Bir zamanların çalar saati: Çivili mumlar
Çalar saatlerin icat edilmeden önce, insanların uyandığı yöntemlerin çeşitliliği ilginç bir geçmişe sahipti. Doğal faktörlerden olan horoz sesi ve güneş ışıkları, elbette birer uyandırıcı olarak kullanılabiliyordu. Ancak özellikle şafak sökmeden uyanmak isteyenler için daha hassas bir çözüm arayışı içine girilmişti.
Antik Yunan filozofu Platon, kaplar ile bir çalar saatin kendi versiyonunu icat etti. Akademideki öğrencisinin uyumasından pek memnun değildi. Böylece doldurma kabına bir tüp ekledi ve bir sifon oluşturdu. Su, tüpü dolduracak kadar yükseldiğinde ve dökülmeye başladığında, hepsini bir anda başka bir kaba pompaladı. Bu son kap, genellikle kapalıydı, fakat ince açıklıkları vardı. Bu da hızlı bir şekilde dolduğunda bir çaydanlık gibi ıslık çalmasına neden oldu. Platon’un icadı başarılı oldu ve “çalar saat” kullanan insanlar zamanında uyandı.
Mekanik bir icada sahip olamayanlar ise biyolojik saat ile erken saatte uyanabiliyorlardı. Yatmadan önce “aşırı su içme” geleneği, her sabah hemen uyanmanın etkili bir yoluydu. Yerli Amerikalılar bu tür uygulamaları 20. yüzyıla kadar kullandılar. Tabii ki çok az su içmekle çok fazla içmek arasında bir denge kurmak gerekiyordu. Yeterince sıvı içmezseniz zamanında uyanamazsınız. Öte yandan çok fazla içerseniz, gecenin bir yarısı mesaneniz dolu olarak uyanabilirsiniz.
Bu noktada ortaya çıkan en ilginç ve zekice yöntem, muma çivi saplamak ve altına bakır bir tabak yerleştirmek suretiyle oluşturulan bir tür “çalar saat” oldu. Mum saatleri, balmumu içeren bir fitilin yanarak belirli bir sürede erimesi prensibine dayanıyordu. Belirli bir süre boyunca yanmaya ayarlanan bu mum saatlerine, alarm kurmak istenildiğinde, istenilen zamana denk gelecek şekilde muma bir çivi tuttururlardı. Mum, çivisinin seviyesine kadar eridiğinde, çiviler metal mumluğun üzerine düşüp ses çıkararak kişiyi uyandırırdı. Bazı mum saatlerinde metal bilyeler bulunurdu. Fakat çivinin daha çok ses çıkarttığı düşünülüyordu.
Bizlerin sadece matematik derslerinde karşısına çıkan mum soruları, çalar saatin icadından önce yaşayan insanların karşısına devamlı çıkmaktaydı. Eğer çivi iyi hesaplanıp yeri doğru belirlenmezse istenilen saatten erken veya geç uyanmaya sebep olabilirdi. Bu durum, matematiksel hesaplamaların günlük yaşamda ne kadar önemli olabileceğinin en basit örneğiydi.
Ancak bu antik zaman ölçüm cihazları, belirli sınırlamalara sahipti. Mum saatlerinin doğruluğu, odanın sıcaklığına, mumun kalitesine ve hava koşullarına bağlı olarak değişebilirdi. Bu durum, zamanın tam olarak ölçülmesinde güvenilirliği etkileyebilirdi.
Mum saatleri, tarih boyunca farklı kültürlerde kullanıldı. İlk referanslar Çin ve Japonya gibi uzak coğrafyalara dayanırken, İngiltere Kralı Büyük Alfred’in bu yöntemi kiliselerinde kullandığı tahmin edilmektedir. Leonardo da Vinci’ye ilham kaynağı olan Müslüman mucit El Cezeri’nin 1206 yılında tasarladığı mum saati, gelişmiş en modern mum saati olarak kabul edilmektedir.
18. yüzyılda kurmalı saatlerin popüler hale gelmesiyle birlikte, mum saatleri kullanılmamaya başlandı. Orta Çağ'ın sonlarında saat yapımı büyük ilerlemeler kaydetti. Yayların ve sarkaçların salınım hareketinin fiziği tarafından yönlendirilen saatlerin doğruluğu, 17. yüzyıla kadar gelişti. Christiaan Huygens'in, 1656'nın sarkaçlı saati ileriye doğru müthiş bir adımdı; günde bir dakikadan az doğruluk kaybı yaşıyordu. Mekanik saatler daha da geliştirildikçe, saat yapımcıları belirli zamanlarda alarm üretmek için akıllı yenilikler kullandılar. Bazı saatlerde, tetiklenen belirli bir zamanda yüksek bir ses yaratmak için barut ve fitiller kullanılıyordu.
Amerikalı mucit Levi Hutchens, 1787 yılında insanların yüzyıllarca kullanacağı çalar saati icat etti. Basit bir çam kutusuna yerleştirilmiş dişli bir mekanizma zili çalıştırıyordu. İlk çalar saatler de zamana göre ayarlanamadığı için her gün aynı saatte çalıyordu.
Çalar saatin icadından sonra mum saatlerine ihtiyaç kalmadı ama günümüzde mum ışığı, öncelikle romantik akşam yemekleri veya elektrik kesintilerinde geçici çözüm olarak kullanılmaktadır.