Tarihî yarımadadan bakıp Beyazıt Kulesi'ni görmeyen İstanbullu yoktur. Ama Beyazıt Kulesi'nden tarihî yarımadayı seyreden talihliler azdan da azdır. Avusturyalı ressam Hubert Sattler onlardan biri. 1840-50'lerde bu muhteşem manzarayı kuleden temâşa ile kalmamış, tuvaline emanet etmiş. Dersaadet ressamın fırçasına gün batımında yakalanmış olmalı. Güneşin sarı-kızıl kolları İstanbul'un bütün renklerini esir almış neredeyse.
O vakitler Harbiye Nezareti'ne ait olan, çadırların kurulu olduğu alanda (bugünkü Beyazıt Meydanı) askerler talimde. Az ötede Beyazıt Camii ikindi namazındaki misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor ya da uğurluyor, kim bilir! Hemen solunda kubbeli çatısının altına saklanmış dev bir labirent misali uzanan Kapalıçarşı… Beyazıt Camii'ni Nuruosmaniye Camii'ne kavuşturmakla vazifeli sanki. Nuruosmaniye; sağda Sultanahmet, solda Ayasofya'nın ortasına heybetle kurulmuş, üçü birlikte Marmara'nın sularına daldırıyorlar minarelerini.
Hepsinden ihtiyar (o vakitler 1500'lerinde) olan Çemberlitaş Sütunu ile kol kola vermiş Atik Ali Paşa Camii'ni göremedik demeyin sakın. Gözümüzün içine bakıyorlar yahu!
Sattler'in gözleri Topkapı Sarayı'nı kaçırmış belki ama Adalet Kulesi tabloya sokuluvermiş sol köşeden. Hemen ardında Kadıköy, adı üstünde bir sahil köyü. En sağda ise Yenikapı, Yedikule, Zeytinburnu, Bakırköy sahil şeridi bugünkü hırçınlığına inat usulca çevreliyor Marmara'yı. Tam karşıda Adalar, ardında Yalova sahili gri mavi kuşatıyor kadim şehri. Bize de yitirdiğimiz payitahtı hiç değilse bir tuvalde yakalayışımıza şükretmek düşüyor.
+ GZT Haber Merkezi'nden çıkan tüm içeriklerde olduğu gibi burada da 'GZT bakış açısı' hakim... Son dakika ise en hızlı, merak edilen ise en anlaşılır, dolu dolu bir konu ise en doyurucu şekilde takipçilerimize sunuyoruz. Yine de soru işareti kaldı ise iletisim@gzt.com'a mail atmanız, sosyal medya hesaplarımızdan bize mesaj göndermeniz yeterli.