Bir Tuna, İki Yaka Budapeşte
Tuna Nehri'nin iki yakasını oluşturan iki yarımada, merkezden modernizme uzanan bir kültür… Buda'nın daha sakin, Peşte’nin ise daha hareketli olduğunu buraya gelmeden önce biliyordum. Ancak Budapeşte’nin bundan çok daha fazlası olduğunu gezdikçe anladım.
Tarihle gelen mimariyi bozmadan, bununla barışık yaşayan kentleri çok severim. Bu, aynı zamanda benim için bir ilgi odağıdır. Bu güzel kente gelince söylenilenlerin doğruluğunun yanı sıra, aslında şehrin her iki yakasında da tarihin mimari ile modern kent yaşamının ise tarihe saygı duyarak yaşandığını gördüm.
Budapeşte'nin çekiciliğinin büyük bir kısmı, şehri kendi başınıza keşfetme olanağı sunmasında yatıyor. Gerçekten de rahatlıkla yürüyerek, hemen her noktayı keşfedebileceğiniz bir kent burası. Geceleri harika mimarisi ve ışıklarıyla Széchenyi Zincirli Köprü'de yürüyüşe çıkın; füniküler asansörle Budin Kalesi'nin mazgallı korkuluğuna gidin; muhteşem Aziz Stephen Bazilikası'nın fotoğraflarını çekin ve daha onlarca keşfe imza atın.
Váci Utca, kentin araç girişinin olmadığı, şehrin yaya caddesi olarak uzanan sokakları ile hem alışveriş hem yemek çeşitliliğine sahip noktası. Kafelerin ve restoranların odak noktası olan bölge, Macar mutfağına dair farklı fırsatlar sunuyor.
Tuna Nehri üzerinde, farklı zamanlarda yapılmış olan sanat eseri asma köprüler mevcut. Bunların en önemlisi, Széchenyi Zincirli Köprüsü. Budapeşte’nin sembolik yapılarından biri olan köprünün yapılış hikâyesi, 18. yüzyıl Macaristan'ının önde gelen isimlerinden Kont István Széchenyi tarafından fikir olarak ortaya atılmış. Viyanalı finansör Baron György Sina'nın mali desteğiyle İngiliz mühendis William Tierney Clark'ın çizimleri ile birlikte 1839 yılında yapım çalışmaları başlanılan köprünün inşaatı, daha sonra Macar bir kızla evlenip Macaristan'a yerleşen İskoç mühendis Adam Clark tarafından denetlenmiş. Köprünün Buda ucundaki yerine onun adı verilmiş. Zincirli Köprü'nün açılışı, 20 Kasım 1849'da gerçekleşmiş. O tarihten bugüne kadar yaya ve araç trafiğine açık ve hizmet vermekte.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Macaristan’dan geri çekilen Alman birlikleri, 1945 yılında Budapeşte'nin Tuna Nehri üzerindeki tüm köprülerini havaya uçurdu. Zincirli Köprü de neredeyse tamamen yıkıldı, sadece sütunları sağlam kaldı. Şehir yönetimi, 1947’de köprüyü yeniden inşa etme kararı aldı ve inşa çalışmaları hemen başladı. Sütunlu portallar genişletildi, payandalar genişletildi ve 20 Kasım 1949'da köprünün açılışı yapıldı.
Günümüzde bu zarif köprüden geçtiğinizde, kafanızı çevirip yolun yukarısına baktığınızda Parlamento Binası bütün haşmeti ile karşınıza çıkacak. Dünyanın en büyük üçüncü parlamento binası diye anılan yapının uzunluğu 268 metre, genişliği ise 123 metre olup 691 odası bulunmakta. Tüm merdivenlerin toplam uzunluğu ise yaklaşık 20 kilometre.
Açık hava müzesi gibi
Budapeşte’de kentin en dikkate değer kısmı, tarihi yapıların büyük bir özenle korunması. Meydanların ve eski binaların çevresindeki temizlik ve düzen tek kelimeyle hayranlık verici. Parlamento civarındaki uzun caddeleri yürümek istemeyenler tramvaya binebilir. Bu sayede dilediğiniz noktada inip istediğiniz yeri gezdikten sonra, yedi dakikada bir geçen bu araçlarla gezinize devam edebilirsiniz.
Şehrin dikkat çeken yapılarından birisi Buda Kalesi (eski adıyla Kraliyet Sarayı veya Kraliyet Kalesi). Budapeşte'nin en gözde turistik mekânlarından biri olan kalenin içinde ve yakın çevresinde çok sayıda tarihi yapı bulunuyor. Kale, 800 yıllık tarihinde Budapeşte’nin birkaç kez el değiştirdiğine tanık olmuş. Kadim başkent, geçmişte Macar, Osmanlı ve Avusturya egemenliği altında kalmış. Kale içindeki kraliyet yapıları ise sayısız hükümdarın yükselişine ve düşüşüne şahitlik etmiş, sayısız değişikliğe uğramış. Gotik detaylardan Romanesk tarzın karakteristik özelliklerine dek mimari bir açık hava müzesini andıran kale içinin yakınında ise Balıkçılar Tabyası yer almakta. Bu ilginç yapı, 1895-1902 yılları arasında, Macar Devleti’nin bininci yıl dönümü için, 9. yüzyılda Macar topraklarına yerleşen Árpád liderliğindeki Magyar kabilelerinin gelişi anısına inşa edilmiş. Macar mimar Frigyes Schulek, tabyanın inşasıyla görevlendirilmiş. İkinci Dünya Savaşı’nda hasar gören yapının yeniden ayağa kaldırmak da Schulek'in oğlu Janos Schulek'e kısmet olmuş. Kente hâkim bir noktada yer alan yapıdan gün batımlarını ve Tuna Nehri’nin karşı kıyısını izlemek ayrı bir keyif.
Budapeşte, tarih boyunca pek çok kez Tuna Nehri’nin öfkesi ile karşılaşarak su baskınlarına maruz kalmış. On binlerce insan, nehrin yükselen sularından kaçmak için Aziz Stephen Bazilikası'nın bulunduğu tepeye tırmanmış. Bu olaydan birkaç yıl sonra, Budapeştelilerin ölümden kıl payı kurtulduğu noktada, Aziz Stephen'a adanmış büyük bir kilise inşa etmeye karar vermişler. Üç farklı mimar, dinî yapıyı tam 55 yılda tamamlayabilmiş. Bu yapı, aynı zamanda Macaristan’ın ilk kralı olan Aziz Stephen’ın sağ kolunun bulunduğu kutsal bir yapı olarak kabul ediliyor.
Széchenyi ve Gellert Hamamları da görülmesi gereken yerlerden. Ayrıca Tuna Nehri’nde tekne turlarına katılabilir ve yerel lezzetlerin tadına bakabilirsiniz. Opera Sarayı, Güzel Sanatlar Müzesi ve irili ufaklı müzeler gezilmesi gereken diğer yerlerden. Açıkçası gezmekten büyük keyif aldığım Sinema Mystica da sizi hayal ile gerçeklik arasında yolculuğa çıkaran dijital bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Konu yemek olduğunda Budapeşte’de pek çok alternatif bulabiliyorsunuz. Osmanlı Dönemi’nden miras Yeniçeri çorbası gulaş (kul aşı) dışında, dobos torta adındaki Macar pastasını, langos denilen Macar ekmeğini, yerel biber çeşitlerini, lor peyniri turo rodi’yi ve Macar köftesini (nokedli) tatmanızı öneririm. Bunun dışında kent merkezinde bulunan Büyük Pazar Salonu ya da binası sizi yerel lezzetlerin merkezine götürüyor. 19. yüzyılda Budapeşte, yiyecek tedarikini sürdürmekte zorlanıyordu ve gıda saklama koşulları çok iyi değildi. Bu nedenle kentte, gıda kaynaklarına erişimi kolaylaştırmak ve ürünlerin kalitesini kontrol etmeye yardımcı olmak amacıyla beş ayrı kapalı pazar kurulmasına karar verildi. 1890'ların sonunda, Özgürlük Köprüsü'nden yaklaşık 100 metre uzaklıktaki ünlü alışveriş caddesi Váci Utca'da inşa edilen Budapeşte Büyük Pazar Salonu, bunların en büyüğü. Üç katlı yapı dışarıdan bakıldığında bir tren istasyonuna benzese de aslında yerel halkın ve turistlerin, Macar lezzetlerine ulaşmasının en kolay yolu olmaya devam ediyor. Özetle Budapeşte’ye gitmek için sebep çok. Gül Baba Türbesi başta olmak üzere Osmanlı mirası eserler de barındıran şehri gezi listenize ekleme zamanı.