Coğrafya kaderdir: Dubai
"Araplar arasında Türklere karşı pozitif bir bakış var kesinlikle. Orada bulunduğum 11 yıl boyunca hiçbir kötü izlenim almadım. Ne bir ırkçılık, ne bir soğukluk... Hatta tam aksine, ailemle dışarı çıktığımızda; bir restorana, AVM'ye gittiğimizde Türk olduğumuzu belirttiğimiz takdirde çoğu zaman çok güzel tepkiler alıyorduk."
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Zişan Baş, 11 yıl boyunca Dubai'de yaşadım ve büyüdüm. İlkokuldan liseye kadar tüm eğitimimi Dubai'de aldım. Üniversiteyi Türkiye'de, Mütercim- Tercümanlık bölümünde okudum. Şimdiyse Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans yapmaktayım. Aynı zamanda serbest olarak dijital pazarlama sektöründe çalışıyorum.
Dubai oldukça zengin bir imaja sahip. Halkın tamamının ekonomik-refah seviyesi gerçekten yüksek seviyelerde mi yoksa bu yalnızca bir kısım için mi geçerli? Bu soruyu açıklamak için öncelikli olarak "Dubai halkı" derken neyi kastettiğimize değinmek lazım. Dubai'nin ve BAE'nin yerli halkı diyebileceğimiz halk, toplam nüfusun ancak %10'unu kapsıyor. Bu yüzden nüfusun büyük oranını expat (gurbetçi) olarak adlandırabileceğimiz, oraya çalışmak için gelen göçmenler oluşturuyor. Asya'dan, Avrupa'dan ve dünyanın her yerinden insan var. Oranın yerel halkına gelecek olursak zengin olduklarını söyleyebiliriz. Yerel halkın geri kalan nüfusa oranla üst düzey hakları var. Devlet onlara sırf BAE vatandaşı oldukları için bile iş ve maaş veriyor. Ama tabii bu durum yalnızca %10'u kapsıyor. Ama göçmen halkın refah seviyesinin de yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Neticede herkes oraya çalışmak, bir seviye atlamak için ülkelerini bırakarak geliyor. Fakat yerel halk ve nitelikli çalışan ve kendi işinin sahibi olan göçmenleri bir kenara bırakırsak çok büyük sefaletler yaşayan bir işçi grubunun da var olduğunu belirtmek gerekir. Onlardan asla bahsedilmiyor. Medyaya, haber kanallarına vs. hiçbir yere yansıtılmıyor. O şaşalı hayatın arkasında çok zor şartlar altında yaşayan insanlar var, bu da bir gerçek.
BAE'nde nasıl bir hukuk sistemi mevcut, tam anlamıyla şeriat mı uygulanıyor?
Yüzeysel olarak bakarsak BAE, hem medeni hukuk, hem de şeriat hükümleriyle beraber ikili bir sistemle yönetiliyor denilebilir. Kısmi şeriat var diyebiliriz. Fakat bu her emirlik için aynı şekilde geçerli değil. BAE 7 emirlikten oluşuyor. Bu emirliklerin başkenti Abu Dabi. Hepsi ana sisteme bağlı olmak koşuluyla kendince bir otonom ülke ve eyalet gibi yönetiliyor. Dubai için konuşacaksak, Dubai'de şeriatın çok fazla işlendiğini söyleyemem. Doğrusu Dubai birçok meselesini gizleyen bir ülke. Orada hiçbir suç, cinayet, hırsızlık paylaşılmaz; medyaya düşmez. Bu suçlara karşı nasıl bir hukuk sistemi işliyor bilemiyoruz, doğrusu bir suç var mı onu da bilemiyoruz. Oranın yaşayan halkı bile sistemi tam anlayamaz bu yüzden. Türkiye'de olduğu gibi, ne televizyon ne de gazeteden takip edebiliyoruz. Hukuk sistemiyle alakalı her şeyi hükümetin sitelerinden öğrenebiliyoruz ancak. Ama yine de Dubai özelinde şunu söyleyebilirim ki Dubai'de şeriatın uygulanması pek de mümkün değil. Çünkü tamamen turizm üzerine kurulmuş bir şehir. Dünya'nın her yerinden turist alan ve bu turistleri memnun etmek üzerine sistem kurmuş olan bir emirlikten bahsediyoruz.
Ülkede nasıl bir eğitim sistemi uygulanıyor? Etnik kesimlerin kendine ait okulları mevcut mu?
Devlet ve özel okullardan oluşan oldukça bölünmüş bir eğitim sistemi var. BAE vatandaşı olmayan hiçbir kimse devlet okulunda okuyamıyor ve ücretsiz eğitim göremiyor. O yüzden tüm göçmen halk, özel okullarda okuyor. Göçmen çoğunluğun gittiği okullar ya İngiliz ya da Amerikan müfredatı ve sistemiyle yönetiliyor. Örneğin benim gittiğim okulda ABD müfredatı işleniyordu. ABD'de bir lise öğrencisi ne öğreniyorsa ben de orada aynısını öğreniyordum. Tıpatıp aynı müfredat işleniyor hatta ders kitapları bile Amerika'dan getiriliyordu. Ülkedeki eğitim bakanlığı bu okulların müfredatına karışamıyor, denetlemekle yükümlü yalnızca. Tabii diğer etnik kesimlerin de kendi okulları vardı. Pakistan, Hindistan, Çin müfredatını işleyen okullar vardı.
Araplar ve Türkler arasında gözlemlediğiniz bariz mizaç farklılıkları var mı?
Benim en çok gözlemlediğim ve birçok Türk'ün de gözlemleyebileceği, Arapların rahatlığı. Bu, zaman zaman bazı zorluklara yol açsa da benim için çok güzel bir şeydi. Oldukça keyifli insanlar, morallerini kolay kolay bozmuyorlar. Tabii bunu refah seviyesine bağlayabiliriz. Fakat sıkıntıda oldukları bir zamanda da kolay kolay etraflarına negatif enerji saçmıyorlar. Bu benim onlarda gözlemlediğim güzel bir şeydi. Tabii ki bu rahatlık bazı zamanlar kötü olarak da etkisini gösterebiliyor. Örneğin Türkiye'de bir devlet kurumuna gittiğinizde herkesin vakti çok kıymetlidir, herkes hemen işinin halledilmesini ister. Ama bu tür işler orada biraz aksıyor gerçekten. Bu, kötü yanlarından biri. İşinizi 3 saatte halledebiliyorsunuz bazı zamanlar. Ve bu gerçekten kimseyi rahatsız etmiyor.
Araplar arasında Türkiye'ye karşı nasıl bir bakış var? Bu hususta aklınızda kalan izlenimler mevcut mu?
Araplar arasında Türklere karşı pozitif bir bakış var kesinlikle. Orada bulunduğum 11 yıl boyunca hiçbir kötü izlenim almadım. Ne bir ırkçılık, ne bir soğukluk... Hatta tam aksine, ailemle dışarı çıktığımızda; bir restorana, AVM'ye gittiğimizde Türk olduğumuzu belirttiğimiz takdirde çoğu zaman çok güzel tepkiler alıyorduk. "Aa Türk müsünüz?", "Biz Türkleri çok severiz." gibi tepkiler alıyorduk. Türkleri, Türk kültürünü ve Türkiye'yi gerçekten çok seviyorlar. Biz de oradaki halkla ve tüm milletlerden insanlarla gayet iyi anlaşıyorduk. Karşılıklı bir sevgi vardı.
Türkiye ile arasında kültür farklılıkları muhakkak yoğun bir şekilde vardır. Türkiye'ye döndükten sonra buradaki yaşamı benimseyebildiniz mi?
Elbette hemen benimseyemedim. Kimliğimi ve kişiliğimi etkileyen büyük bir kısmını orada geçirmiştim yaşamımın. O yüzden birçok şey benim için zor oldu buraya dönünce. Birincisi Türkiye'deki insanların stresli ve sinirli mizacı. Bu beni çok gerdi. İkincisi Dubai'de önyargı çok daha az, özellikle gençler arasında. Arkadaş edinebilmek, her ortamda sohbet edebilmek, yargılandığını hissetmeden konuşabilmek çok kolaydı. Fakat Türkiye'de çok fazla önyargı var. Dini, siyasi ve sosyal alanlarda, en basit şeyler bile bir önyargıya dönüşebiliyor burada. Oradaki sosyalliğe alışmıştım. Ama Türkiye'de sosyallik açısından biraz daha temkinli olmaya başladım diyebilirim.
Arap ve Türk mutfakları arasında benzer yönler var mı? Siz hangi kültürün mutfağını tercih edersiniz?
Arap mutfağı aslında birçok farklı mutfağa bölünebilir. Lübnan, Ürdün, Suriye, Filistin gibi "levanten" dediğimiz ülkelerin mutfağı ayrı; Tunus, Fas, Cezayir gibi ülkelerin mutfağı ayrı. BAE'nin ise kayda değer bir mutfağı yoktu aslında. Birçok kültür orada barındığı için birden fazla mutfağa ev sahipliği yapıyordu diyebiliriz. Yine de en dominant mutfak levanten diyebilirim, özellikle Lübnan. Mesela kebap kültürümüz kesinlikle benziyor. Köfte, kuzu şiş, kebap şiş... hepsi aynı. En büyük farksa baharatta. Türk mutfağının daha yalın olduğunu fark ettim, çok daha az baharat kullanıyoruz. Direkt olarak gıdanın kendi tadını almaya çalışıyoruz. Ama Arap mutfağında çok fazla baharat ve tat kullanılıyor. Tüm yemeklerinde yoğun bir aroma oluyor ve daha karışık oluyor. Ben her iki mutfağı da seviyorum elbette. Ama orada çok fazla baharatlara ve farklı tatların karışımına alıştıktan sonra Türk yemekleri bana da sade gelmeye başladı.
Röportajı Hazırlayanlar: Beyzanur Özkan - Ahmet Arif Kutlu
Röportajı veren: Zişan Baş