Başarısızlıklardan başını kaldıramayan adam

Soichiro Honda
Soichiro Honda

Dünya genelinde büyük başarılar elde eden, logosunu gören herkesin bir çırpıda ismini söyleyebildiği, her yıl milyarlarca dolar gelir elde eden çok sayıda otomotiv şirketi olduğunu biliyoruz. Herhangi bir etkinliği, bu şirketlerin başarı hikayelerini dinlemeye ayırsak sanırım onlarca saatlik bir mesaiye ihtiyaç duyabilirdik. Ancak, bu satırlarda biz bambaşka bir şey yapıyoruz. Başarılarını herkese ispat etmiş isimlerin başarısızlık hikayelerini konuşmaya çalışıyoruz. Bu seferki misafirimiz ise Japonya’dan… Sizinle, “tüm olumsuzluklara rağmen asla yılmayan” bir savaşçının hayatını konuşacağız: Soichiro Honda!

Honda, 1906'da doğduğunda ailesinin sahip olduğu atölye küçük fakat onlara yeten bir gelir kaynağı konumundaydı. Yani Honda için “müthiş bir servete doğdu” demek pek de mümkün değildi. Buna ek olarak öğrencilik hayatı da parlak başlamadı. O yılları, verdiği bir röportajda şöyle anlatıyor: “Karnemdeki zayıf notları düzeltmeyi deniyordum. Başarmıştım. Hatta arkadaşlarımın karnesine de yardım etmiştim. Ancak yaptığımız teknik, hatalı çıkınca bu sahtekarlık girişimim herkes tarafından öğrenilmişti. Bu nedenle babam bana tek ayak üzerinde durma cezası vermişti. Bu cezayı sahtekarlığım için değil, notları düzeltirken yaptığım hatayı fark etmediğim için vermişti.”

Honda’nın ve ailesinin başarı ve başarısızlığa dair yaklaşımını sanırım bu sözlerle biraz olsun anlayabilmemiz mümkün. Honda’nın okul dönemi başarıdan uzak geçse de herkes gibi o da yoğun biçimde hayal kurmaktan geri durmuyordu. En büyük hayali ise kendi fabrikasını kurmaktı. 1922’de mezun olduğunda bir otomobil tamir atölyesinde işe girdi. Oranın en genç çalışanı Honda idi. Hem çalışıyor hem de kendisinden daha tecrübeli çalışanlardan bir şeyler öğrenmeyi deniyordu. Yani Honda için iş demek, sürekli bitmek tükenmek bilmeyen bir “gözlem süreci” demekti. Çalıştığı Art Shokai isimli bu atölye Tokyo’da gittikçe popüler olmaya ve yeni yerler açmaya başlamıştı. Bu atölyelerden birinin başına 21 yaşında olan Soichiro getirilmişti. 1923’te Japonya’da yaşanan büyük deprem sonrası Honda, yanmaya ve kırılmaya dayanıklı yedek parçalar üretmeye başladı. Yani, tüm ülke için büyük olarak nitelendirilebilecek bir sorun söz konusuydu ve Honda da tam olarak bu noktada inisiyatif almaktan geri durmadı. Sıra “yeni yeniliklere” gelmişti.

Honda için hayatında bambaşka bir dönem resmen burada başlamıştı. Hayatını atölyesine adamış ve günün hemen hemen tamamını burada geçirir olmuştu. Ancak, bu dönem onun hayallerine çok da yakın sayılmazdı. Honda’nın aklında başka yollar, başka yöntemler hatta bambaşka bir hayat vardı. Bu yüzden yapması gerekenleri bir liste haline getirmekte geç kalmadı. Ancak listedeki hemen her şey için “bir şeyler öğrenmek” ve “eğitim almak” neredeyse ilk şart konumundaydı. Eğitimlere başladı ve sabırla devam etti. Artık kendi motor soğutma sistemlerini yapabilecek teknik bilgiye sahip durumdaydı. Ürettiği motorlar, yarışlarda “fazla ısınma” sorunlarını hızlıca ortadan kaldırdı. Honda, motorları üretmekle kalmıyor; yarışlarda da bizzat pilotluk yaparak test ediyordu. Oldukça keyifli bulduğu test süreçleri 1936’da yaptığı kaza sonrası sona erse de onun için “başarılarla dolu hayat” neredeyse kapıdaydı. En iyi bildiği işte ciddi bir çaba sarf ederek ilerlemeyi sürdürdü. 2. Dünya Savaşı dönemine geldiğimizde Honda, Toyota’nın yedek parça ihtiyacının neredeyse yarısını karşılar bir konuma erişmişti. Şirket oldukça başarılı gitse de Japonya savaşı kaybetti.

  • Honda, her şey iyi giderken bu kez ABD uçaklarının bombalarına maruz kaldı. Fabrikası yerle bir oldu ve onun “iş yerini yeniden inşa etmeye” hiç niyeti yoktu. Şirketi 450.000 yen karşılığında Toyota’ya sattı.

Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen Honda asla vazgeçmiyordu. Bu kez, 1946’da ikinci şirketi olan Honda Teknoloji Araştırma Enstitüsünü kurdu. Bu, başarıya giden yolun en güçlü kaldırım taşlarından biriydi. Zamanı geldi ve 1962’de ayda 100.000’den fazla motosiklet üreten Honda için otomobil üretme macerası başladı. Bu alanda iş yapan hemen herkes “olumsuz” bir şeyler söylerken Honda kararlıydı. Otomobil dünyasının henüz aşılamayan bir problemini çözmek onlar için resmi bir hedefe dönüştü. Egzoz sorununu çözmeyi başarırlarsa önlerinin açık olduğu neredeyse kesinleşecekti. Başarısızlıklarla asla yılmayan Honda, yalnızca birkaç yıl içerisinde katalitik dönüştürücü ile bu sorunu ortadan kaldırdı. Çalışanları ona “Bay Fırtına” demeye de başlamıştı. Yani, başarısızlıklardan başını kaldıramayan adam resmen bir başarı hikayesinin ortağı olmayı başarmıştı. Honda, kariyeri boyunca iki şeyden asla vazgeçmedi. Hayal kurmak ve başarısızlıklardan ders çıkarmak… Bugün geldiğimiz noktada Honda, dünyanın en büyük otomotiv şirketlerinden biri olduysa bunda sahibinin başarısızlıklarının büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Yani her şey, çok keyifli ya da olumlu gitmese bile bunu olumluya çevirebilecek bir şeyler bulmak her zaman mümkün.

Daha büyük başarılar için, başarısızlıklardan ders çıkarmaya hep birlikte devam edelim.