Coğrafya kaderdir: Filistin

​Coğrafya kaderdir: Filistin.
​Coğrafya kaderdir: Filistin.

Filistin meselesinin iç yüzünü şu anda ülkemizde yaşayan Filistinli Naim Eyyubî ile konuştuk.

Kendinizi tanıtır mısınız?

TRT Arabî'de çalışıyorum ve çeşitli web sitelerinde yazıyorum.
TRT Arabî'de çalışıyorum ve çeşitli web sitelerinde yazıyorum.

Ben Naim Eyyubî. El Halilliyim. Selahaddin Eyyubi'nin soyundan gelen 34 aile yaşıyor, Kudüs ve El Halil bölgesinde. Bunlara Büyük Eyyubi Ailesi denir. Ben de bu ailelerden biri olan Zalloum Ailesi'ne mensubum. El Halil'de ilk, orta ve lise eğitimimi tamamladım. Sonrasında Türkiye'ye üniversite eğitimim için geldim. Üniversitemin bir kısmını Dumlupınar Üniversitesi'nde tamamladım. Şu anda eğitimime İstanbul'da bir üniversitede devam ediyorum. Ayrıca TRT Arabî'de çalışıyorum ve çeşitli web sitelerinde yazıyorum.

İsterseniz en baştan başlayalım. İşgaller ilk olarak nasıl başladı ve neden engellenemedi?

Osmanlı neden İngiliz işgallerini engelleyemediyse Filistin halkı da aynı nedenlerle öncelikle İngiliz işgalini engelleyemedi. Halk direndi fakat nihayetinde İngilizler şehri işgal etti ve 1948’e kadar halkı çok yıprattı, güçsüz bıraktı. Tam da o dönemde Yahudilerin işgali başladı. Mücahitler Yahudi işgaline çok direndiler fakat güçleri yoktu. Gelişmiş silahlara karşı sapan taşlarıyla mücadele ettiler. Yahudiler büyük bir mücadeleyle karşı karşıya kaldı. Filistin’i İşgal etmeleri kolay olmadı. 1948’de sahil ve çöl bölgelerine yerleştiler. Birçok köy yerle bir edildi. 1967’ye kadar işgal böyle devam etti. Aldıkları bölgelerde hâkimiyetlerini güçlendirdikten sonra yeni yerlere geçtiler. 1968’de Batı Şeria ve Gazze’ye girdiler.

Filistin’i İşgal etmeleri kolay olmadı. 1948’de sahil ve çöl bölgelerine yerleştiler.
Filistin’i İşgal etmeleri kolay olmadı. 1948’de sahil ve çöl bölgelerine yerleştiler.

Peki bu işgallerden bölgedeki Hristiyanlar da etkileniyor mu yoksa saldırılar sadece Müslümanlara mı yönelik?

Hristiyanlar da durumdan etkileniyorlar tabii ama Müslümanlar kadar değil. Hristiyanların ibadet biçimleri bizimki gibi değil. Dolayısıyla pasif kalıyorlar. Çünkü ibadetlerinde Müslümanlar kadar ısrarcı değiller. İşgale tepki göstermedikleri için zulümden az pay alıyorlar.

Yahudilerin tamamı işgali destekliyor mu?

Yahudiler dünyanın her yerinde yaşıyor. Genellikle İsrail’de yaşamayanlar destek vermiyor. Hatta Nablus şehrinde yaşayan Yahudi bir grup, İsrail’i tanımıyor. Fakat İsrail içinde yaşayanlar tamamen destek veriyor. Konu Mescid-i Aksa olunca birlik oluyorlar.

Mescid-i Aksa demişken, elbette bizler için her daim Filistin ve İslâm toprağıdır. Fakat hukuki olarak Mescid-i Aksa hangi ülkenin toprağı sayılıyor?

Uluslararası düzeyde Birleşmiş Milletler kontrolü altında. Cami, kilise gibi dinî alanların idaresi, BM tarafından Ürdün’e verildi. Mescid-i Aksa da buna dâhil. Ama bunlar kağıt üzerinde kalıyor. Her yer esasen İsrail kontrolünde.

Saldırılar hukuki olarak Birleşmiş Milletler topraklarına yapılmış oluyor o zaman.

Evet, hatta Birleşmiş Milletler birçok düzenleme yaptı fakat hepsi lafta kaldı. İsrail zulmüne göz yumuyorlar. Bu konuyu kapattılar çoktan.

İsrail’in bölgede yeni bina yapımına izin vermediğini biliyoruz. Evi yıkılan aileler ne yapıyor?

Kaçak yapı olduğu için yıkım kararı çıkarıyorlar.
Kaçak yapı olduğu için yıkım kararı çıkarıyorlar.

Öncelikle Müslüman ailelerin evlerini satmasını istiyorlar. Evlerin değerinin 10 katı para teklif ediyorlar. Kabul etmeyince açık çek dahi teklif ediyorlar. Elbette ki kimse evini, toprağını satmıyor. Yakın çevremde bunun örneklerini çok gördüm. Bir şekilde o aileyi borçlandırıyorlar. O borçlar biriktiğinde hapse atıyorlar. Evi de alıyorlar. Kendi arazisine ev yapan kimseye ruhsat vermiyorlar. Kaçak yapı olduğu için yıkım kararı çıkarıyorlar. O kararı da inşaat bittikten, masraf yapıldıktan sonra uyguluyorlar. İşin en acı yanı, evi ev sahibine yıktırıyorlar. Yeni ev yapmışın, hayallerin var, umutların var. Hepsi yerle bir oluyor.

Biz gençler olarak elbette gençlerin yaşamını da merak ediyoruz. Filistinli bir gencin günlük hayatı nasıl?

Normal yaşıyorlar aslında. Günlük hayat devam ediyor ama ne zaman ne olacağı belli değil. Her an her şey olabilir. Yolda yürürken tutuklanabilirsin, bomba atılabilir veya kurşunlanabilirsin. Her an ölecekmiş gibi yaşıyoruz çok şükür. Çünkü ölümden korkmuyor, şehadeti arzuluyoruz. Oradaki halkın psikolojisi çok farklı. Düşünün, her sabah bombalara, çatışmalara uyanıyorsunuz. Artık insanlar alışmış. "En fazla ölürüz" diyorlar. Hayat, zulme rağmen devam ediyor.

Peki çocuklar? Bu şartlar altında eğitimlerine devam edebiliyorlar mı, okullarda nasıl bir sistem mevcut?

Türkiye’deki eğitim sistemiyle Filistin’deki eğitim sistemi aynı. Batı’dan gelen bir eğitim metodu söz konusu. Ama bazen okula gittikten sonra vaktinden önce eve döndüğümüz zamanlar oluyor. Mesela ders esnasında saldırı olabiliyor, bomba sesleri geliyor. Hocalar da haliyle eve gönderiyor çocukları. Bazen öğrencilerin okulda mahsur kaldıkları dahi oluyor. Kendi anılarım geliyor aklıma. Üç ders işler, eve dönerdik bomba sesleri gelince.

Mesela ders esnasında saldırı olabiliyor, bomba sesleri geliyor.
Mesela ders esnasında saldırı olabiliyor, bomba sesleri geliyor.

Oradaki halkın psikolojisinin çok farklı olduğunu söylemiştiniz az evvel. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

Hiç unutamadığım bir anımı paylaşayım, daha açıklayıcı olur. İstanbul’dan Kütahya’ya otobüs yolculuğu yaptım. Yol yaklaşık altı saat sürdü. Arabadan iner inmez annemi aradım. “Anne burada yanlış bir şey var. Altı saattir yoldayım ve hiç kimse yolumuzu çevirmedi. Ne polis gördük ne asker. Kimse kimlik sormadı, arama olmadı. Kimse durdurmadan altı saat yolculuk yaptık. Bu nasıl bir hayat anne?” Annem bir şey diyemedi tabii. Ben işte o an anladım, Filistin’de nasıl bir zulüm altında yaşadığımızı.

İsrail gelen turistlere, özellikle Türklere karşı nasıl bir tavır sergiliyor?

Buradan bir Türk oraya gittiği zaman İsrailliler endişeleniyor. Çünkü İsrailliler Türk gördükleri zaman akıllarına Osmanlı geliyor, Sultan Abdülhamid geliyor. Ne kadar rahatsız olduklarını bir görseniz, çıldırıyorlar. Çünkü Osmanlı'dan gelen biri bu. İşte bu yüzden çok tedirgin oluyorlar.

Yahudiler Osmanlı'yı oldukça iyi hatırlıyor ve unutamamış demektir bu. Peki Filistinliler için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Filistin halkında veya sokaklarında hâlâ Osmanlı izlerine rastlayabilir miyiz?

Bu bir soru mu yoksa cevap mı? İnşallah oraya giderseniz göreceksiniz. Osmanlı izlerini ve ruhunu her an hissedeceksiniz. Tarihî bir sokağa bile girmenize gerek yok. Her an her yerde Osmanlı izleri görünüyor. Halktaki izlerden bahsedecek olursam, hâlâ fes takan kişiler var. Osmanlı deyince aklımıza hilafet geliyor elbette.

Filistin halkında Osmanlı'dan kalma bir hilafet bilinci mevcut mu, nasıl bir bakış var?

Filistin Türkiye’ye sizin bize baktığınız gibi muhabbetle bakıyor. Kardeşiz, ümmetiz, biriz.
Filistin Türkiye’ye sizin bize baktığınız gibi muhabbetle bakıyor. Kardeşiz, ümmetiz, biriz.

Size bir hadisle cevap vereyim: “… İyi bilinmelidir ki imam (millet ve ümmet için) bir kalkandır. Onun komutasında harp edilir, onunla düşmandan korunulur...” (Buharî, Cihad 109; Müslim, İmâre 43; Ebû Dâvûd, Cihad 151; Nesâî, Bey'at 30). Hadiste geçen “imam”dan kasıt halifedir. Eğer ümmetin başında bir halife olsaydı Filistin bu halde olmazdı. Ben niçin Türkleri seviyorum? Hilafet için. Yüzyıllarca halife bizi korudu, himaye etti. Şimdi biri çıkıp Osmanlı’ya ve hilafete laf edecek olsa, -babam dahi olsa- karşısında dururum.

Filistin'in Osmanlı’ya bakışını öğrendik. Peki Türkiye? Halkın Türkiye'ye bakışı nasıl?

Filistin Türkiye’ye sizin bize baktığınız gibi muhabbetle bakıyor. Kardeşiz, ümmetiz, biriz. Türkiye’ye büyük bir sevgi duyuyoruz. Zaten benim de buraya gelmemin en büyük nedeni Türkiye’yi sevmem. Türk halkı din kardeşimiz. Ama son dönemlerdeki İsrail-Türkiye ilişkilerinin artmasından halka olmasa da yönetime tepki var doğal olarak.

Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz. Rabbim Filistin'in bu kutsal davasını en kısa vakitte zaferle taçlandırsın, bizleri Mescid-i Aksa ve Kudüs’ün hürriyetine şahit kılsın inşallah.