Cesaret fakirliğin çocuğudur
Dünyaya kavga için gelmeyen doğuştan Afrikalı tüm çocuk savaşçılara...
Kozmopolit bir ülkeyi iç savaşa sürükleyen ırkçılık gibi kanserli bir düşünceyle ilgili realist bir kurgu romandır, Benim Adım Leon. Aynı anneden doğan biri siyah biri beyaz tenli iki kardeşin hikayesi kitap boyunca hüzünlü ve vicdanlara dokunan bir üslupla işlenir. İnsanların renklerine, yaşayış biçimlerine, hayata bakış açılarına, hayallerine, geçmişine ön yargıdan arınmış bir şekilde sabır ve sevgiyle bakabilmenin kılavuzudur de diyebiliriz kitap için. Klasik Batı kültürü gelenekleri, parçalanmış aileler, sorumluluktan âzâde ebeveynler, ırkçı genellemeler Leon’un hayatının gamdan ve yalnızlıktan îmar edilmesine sebep olur. Çok acı ama insanlığın geldiği nokta düşünülürse gayet olağan bir öyküsü vardır onun. Leon’un çektiği sıkıntılar üst üste dizilse Babil Kulesi yanında gecekondu gibi kalacaktır.
Kendinden küçük ya da büyük âile fertlerine bakmak zorunda olan yaşça ufak kişilere çocuk bakıcılar denir. Leon da o çocuk bakıcılardan biridir ancak çelik gibi irâdeye sahiptir. Korkusuzdur çünkü henüz sosyal hayvanların ne kadar vicdansız olabileceğini tecrübe etmemiştir. Leon’un kendisi ve kardeşi gayrimeşru ilişkilerin çocuğudur. Bu yüzden de asgarî düzeyde yaşamsal faaliyetleri dahi karşılanamaz. İşsiz ve psikolojik olarak rahatsız bir anneyle ve henüz yeni doğmuş bir kardeşle baş etmek Leon için oldukça zordur ki zaten işler bir süre sonra çığırından çıkar. Onlardan ayrı düşmek gelecek kötü günlerin startını verir.
Leon siyahi bir çocuktur. Anlaşılmadığını hissetmesi kalbine herkes için ayrı bir nefret tohumu ekmesine sebep olur. Bunların filizlenmesi ve meyve vermesi için zaten hayat tüm şartları fazlasıyla yerine getiriyordur. Bazı güzel anılar ve insanlar da hayatına değer ama kısa sürelidir. Leon’un evden kaçmasına, hırsızlık yapmasına, kompulsif davranışlar geliştirmesine engel olmayacak kadar cılız dokunuşlardır bunlar.
Leon kitap boyunca koruyucu ailesinden ayrılıp kardeşini bulmayı ve annesinin yanına gitmeyi hayal eder. Zor ve yıpratıcı olsa da yeniden annesine ve kardeşine bakmaya razıdır. Çünkü içinde onlara karşı harlı bir sevgi ateşi besler ve çevresindekilerin annesine kötü gözle bakışı bu ateşi söndürmekten oldukça âciz ve uzaktır. Bu sık sık göz ardı edilen bir pedagojik gerçektir.
Çünkü bir çocuğun koruyuculuğunu üstlenseniz dahi, kişinin gerçek âilesine karşı sergilediğiniz tutum, yardıma muhtaç çocuğun nefret ateşini sadece daha fazla körükleyip içinin öfkeyle kaynamasına sebep olur, dünyayla barışmasını ve hayata adapte olmasını sağlamaz. Leon’un yüreğindeki, güneşin açmasını bekleyen velûd umut taneleri onun felâha ermesini sağlayacak mı yoksa tohumları kırağı mı vuracak, okuyarak görmek zorundasınız. Zirâ bu yazının amacı merak fitilinizi söndürüp okumanıza mâni olmak değil onu ateşleyip kitaptan nasiplenmenize yardım etmektir.
Kitap yazıldığı dönemin târihine ve sosyolojik yapısına ışık tutan ve vicdanların bayatlamasını engelleyen iyi bir romandır. Yazarın araştırmacı gazeteci oluşu ve daha önce koruyucu ebeveynlik alanında yaptığı çalışmalar, kurgunun güçlü ve inandırıcı olmasını sağlamıştır. Hikâyenin akıcılığı, mizahî yönden güçlülüğü, duyguları ve hatta rüyaları bile gerçekmiş gibi hissettirmesi yazarın ödüllü olduğunun resmidir. Bunun yanı sıra ırkçılıkla savaşmak, bu düşüncenin dimağları kötürüm edeceğini göstermek ve vicdanları patron bilmek için Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim, Küçük Ağacın Eğitimi, Zirvenin Dibindeki Çocuk, Göğü Yere İndirelim, Çizgili Pijamalı Çocuk, Acı Bakanlığı, Olduğun Yerde Kal, Köprü Altındaki Aile, Yeşil Adanın Çocukları gibi kitaplara da ziyâret buyurabilirsiniz.
Tuğba Coşkuner: Eğitimci-Yazar-Editör