“Çavdar Tarlasında Çocuklar" günümüz gençliği için uygun mu?
“Çavdar Tarlasında Çocuklar” iyi bir kitap mı? Nesiller boyu okuyucular için bir anlam ifade etmişse bunun bir önemi var mı? Onu sadece ebeveynlerimiz sevdiği için mi seviyoruz?
Holden Caulfield trajik bir kahraman mı yoksa dayanılmaz mızmız bir genç mi? Hiç değilse onun hâlâ (giderek azalsa da) kültürel bir mihenk taşı olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Çünkü ebeveynler, bu kitabı çocuklarına vermeye devam ediyor ve kısmen de pek çok öğrenci hâlâ okulda bu kitabı okumak zorunda. İşte Holden Caulfield’ın karakter analizi çerçevesinde “Çavdar Tarlasında Çocuklar”ın edebî eleştirileri…
Trajik kahraman Holden
William Faulkner
Şimdiki nesil yazarların en iyisi olarak gördüğüm J. D. Salinger'ın “Çavdar Tarlasında Çocuklar”ını düşünüyorum. Belki de söylemeye çalıştığım şeyi çok iyi ifade ettiği için. Bazılarından daha zeki ve çoğundan daha hassas olan… Çünkü sahip olduğunu bilmediği, belki de Tanrı'nın oraya koyduğu, insanı seven ve insanlığın bir parçası olmak isteyen, başarısız bir genç, bir gün bir adam olacak ki olmak zorunda. Bana göre onun trajedisi, belki de düşündüğü gibi, insanlığa kabul edilmek için yeterince güçlü, yeterince cesur ya da yeterince hak eden biri olmaması değildi. Onun trajedisi, insanlığa dâhil olmaya çalıştığında, orada insan olmamasıydı.
Ya pes edene ya da kendi başına, kendi çılgın vızıltısı tarafından yok edilene kadar, bardağının cam duvarının içinde çılgınca ve dokunulmaz bir şekilde vızıldamaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.
* William Faulkner’ın 1958 yılında Virginia Üniversitesi İngilizce Kulübü'nde yaptığı bir konuşmadan.
Amerikan modernleri: İsyandan konformiteye
Maxwell Geismar
Anlatının ilerleyen bölümleri, Holden Caulfield'in New York'taki “kayıp hafta sonu”nun epizodik bir anlatımıdır ve ilgimizi sürdürmeyi başarır, ancak anlayışımızı derinleştirmez. Dahası, bu hüzünlü, küçük, berbat kahramanın portresinde muğlak unsurlar vardır. Kentsel geçmişi, tıpkı hikâyede hiçbir zaman tam olarak görünmeyen ebeveynleri gibi, tıpkı şimdi hafızasında “mahvolmuş” olan saf bir ergenlik aşkı gibi, tuhaf bir şekilde gölgelidir. Hikâyede o kadar övülen ve her zaman anahtar cümle olan, “Onun için, kadın için, onlar için üzülmeliydin!” cümlesiyle ifade edilen “merhamet” de aynı üstünlük duygusunu ima eder. Eğer bu kahraman 1950’li yılların konformist olmayan isyanını gerçekten temsil ediyorsa görünüşe göre geçmişi ve davası olmayan bir isyancıdır.
Holden Caulfield 50 yaşında!
Louis Menand
İddiaya göre gençler, “Çavdar Tarlasında Çocuklar”a Holden Caulfield karakterinde kendilerini buldukları için ilgi gösteriyor. J. D. Salinger'ın her ergenin ya da en azından her duyarlı, zeki, orta sınıf ergenin düşündüğü ama söylemekten çekindiği şeyi, yani başarının bir sahtekârlık olduğunu ve başarılı insanların çoğunlukla sahtekâr olduğunu dile getirdiği hayal edilir. Holden’ın hikâyesini okumanın, aynaya ilk kez bakmanın edebî eşdeğeri olduğu varsayılır. Bu, kitabın özgünlüğünü hafife almak gibi görünüyor.
Holden bir genç gibi konuşuyor ve bu da onun bir genç gibi düşündüğünü varsaymayı doğal kılıyor. Ancak Salinger’ın kurgusundaki tüm bilge genç erkekler ve kızlar gibi, -Esmé, Teddy ve pek çok parlak gözlüklü gibi- Holden da bir yetişkin gibi düşünür. Hiçbir genç (ve çok az yetişkin) diğer insanları onun kadar hızlı, net ve affetmez bir şekilde göremez. Holden sözel bir deşici iblistir. “Bir bakıma onun için üzülmek zorundaydınız.” Holden’ın bir anlatıcı olarak otoritesinin sırrı, hiçbir şeyin kendi başına kalmasına izin vermemesidir. Size her zaman ne düşünmeniz gerektiğini söyler. Herkesin ne düşüneceğini bilir. Bu yüzden bu kadar komiktir. Ama The New Yorker'ın editörleri haklıydı: Holden sıradan bir genç değil, o bir dâhi. Görünüşe göre (ve karakterinin bu kadar bağımlılık yapmasının nedeni de bu) çok az insanın tutarlı bir şekilde ulaşabildiği bir şeye sahip: Hayata karşı bir tutumu var.
Holden, sonuçta insanların sahtekâr olduğunu gördüğü için mutsuz değildir. Kendisi mutsuz olduğu için insanların sahtekâr olduğunu görmektedir. Diğer insanlara bakışını bu kadar keskin ve hayal kırıklığını bu kadar yatıştırılamaz yapan şey, Hamlet'in duygularını bu kadar keskin ve yatıştırılamaz yapan şeyle aynıdır:Kederi. Holden'ın bir tür sezgisel, ahlaki deha olduğu doğrudur (muhtemelen Hamlet de öyle). Ama her şeyin değersiz olduğu duygusu, insanların sevdikleri biri öldüğünde hissettikleri normal bir duygudur. Hayat, ölümü unutmaları için onları kandırmaya yönelik acınası derecede şeffaf bir girişim gibi görünmeye başlar; hayattan zevklerini kaybederler. Sonuçta hüzün kralı Holden bir ayna değil, bir modeldir.
Herkesin gözdesi: J. D. Salinger
Alfred Kazin
Salinger için “sevimli” kelimesini kullanmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Ancak benim için kendi yazılarının bilinçli çekiciliğini, muzipliğini ve en sevdiği Glass karakterlerine olağanüstü değer vermesini bu kadar doğru bir şekilde tanımlayan başka bir kelime kesinlikle yoktur. Holden Caulfield, “Çavdar Tarlasında Çocuklar”da sevimlidir. Bir ergen için sevimlilik, çocukların göreli zayıflıklarından kaynaklanan normal kendine acıma duygusunu, yetişkin dünyası karşısında göreli bir avantaja dönüştürmektir. Başka avantajların yokluğunda erkek çocukların oynayabileceği bir rol haline gelir. “Çavdar Tarlasında Çocuklar”, Holden'ın sevimli konuşması, sevimli masumiyeti ve kendi ailesine duyduğu sevimli sevgiyle o kadar doludur ki onu sevmemek için tam bir canavar olmak gerekir.
Bazen ağlamaklı bazen tiksindirici
Howard Bloom
Çavdar Tarlasında Çocuklar”ı yeniden okumak, bana estetik açıdan karışık bir deneyim gibi geliyor; bazen dokunaklı, bazen ağlamaklı ve hatta tiksindirici… Holden'ın üslubu, bir kez kurulduktan sonra kendi içinde tutarlı, ancak menzili ve olanakları oldukça sınırlı; belki de kısa bir öyküden daha fazlasını sürdüremeyecek kadar sınırlı. Yine de Holden, birkaç kez tekrar okunduğunda bile acıma duygusunu koruyor. Holden, romanda 17 yaşındadır. Ancak Allie'nin öldüğü yaş olan 13’ten daha fazla olgunlaşmamış gibi görünmektedir. Holden'ın yetişkin diline duyduğu güvensizliğin nereden kaynaklandığını Salinger bize tam olarak söyleyemiyor. Fakat bu güvensizlik hem asil hem de kendine zarar verici. Faulkner, Holden'ın ikileminin gerçek bir akıl hocası, güvenini uyandırabilecek bir öğretmen ya da rehber bulamaması ve kabul edememesi olduğunu belirtmiştir. Ruhani olan bu ikilem, aramızdaki pek çok kişinin canını yakar ve son derece Amerikalıdır. Holden bizim şüpheciliğimiz ve ihtiyacımız için konuşuyor. Bu, böylesine kırılgan bir edebî karakter için büyük bir yüktür ve eninde sonunda “Çavdar Tarlasında Çocuklar” için ya estetik bir kurtuluş ya da bir dönem eseri statüsüne düşmesinin başlıca nedeni olacaktır.