Aman Ya Rabb'im, ne güzel kelimeler var!

Aman Ya Rabb'im, ne güzel kelimeler var.
Aman Ya Rabb'im, ne güzel kelimeler var.

Bazı hayaller vardır, hayatın ta kendisi olur. Biraz iddialı, aynı zamanda muğlak bir cümle oldu. Bazen dört başı mamur bir biyografi anlatır kişiyi; bazen de hayata geçirdiği bir hayal, hayatını anlatmaya yeter. Lûgat365, kelimelerin derdine düşmüş, daha fazla içinde tutamamışlığın hikâyesi.

Banu ve Onur, “Bazı kelimeler çok güzel!” diyerek yola çıkmış bir çift. Banu Ertuğrul, grafik tasarımcı; Onur Ertuğrul ise dijital strateji uzmanı,. Onlar, Lûgat365’in kurucuları. Bu sayımızda, Ertuğrul çiftinin kelimelere olan sevdasının ve bu yolda giriştikleri projenin hikâyesine bakacağız.

Onur Ertuğrul, lisans eğitimini ODTÜ’de felsefe bölümü’nde almıştır. Uzun yıllar medya sektöründe içerik editörlüğü yapmış, daha sonra reklamcılık alanında çalışmaya başlamıştır. Onur Bey, 2015 yılıda İyikafa Dijital Strateji ve İçerik Ajansı’nı kurmuştur. Eşi ise grafik tasarımcıdır. Reklam sektöründeki yılların ve çabaların getirdiği başarılarının yanı sıra; kelimelere olan merakları, onları bu sonu olmayan deryanın içine bırakmıştır. Sanıyorum insan hayatında en güzel çırpınışlar, talip olunan heyecana gark olunduğunda gerçekleşiyor.

“Şu tişörtün üstünde ‘imagine’ değil de 'tahayyül' yazsa ne kadar muhteşem olur, çok severek giyerim,” sözü kıvılcımı ateşleyen bu fikir oluyor. Üzerinde, kullanmamaktan ceviz sandıklara kaldırılan kelimelerin yazılı olduğu tişört işine girebilir miyiz? Böyle bir fikrin kimsenin ilgisini çekmeyeceğini düşünüyorlar önce. “Çokça kanıksadığımız şekliyle tişörtlerde İngilizce, Fransızca yazar veya biraz abartarak öykündüğümüz medeniyetlerin kelimeleri yazar. Bizim heyecanımız kısa sürede kimsenin ilgisi çekmez.” Ama yine de iki haftalık bir süreyle tekstil sektörünün tozuna karışmışlar. İki haftalık bir çabanın sonunda, bu işin çok zor olduğunu kabul ederek bu fikrin kendilerine uygun olmadığa, istedikleri etkiyi bu yöntemle yakalayamayacaklarına karar vermişler.

Onların Lûgat365 Projesi'ne başlamaya karar verdikleri senelerde (2014), -içerik pazarlamasının tarihi çok daha öncelere dayanmasına rağmen- herhangi bir markanın iletişim stratejisini içerik pazarlaması üzerinden yürütmeye daha yeni yeni başladığı görülüyor.
Onların Lûgat365 Projesi'ne başlamaya karar verdikleri senelerde (2014), -içerik pazarlamasının tarihi çok daha öncelere dayanmasına rağmen- herhangi bir markanın iletişim stratejisini içerik pazarlaması üzerinden yürütmeye daha yeni yeni başladığı görülüyor.

Onur Bey, içinde bulunduğumuz çağı, “Hiyerogliflerin yeniden doğumuna tanıklık ettiğimiz” çağ olarak tanımlıyor, yani görsel dünyanın hâkim olduğu çağ. İletişim, doğası gereği her gün hızlanıyor. İnsan bugünden bakınca güvercinlerin ağzında taşınan kokulu mektupların, elçilerle salınan haberlerin yaşandığı zamanları merak ediyor. Eminim, o zamanlardaki insanlar da bir alo ile hatta bir kısa mesaj ile meramımızı anlattığımız şu zamanları merak ederlerdi. Gördüklerinde de hayretlerini gizleyemezlerdi. Onur Bey, bu iletişimin hızlanmakla beraber katmanlaştığını da söylüyor. Aynı anda birden fazla meşguliyetle iştigal etmemiz gerekiyormuş gibi hem salonda film izlerken WhatsApp’tan birilerine mesaj gönderip yarının planını yapıyoruz hem Instagram’da geziniyoruz hem de yanımızdakiyle sohbet ediyoruz. Aslında hiçbir şeyi tam yapamamanın eksikliğiyle hiçbir şeyin hakkını verememekle debeleniyoruz.

“Her şey bu kadar katmanlıyken ve hızlı olmak zorundayken insanın kendisini ve duygularını ifade etmesi, bayağı lüks hâle geliyor ve pratik olduğu ölçüde kabul görüyor. Bu da bizleri yeni araçlar bulmaya itiyor.” O kadar hızlıyız ve dahasına o kadar vaktimizi yok ki üzüldüğümüzü ifade etmek için üzgün suratlı bir “emoji” kullanmamız yeterli. Emojiler, duygularımızın âdeta tercümanı. Yoksa değil mi acaba? “Sevdiğim insanlara / Kızabilirdim / Eğer sevmek bana / Mahzun durmayı / Öğretmeseydi,” demiş Orhan Veli. Mahzun durmak da ne demek? Üzüntülü, gamlı, kederli, hüzünlü. Konuşma yetisi verilmiş, payına kelimeler bahşedilmiş insandan başka ne ya da kim anlatabilir bu abeceyi? Biri, dudağını bükmüş emoji surata mahzunlaşmanın, gülen bir emoji surata da şad olmanın ne olduğunu öğretemezse vay hâlimize…

Neyse ki Onur Bey ve Banu Hanım, bu ifadelere kelimeler öğretmeyi değil; kelimeleri gündeme, bugüne, insana taşımayı seçmiş. “Biz öğretmen değiliz, dil bilimci değiliz, yazar değiliz. Alelade iki reklamcıyız. Biz, bu kelimelerin reklamını yapsak nasıl olur?” Reklam denince bazı anahtar kelimeler de kendini kabul ettirecek. İçerik, hedef kitle, ilgi, meraklandırma, şu aşamada sadece birkaç tanesi. Onların Lûgat365 Projesi'ne başlamaya karar verdikleri senelerde (2014), -içerik pazarlamasının tarihi çok daha öncelere dayanmasına rağmen- herhangi bir markanın iletişim stratejisini içerik pazarlaması üzerinden yürütmeye daha yeni yeni başladığı görülüyor. Onur ve Banu Ertuğrul çifti, kendi markalarını çıkararak kimseye hesap vermeden doğru olduğuna inandıkları yolda gitmek, bu iletişimin adımlarını atmak istiyorlar. Bazı kelimelerin gerçekten çok güzel olduğuna inanmaları, hayalleri ile meşgul oldukları işlerini buluşturuyor.

365 günlük bir söz vermeyi cahil cesareti olarak adlandırıyorlar karı koca.
365 günlük bir söz vermeyi cahil cesareti olarak adlandırıyorlar karı koca.

Güzellik göreceli bir kavram elbette. Hâl böyle olunca bu kelimelerin kendilerinde uyandırdığı heyecanı herkes duyumsayabilir mi? O “herkes” diye genellediğimiz güruh, pazarlama sektöründe hedef kitle olarak adlandırılıyor. Bu hedef kitle için kelimeler ne kadar heyecan verici veya bazı kelimeler onlar için gerçekten de daha mı güzel? Bunu anlamanın bir yolu olarak sosyal medya hesabında küçük ölçekli bir gezinti yapmaya karar veriyorlar. İnsanların birkaçının Türkçenin unutulmaya yüz tutmuş ve bazen de bilinçli olarak terk edilmiş bu kelimeleri sosyal medyaya taşıması, cümle içinde geçirmesi, o kelimelerin güzel olduğuna dair bir sonuç vermediğini düşünüyorlar.

Burada fark ettikleri şey, bu ürünü otaya çıkarmadan önce bu kelimelerin güzel olduğuna insanları inandırmaları gerektiği. Onur Bey, bunu “bir rüzgâr estirmek” olarak ifade ediyor. “Madem ürün yapmaktan anlamıyoruz, öyleyse anladığımız konuya, yani bu heyecanı insanlara nasıl ulaştıracağımıza odaklanalım.” Nihai hedefleri hiçbir zaman bir reklamcı refleksiyle ürün pazarlamak, ürün tanıtmak ya da marka bilinirliğini sağlamak olmadığı için medya satın almak, sponsorluk ilişkileri kurmak gibi bir çabaya girmeden bu sürecin tamamen doğal ve hedef kitleyi de bu sürece dahi ederek gelişmesi gerektiğine kanaat getirmişler. İşte bu sırada projeye ismini veren bir söz verilmiş. “Biz 365 gün boyunca her gün bir kelime paylaşacağız.”

365 günlük bir söz vermeyi cahil cesareti olarak adlandırıyorlar karı koca. Tabii biz ona, “cahil cesareti” demeyelim de inanmışlık ve adanmışlık diyelim. Sadece iki kişiden menkul dev kadrosuyla, her türlü bahaneden beri, bir sene boyunca bir kelimeyi anlamıyla, etimolojik kökeniyle ve usta yazarlardan alıntılarıyla Twitter, Instagram ve Facebook’tan paylaşma sözü vererek projenin fitilini yakmışlar. 1 Ocak 2015’te “teşebbüs” kelimesiyle başlayarak 31 Aralık 2015’te “Allah’a ısmarladık” sözüyle projeyi nihayete erdirmişler. Böyle bir işe “teşebbüs” etmenin elbette acı ve bazen ekşi geri bildirimleri olacaktır. Çeşitli cenahlardan eleştirilere, daha doğru ifadeyle yergilere maruz kalınmış. Entelektüel cenahtan, yani bu işin mutfağında olan kişilerden bu işi yapabilecek yetkinlikte olmadıkları, bunun bir hadsizlik olduğu yönünde eleştirilerle karşılaşılmış. Diğer taraftan paylaşılan kelimelerin Türkçe olmadıkları, başka dillerden ödünç alındıkları, dolayısıyla bir cahillik ve dil kirliliği güzellemesi olduğu yönünde bir eleştiri yöneltilmiş. Dil hassasiyetiyle kelimelerin yanlış hecelenmesi konusunda eleştiri alınmış. Bu işin kolay olacağını düşünerek girişmedikleri için pes etmek de söz konusu olmamış elbette. Ocak ayının sonunda birkaç bin takipçiye ulaşmayı başarmışlar.

 İster evladiyelik deyin, ister sadaka-i cariye deyin, adına her ne söyleyeceksek amacıyla, ruhuyla, hikâyesiyle dolu dolu, tasarımıyla zamansız, yazarları için medarıiftihar, müstefitleri için başucu niteliğinde bir kitap.
İster evladiyelik deyin, ister sadaka-i cariye deyin, adına her ne söyleyeceksek amacıyla, ruhuyla, hikâyesiyle dolu dolu, tasarımıyla zamansız, yazarları için medarıiftihar, müstefitleri için başucu niteliğinde bir kitap.

Mart ayı başında ise bu projeyi sokaklara taşıma fikri hayata geçirilmiş. Başlangıçta bu sözcüklerin yer aldığı defterler, bez çantalar ve posterler üretilmiş. Bir içeriği ürün hâline getirmekle aslında alanında yeni bir şeyi başarmaya muvaffak olmuşlar. Birinci amaç, görünürlüğü artırmak ve onu tüketilebilir bir hâle getirmek. Özellikle görsel kodların bu denli dikkat celbeden tarafı, avantaj üstünlüğü sağlarken kelimelerin bu görsel dünyaya ve tüketilebilir mecraya dâhil olması, genç kitle için de oldukça ilgi çekici olacaktır ki öyle de olmuş. Bu ürünlere talep artarken kelimelerin dolaşıma girmesi de paralel olarak mümkün hâle gelmiş. Ardından ünlü bir cam markası ile iş birliği yaparak bu kelimeleri bardaklara taşımışlar. Âdeta kelimeleri avcumuza bırakmak ister gibi... Ürünleştirmenin ardından, bu sefer kelimelere kutsiyet atfedilerek kelimelerin meze hâline getirildiği, metalaştırıldığı yönünde eleştiriler almışlar. Her yolun küçük ya da büyük taşları mutlaka vardır. Taşlara tesadüf etmek, o yolun normali ise yolu terk etmek de abesle iştigal olur. Bu eleştirileri birer taş addedersek Ertuğrul çifti, bu taşların üstünden geçerek projenin devamlılığını sağlamışlar.

2015 senesi, herkesin malumu olduğu üzere oldukça hüzünlü, acılı ve kayıplı bir sene olmuştu. Tüm planlar, projeler, hayaller, ati ve mazi anlamını yitirmişken Lûgat365, kelimelerin anlamına sığınmış. O günlerde acıyı ve hissedilen duygu her ne ise onu tarif eden kelimelerin paylaşımı yapılmış. Hiçbir emoji, gif, çıkartma o duyguları anlatmaya kâfi gelmemişti çünkü. “Bir dayanışma ve duygu aktarım biçimi olarak herkes hep birlikte bu kelimelere sarılmıştı.” Acısıyla tatlısıyla bol yorulmalı geçen 365 günün son gününde, “Allah’a ısmarladık” diyerek projeyi nihayete erdirmişler. İlk günden beri hayalini kurdukları bir diğer şey, “Bez ciltli bir kitapta bu kelimeleri toplamak.” Nihayet geçtiğimiz yılın Kasım ayında “Lûgat365 Bazı Tabirler Çok Güzel” adıyla Türkçenin şahsına münhasır tabirlerinin yer aldığı kitabı Can Yayınları’ndan çıkarırlar. İster evladiyelik deyin, ister sadaka-i cariye deyin, adına her ne söyleyeceksek amacıyla, ruhuyla, hikâyesiyle dolu dolu, tasarımıyla zamansız, yazarları için medarıiftihar, müstefitleri için başucu niteliğinde bir kitap. Müstakbel okurlarına şöyle sesleniyorlar: “Köklü, zengin, tadına doyulmayan Türkçemizden tadımlık tabirler. Ne kadar gerekli oldukları ise izahtan vareste.”

Ertuğrul çiftinin bir de Galata’da Güzel Kelimeler Dükkânı adında bir mağazaları var. Hâlihazırda Lûgat365, Hisli Şeyler ve Bir Renk Var hesaplarının da sahipliği yapıyorlar. Bunun üzerine genç yaş grubundan, “Bu kelimelerin güzelliği şaka mı?” değil; “Bu kelimelerin

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım