Adabımuaşeret timsali İstanbul beyfendisi

Adabımuaşeret timsali İstanbul beyfendisi.
Adabımuaşeret timsali İstanbul beyfendisi.

İstanbul beyefendisi, her şeyden önce gençler tarafından model alınabilecek örnek bir şahsiyettir. Nezaketi ve medeni tavrıyla ön plana çıkan bu karakter, adabımuaşeretten nasibini almış Müslüman Türk toplumundaki ortak değerler algısının temsilcisidir. Gelin, bu saygıdeğer şahsiyetin özelliklerini biraz daha yakından tanıyalım.

Asırlar boyunca üç kıtaya hükmetmiş büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olan İstanbul, yeryüzündeki hemen her milletten insanın hayalini kurduğu görkemli bir şehirdi. Bu nedenle “İstanbul kültürü” dendiği zaman, her şeyden önce bizim geçmişimizi, ecdadımızı ifade eder. Osmanlı döneminde İstanbullu olmak bir ayrıcalıktı. Bu kadirşinas insanlar, medeniyetin zirvesini yaşayan payitahtta ortaya çıktı.

Pera'dan öteye

İstanbul beyefendisi ve hanımefendisi demek, aslında şehirli, terbiyeli, görgülü, rafine beğenilere sahip medeni insanları ifade eder. İstanbul beyefendilerini yaşam alanlarını Beyoğlu’na, Pera’ya indirgemek haksızlık olur. Onların adı geçtiğinde Beyoğlu’nun akla gelmesinin nedeni, 19. yüzyıl İstanbul'unun gezinti alışkanlığı ile ilgilidir. Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi'ne ya da eskilerin tabiriyle Cadde-i Kebire çıkmak, orada dolaşmak, alışveriş yapmak, lokanta, pastane ve kahvehanelere uğrayıp hasbihâl etmek bir dönemin modasıydı. İnce zevk sahipleri oraya giderken en güzel elbiselerini giyerdi. Beyefendiler tıraşlarını olur, takım elbiselerini ütületir, gömleklerini kolalatır, feslerini takar, misklerini sürerlerdi. Hatta bazı hatıratlarda kayıtlıdır, “Bugün Beyoğlu'nda ilk kez ütüsüz bir pantolon görüldü, herkes teessüf etti,” diye.

İstanbul beyefendilerinin ve hanımefendilerinin asıl mekânı, Tarihî Yarımada'daki sur içinin kalbi olan Fatih ilçesidir. Sirkeci'den Cağaloğlu'na, Divanyolu'ndan Direklerarası'na uzanan bölge, İstanbul beyefendilerinin arzıendam ettiği yerlerin başında geliyordu. Buna Boğaziçi'ni ve Emirgândan Sarıyer’e kadar uzanan sahil bandındaki sayfiye yerlerini de ekleyebilirsiniz. Ayrıca kibar semti Beylerbeyi’nden bahsetmemek eksiklik olur. Bir dönem Şirket-i Hayriye'nin en gözde iskelelerinden biri olan semte vapurlar yanaştığında hep geç kalkarmış. Neden biliyor musunuz? Çünkü o kadar çok İstanbul beyefendisinin oturduğu bir yermiş ki ahalinin, “Aman efendim, önden buyurunuz,” demelerinden vapurun hareket saatini geçirirlermiş. Sözü geçmişken “efendim”, İstanbul beyefendisinin ağzından düşürmediği kelimelerden biriydi. Fakat bu letafet sahibi zatlar, sadece iltifata tabi değildi.

Geçim ehli olmak

İstanbul beyefendileri, mahallelerine, şehirlerine ve geleneklerine sahip çıkardı. Doğaya ve hayvanlara zarar vermez, insanları rahatsız etmekten imtina ederlerdi. Davranışları ölçülüydü. Gönül almayı bilirler, bir acı kahvenin kırk yıllık hatrını gözetirlerdi. Kılık kıyafetlerine ve temizliklerine çok dikkat ederlerdi. Zengin bir Türkçeyle konuşurlar, kulağa hoş gelen cümleler kullanırlardı. Bununla da yetinmeyip şairlerin, yazarların ve örnek şahsiyetlerin sözlerini cümlelerinin arasına serpiştirirlerdi. Dürüstlük, vefa, ahlah, iman, cömertlik gibi hasletler, onların olmazsa olmazıydı. Büyüklerine karşı saygılı ve yardımsever, küçüklerine karşı koruyucuydular. Vapura ya da tramvaya binip bir yaşlı, hasta, hamile ya da takatsiz bir insan gördüklerinde hemen yer verir, yardımcı olurlardı. Onlar, aynı zamanda birer mahalle abisiydi. Hâl ve tavırlarıyla mahalle delikanlılarına rol model olurlar, alçakgönüllülüğü elden bırakmazlardı. Evlerinden fakirhane diye bahseder, garibanın sofrasına oturduklarında çorbayı ziyafet olarak adlandırırlardı. Bir insanın yediğinden, içtiğinden bahsetmesi, malıyla mülküyle hava atması, onların nazarında büyük bir görgüsüzlüktü. İzzetine düşkün olan İstanbul beyefendisi, gerektiğinde “Sürçülisan ettiysek affola!” demesini bilir, şımarıkça hareket etmez, ikramı ve selamı çok severdi. Komşularına iyi davranır, geçim ehli olarak anılırlardı.

Ah, nerede o güzel insanlar?

O yıllardan bugüne köprünün altından çok sular aktı. Tanzimat’la birlikte geleneksel Osmanlı terbiyesi ve kültürüyle yetişmiş, fakat yüzünü Batı’ya dönmüş yeni bir insan tipi ortaya çıktı. Şekilci bir anlayışla Batı tipi bir yaşam tarzının neredeyse birebir taklit edilmesi, “beyefendi” kavramındaki ilk çatlağın oluşmasına neden oldu. Artık zihniyet topyekün değişmeye başlayınca “beyefendilik” müessesesi buhranlı bir bocalama sürecine girdi.

Artık günümüzde İstanbul beyefendisi tabiri, hoş bir seda olarak hatırlanıyor, iltifat olarak kullanılıyor. Hemen herkes onlar hakkında, “Nerede o güzel insanlar?” diyor; yakın zaman öncesine kadar bu insanların aramızda olduğuna kimse inanmak istemiyor. Oysa İstanbul beyefendilerini unutulmaz kılan hasletler, bizim fıtratımızda var. “Hepimizin birer İstanbul beyefendisi olması

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım