayan bir ortam oluşturmuştur. Bu ortamda yavaş yaşamak, bir hayalden ibarettir.