Almanya’da neler oluyor?

Almanya’da neler oluyor.
Almanya’da neler oluyor.

İkinci Cihan Harbi'nden ağır bir yenilgiyle, tükenmiş bir vaziyette çıktığı hâlde, yaptığı teknolojik atılımlar ile Avrupa’nın en büyüğü olmayı başaran Almanya'nın bugünlerde yeni ve daha çetin bir savaş verdiğinden haberdar mıydınız? Bu ayki konumuz, Almanya ve son zamanlarda boğuştuğu ekonomik sorunlar.

Sanayi, üretim, makine, teknik, mühendislik... “Bu terimler zihninizde hangi pencereyi açıyor, ilk etapta hangi ülkeyi çağrıştırıyor?” diye sorsak ne derdiniz? Büyük ihtimalle bir zamanların mağlup devleti Almanya’dan bahsettiğimi kolaylıkla anlardınız. Peki, İkinci Cihan Harbi'nden ağır bir yenilgiyle, tükenmiş bir vaziyette çıktığı hâlde, yaptığı teknolojik atılımlar ile Avrupa’nın en büyüğü olmayı başaran Almanya'nın bugünlerde yeni ve daha çetin bir savaş verdiğinden haberdar mıydınız? Hem de bu savaşı bir zamanlar kendisinin gelişme yolunda en büyük yardımcısı olan “teknoloji” ile verdiğini söylesek. Hepsi ve daha fazlasıyla bu ay konumuz, Almanya ve son zamanlarda boğuştuğu ekonomik sorunlar.

Bizim bildiğimiz Almanya, teknoloji üretimi dendiği zaman her zaman parmakla gösterilmiştir. Gerçekten de yakın zaman önceye kadar mevzubahis makineler olduğunda Almanya, elit ülkeler kategorisindeydi. Hatta belki hâlen öyledir. Fakat artık mekaniğin önemini giderek yitirdiği bir çağa girmiş bulunuyoruz. Yazılımın çağı olan bu dönemde ise Almanya, teknolojik üstünlüğünü çoktan Çin, ABD, Güney Kore gibi ülkelere kaptırmış durumda. Yeni Almanya ekonomisine baktığımızda çok az yatırım, çok fazla bürokrasi ve aşırı yüksek lokasyon maliyetleriyle yatırımcılar için eski cazibesini yitirmiş bir profil karşımıza çıkmakta.

Küreselleşme ve ucuz enerji girdilerine dayanarak ücretlerin ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlayan Alman büyüme modeli, bugünlerde birtakım risklerle karşı karşıya. Bir zamanlar oldukça başarılı olan, “Ucuz enerji ve ara malı ithal et! Bunları işle ve yüksek kaliteye sahip mal olarak 'made in Germany' algısıyla pahalı bir biçimde ihraç et!” başlıklı iş modeli artık işe yaramıyor. Bu durumun sebeplerini irdeleyecek olursak ilk olarak karşımıza, rakip ülkelerin yazılım ve elektrikli motorlar alanında ilerlemesi ve Almanya’nın hem ekonomik hem de inovatif anlamda rekabet avantajını yitirmesi çıkmakta.

Küresel ticarette korumacılığın artması, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın enerji maliyetlerini yükseltmesi, ABD ve Çin'e olan ticari bağımlılık, GSYH'nin neredeyse yüzde 30'unu oluşturan ihracat kaleminin küresel ekonomideki yavaşlamadan ve artan Çin rekabetinden olumsuz etkilenmesi, Çin ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin Almanya'dan ithal ettiği malları giderek daha fazla üretebilmesi, krizin diğer sebepleri arasında. Bunlara ek olarak Alman ekonomisinin kendi ürettiği bürokrasi, kurallar ve prosedürler altında ezildiği belirtiliyor.

İlk bakışta Almanya'nın, diğer büyük Avrupa ekonomilerine kıyasla Çin'e daha fazla bağımlı olması dikkat çekmekte. Öyle ki Almanya’nın Çin’e ihracatı 105 milyar dolar iken Fransa için bu rakam 27 milyar dolar ve Hollanda için 19 milyar dolardır. Durum böyleyken Çin’deki atılım tüm dünyayı etkilediği gibi, Almanya’yı da ziyadesiyle etkilemekte.

Her ne kadar Kovid-19 salgını, tedarik zinciri kesintileri, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi son dönemde yaşanan çok sayıda kriz, ülke ekonomisinin güç kaybındaki sebepler arasında yer alsa da Almanya, geçtiğimiz sene bir önceki yıla göre yüzde 0,3 daralarak G7 ülkeleri içinde küçülen tek ülke olmuştu. Hükümet, ekonomide bu yıl, yüzde 0,2 küçülme bekliyor. Bu da aslında sorunun arka planında, Almanya özelinde birtakım gerekçeler olduğu kanaatini oluşturmakta.

Bu gerekçeleri doğru bir şekilde tahlil edebilmek için “internal”, yani içsel sebeplere bakacak olursak önce siyasete bakmamız gerekir. Çünkü dünya üzerinde neredeyse her ekonomik sorunun arka planında muhakkak siyasi bir gerekçe yer alır, aynısı siyaset için de geçerlidir. Yani ekonomik sonuçlar siyasi hamlelerden doğduğu gibi, siyasi hamlelerin de arka planında çoğu zaman ekonomik gerekçeler yatar.

İlk bakışta Almanya'nın, diğer büyük Avrupa ekonomilerine kıyasla Çin'e daha fazla bağımlı olması dikkat çekmekte.
İlk bakışta Almanya'nın, diğer büyük Avrupa ekonomilerine kıyasla Çin'e daha fazla bağımlı olması dikkat çekmekte.

Almanya siyasetindeki son gelişmelere bakacak olursak 20 yıl sonra ilk defa erken seçime gitmeye hazırlandığını görüyoruz. Koalisyon hükümetindeki üç partinin; ekonominin canlanması, sosyal politikalar ve bütçe konusunda anlaşamadığı bilinen bir gerçek. Son olarak Federal Maliye Bakanı Christian Lindner’in kamuoyuna yansıyan “Temel Ekonomi Belgesi”, diğer koalisyon ortaklarınca kabul görmeyince Almanya Başbakanı Olaf Scholz, hükümet ortağı partiler ile yaptığı toplantı sonucu Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden aldı. Toplantının ardından hükümette yer alan bakanların geri çekilmesi sonucu ise koalisyon resmen düştü. Tüm bunların öncesinde maliye bakanı ve başbakanın ekonomi çevreleriyle ayrı ayrı toplantılar gerçekleştirmeleri de koalisyonun sonunun yaklaştığı görüşünü güçlendiriyordu. Muhalefetin erken seçim istemesine karşın Başbakan Scholz, 15 Ocak’ta mecliste güven oylamasına gideceğini, martta erken seçim yapılacağını belirtti.

İç çalkantılara ek olarak dış politikada da birtakım kırılmalar yaşanmakta. Donald Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturacak olması, hiç şüphesiz bu kırılmalardan birisi. Trump, seçimi kazanırsa dış ticaret açığını azaltmak ve yerli üretimi desteklemek için gümrük vergilerini önemli ölçüde artıracağını açıklamıştı. Bu doğrultuda AB'den yapılan tüm ithalata yüzde 10 gümrük vergisi uygulamak planları arasında. ABD’nin Alman mallarının en büyük alıcısı konumunda bulunduğunu da düşünürsek, Trump’ın seçilmesinin kötüye giden Alman ekonomisi için iyiye işaret olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Almanya ekonomisindeki aksaklıklara ek olarak ülkede işsizlik ve şirket iflaslarının arttığını söylemek de mümkün. Şirketlerin ve ortaklıkların iflas başvuruları, yılın son çeyreğinde geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 48 arttı. Üstelik bunun son 20 yılda kaydedilen en yüksek iflas oranı olduğu bildiriliyor. Alman ekonomisinin büyümesinde önemli bir yeri olan imalat sanayinde de ciddi bir gerileme söz konusu. Konuya ilişkin bir veriye göre Alman şirketlerinin siparişlerinden yaşanan azalmanın oranı yüzde 40'ın üzerine çıkmış durumda. Bu, 2009 finansal krizinden bu yana görülen en yüksek seviye.

Euro Bölgesi'nde yükselen enflasyona karşı artan faiz oranları da Alman şirketlerinin yatırım yapma isteğini zayıflatıyor. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW) Başkanı Nils Jannsen, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Alman ekonomisi yerinde sayıyor. GYSH son beş yılda neredeyse hiç artmadı,” ifadelerini kullanıyor. Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK) Genel Müdürü Martin Wansleben ise “Alman ekonomisi sıkışmış durumda. Avrupa'da ve uluslararası alanda geride kalıyor. Almanya'nın Avrupa için ekonomik bir yük hâline gelmesinden ve artık ekonomik itici güç rolünü yerine getirememesinden büyük endişe duyuyoruz. Gerçek bir yapısal kriz yaşıyoruz,” diyor.

Alman otomotiv tedarikçisi Schaeffler de 2 bin 800'ü Almanya'da olmak üzere Avrupa'da 4 bin 700 kişiyi işten çıkaracağını duyurdu.
Alman otomotiv tedarikçisi Schaeffler de 2 bin 800'ü Almanya'da olmak üzere Avrupa'da 4 bin 700 kişiyi işten çıkaracağını duyurdu.

Yaşanan bu krizin bizi nasıl etkileyeceğini düşündüğümüzde ise elbette ilk olarak akıllara sayıları 3,5 milyonun üzerinde olan gurbetçi vatandaşlarımız geliyor. Bazı kaynaklara göre Almanya’daki bu sanayi krizinden en çok etkilenecek gruplar arasında Türk işçiler yer alıyor. Alman ekonomisi gerilemeye devam ederse birçok gurbetçimiz de işsiz kalabilir. Ayrıca Türkiye olarak 50 milyar dolar ticaret hacmimizin bulunduğu bir ülkenin üretiminde yaşanan aksamaları, özellikle ithal mallar özelinde hissedeceğimize hiç şüphe yok. Fakat bu durum, doğru hamlelerle ihracat noktasında belirli fırsatlara da yol açabilir.

Almanya ile özdeşleşen sektörlerden biri olan otomotivde de kayda değer gerilemeler görmekteyiz. Örneğin Avrupa'nın en büyük otomobil üreticisi Volkswagen, üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle Almanya'da, tarihinde ilk kez fabrika kapatmayı ve çalışanları işten çıkarmayı planlıyor. Buna ek olarak Alman otomotiv tedarikçisi Schaeffler de 2 bin 800'ü Almanya'da olmak üzere Avrupa'da 4 bin 700 kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Bu durumun sebeplerine baktığımızda Avrupa otomotiv sektörünün, başta elektrik olmak üzere yüksek üretim maliyetleri, düşen talep ve Çin'in artan rekabetine kadar birçok zorluk dikkat çekiyor. Otomobil endüstrisinde çığır açan teknolojilerin son yıllarda Çin ve ABD'den gelmesi, Avrupa kamuoyunda tartışma konusu olurken; Volkswagen'in fabrika kapatmayı düşünmesi, Alman otomotiv sektöründe âdeta bir deprem etkisi oluşturdu.

Uzmanlar, “Almanlar, ABD'ye bağımlı dış politika yerine çok kutuplu bir stratejiye yönelirse kısa zamanda toparlar. Bunun yolu da Türkiye, Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler geliştirmekten geçiyor,” diyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Başbakan Scholz da iki yıl aradan sonra ilk defa Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. Almanya'da yaşanan enerji krizinin de etkisiyle ilerleyen günlerde Almanya cephesinden Rusya’ya karşı daha ılımlı bir politika görebiliriz. Bakalım, yakın gelecekte Almanya'da neler değişecek?

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım