Derginin sofrayla ne alakası var
Osmanlı basınının ilk Türk dergisi, 1849 yılında çıkan ve 26 sayı yayımlanan Vekayi-i Tıbbiye isimli mesleki dergidir. Dergiler başta mesleki yayınlar olarak hayatımıza girmiş, sonradan edebiyat, fikir ve sanat gibi alanlarda da çıkarılmıştır. Varlık, Hareket, Büyük Doğu, Ağaç, Türk Dili, Marko Paşa, Dergâh edebiyat tarihimizin önemli dergilerinden bazıları. Dergiler süreli yayınlardır çünkü belli aralıklarla ve belli zamanlarda çıkarlar. Genellikle de çıktıklarını takip eden birkaç hafta veya ay içinde okunurlar. Kitap gibi yıllar geçse de okunabilen, tekrar tekrar baskısı yapılan yayınlar değildir.
Dergilerin çoğu kâr amacı gütmez. Kâr etmiyorlarsa niye basılmaya devam ediliyor, diye sorabilirsiniz. Size yazarların kalem doğurganlığını arttırmak, yeni yazarların yetişmesine vesile olmak, okurların güncel olayları alanında uzman kişilerden öğrenmesini sağlamak, edebiyatı diri tutmak ve çevresini bir okul hâline getirmek gibi birkaç sebep sayabilirim. O yüzden onlarca yıldır okurla buluşmaya devam eden dergiler var.
Dergilere önceden mecmua derdik. Dergi Türkçe, mecmua ise Arapça bir kelime. Mecmua cem etmekten geliyor. Cem de toplamak, bir araya getirmek demek. Benzer konudaki yazıların aynı kapak altında toplanması olarak düşünebilirsiniz. Derginin kökü ise dermek. Der kelimesi, derlemek ve dergi gibi kelimelere dönüşüyor sonradan. Yine toplamak, bir araya getirmek anlamında ama dergi ve mecmua arasında bir fark var. Bunun için de Asım Gültekin Ağabey'in dediği gibi dergi kelimesinin, mecmuadan önce neyi ifade etmek için kullanıldığına bakmak lazım.
Dergi çok çok evvelden, sofra anlamında kullanılıyormuş. Yani mecmuadan farklı olarak derginin, sadece toplamak demek değil de göstermek ve sunmak gibi bir yanı da var.
İşte böyle. Kelimeler de insanlar gibi doğan, büyüyen, değişen, gelişen bir yapıya sahip. Canlı yani. Kim aksini söyleyebilir ki?