Türkiye'nin Çin ve Rusya'yla ilişkisi Doğu Akdeniz'de alternatif çıkış yolu oluşturuyor
● Dünya siyasetinin yakın tarihteki sıcak gelişmelerinin oyuncularında bir değişim yaşanmazken, oyun alanlarındaki genişlemeler ve değişkenlik gösteren çıkarların yeni merkezi Doğu Akdeniz bölgesi olarak dikkati çekiyor.
● Kıbrıs adasının kuzey, doğu ve güney kısımlarında KKTC tarafından TPAO'ya ruhsat sahaları verildi. KKTC'nin münhasır ekonomik bölgesinde olan bu bölgelerde, TPAO'ya ait gururlarımız Fatih, Yavuz ve Barbaros gemileri arama ve sondaj faaliyetleri yapıyor.
● Doğu Akdeniz'deki son duruma ilişkin GZT'ye konuşan KKTC Akdeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri (Cumhuriyet Meclisi eski Özel Kalem Müdürü) Gökhan Güler,"Türkiye, Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin olumlu yönde ilerlemesi Doğu Akdeniz’de kıskaca alınmaya çalışılan Türk tarafı için alternatif bir çıkış yolu olarak değerlendirilmektedir" dedi.
Arap baharıyla başlayan sürecin devamı olarak değerlendirilen Suriye'deki iç savaş, Mısır'daki siyasi çıkarımlar ve ABD'nin yaklaşık 10 bin kilometreden işgalci konumundaki İsrail'in başkentini Kudüs olarak tanıması, Golan Tepeleri ve ABD'nin İran'a yaptırımları son 15-20 yılda bu coğrafyanın en çok konuşulan konuları oldu.
Dünya siyasetinin yakın tarihteki sıcak gelişmelerinin oyuncularında bir değişim yaşanmazken, oyun alanlarındaki genişlemeler ve değişkenlik gösteren çıkarların yeni merkezi Doğu Akdeniz bölgesi olarak dikkati çekiyor.
Yaklaşık olarak 1,7 milyar varil petrol ve 122 trilyon fit küp gaz potansiyeline sahip olduğu düşünülen Doğu Akdeniz'de, ABD, AB ve İsrail'i de yanına alarak bölgede 'enerji ittifakı' kuran Güney Kıbrıs Rum kesimine Türkiye'nin arama faaliyetleriyle karşılık vermesi Akdeniz'de enerji kaynaklarında diplomasinin de önemini hatırlattı.
Bu bağlamda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Doğu Akdeniz’de gaz krizinin temelini oluşturan Kıbrıs Rum kesiminin tek yanlı paylaşım anlaşmalarına şiddetle karşı çıkarken Kıbrıs'ın kuzey, doğu ve güney kısımlarında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na (TPAO) ait Fatih, Yavuz ve Barbaros gemileri arama ve sondaj faaliyetleri yapıyor.
#YavuzhazırTürkiyehazır pic.twitter.com/deUx5obg5g
— Çağrı Saçaralp (@cagrialp35) June 20, 2019
Doğu Akdeniz'deki son gelişmelere dair GZT'ye konuşan KKTC Akdeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri (Cumhuriyet Meclisi eski Özel Kalem Müdürü) Gökhan Güler, "Kendi çıkarları ve menfaaletleri gereği bugün Avrupa Birliği, ABD Rumların yanında görünüyor olabilir ama yarın menfaatleri değişecek olsa onların da pozisyonlarında değişiklik olabilir." şeklinde konuştu.
Rum Yönetimi'nin, Kıbrıs konusunu ve hidrokarbon meselesini kendi lehine çözebilmek maksadıyla tek taraflı olarak uluslararası hukuku hiçe saydığını vurgulayan Güler, "Rum kesimi ilan ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nin gaz arama ihalelerini özellikle Amerikan Exxon Mobile, Fransız Total ve İtalyan Eni şirketlerine vererek ‘ABD ve AB ülkeleri ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmeye çalışmıştır!" ifadelerini kullandı.
Doğu Akdeniz'de Rum Kesimi'nin yanında yer alan devletlerin, Doğu Akdeniz'den çıkarılacak olan doğalgazı-petrolü deniz altında döşenecek EastMed adı verilen bir boru hattı ile Kıbrıs'tan önce Yunanistan'ın Girit adasına, oradan da Yunanistan'ın Mora Yarımadası'na, daha sonra da İtalya'ya aktarmak istediklerini belirten Güler, şunları kaydetti:
- "EastMed projesi hem fiziki anlamda hem de ekonomik anlamda gerçekçi değil. Onlar sadece Doğu Akdeniz'deki hibrokarbon kaynaklarını değil, Ortadoğu'nun da kaynaklarını bu şekilde taşımak niyetindeler.
- Gerçekçi olan proje Türkiye'nin Azerbaycan'la birlikte gerçekleştirdiği enerji hattı olan TANAP projesidir. TANAP projesi enerji güvenliği, istikrarlı sürdürülebilir gaz temin edilmesi açısından önemlidir. East projesi gerçekçi bulunmayıp hayata geçmeyince bugün Türkiye'nin karşısında olan devletler doğalgaz-petrolü TANAP projesi üzerinden taşımak isteyebilirler."
BM Genel Kurulu’nun 1962 tarihli doğal kaynaklar üzerinde Daimi Egemenlik Kararı’na göre, doğal kaynaklar o ülkede yaşayan halklara ve milletlere aittir, denilmekte olduğunu ve devletlerden asla bahsedilmediğini vurgulayan Güler,
"Rum yönetiminin bu anlamda tek yanlı olarak yasa dışı biçimde ilan ettiği sözde MEB’i ile Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etmesi kesinlikle kabul edilemez! GKRY’nin hukuken tek taraflı olarak 2003 yılında Mısır, 17 Ocak 2007’de Lübnan ve 3 Şubat 2011’de de İsrail ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlama Anlaşmaları’nın geçerliliği ve bu anlaşmalar sonrasında parsellenen bölgeler Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan tartışma ve gergilimin temelini oluşturmaktadır.
GKRY’nin tek yanlı ve adanın ‘tek hakimi’ gibi davranarak sözde parsellediği blokların 1,4,5,6 ve 7 numaralı kısımları Türkiye’nin kıta sahanlığı ile ve ayrıca 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı kısımları ise KKTC’nin deniz sınır alanları ile örtüşmektedir.
Yaşanan gelişmeler çerçevesinde KKTC kendi hükümranlık haklarını kullanarak 2011 yılında Türkiye’nin ulusal kuruluşu olan Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı'na A,B,C,D,E,F,G diye 7 tane alan tanımlayarak ruhsat vermiştir." şeklinde konuştu.
İsrail'in Mısır'ın ve Güney Kıbrıs'ın bulduğu birkaç gaz sahası mevcut olduğunu belirten Güler, "Bunların çıkartılıp, pazarlanıp bundan iyi bir gelir elde edilecek bir durum şu aşamada mümkün değil. Buradaki mücadele esasında Doğu Akdeniz'e hakim olma mücadelesidir." dedi.
Türk tarafının doğalgazda ortak komite kurulması teklifinin ne anlama geldiğini, ilerleyen süreçte Rum Kesimi'yle ortak bir noktada anlaşma olup olmayacağına karşı ne düşündüğü sorduğumuz KKTC Akdeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri (Cumhuriyet Meclisi eski Özel Kalem Müdürü) Enerji Uzmanı, Gökhan Güler şunları söyledi:
"Türk tarafı (Türkiye-KKTC) 2000'li yılların başında bu konular gündeme ilk kez geldiğinde de iyi niyetle Kıbrıs sorunu çözülmeden Doğu Akdeniz'in Kıbrıs sorununa olumsuz yansıması olacağı düşüncesini gerek muhattaplarına gerek Birleşmiş Miletler'e Rum Kesimi'nin Annan Planı'nı reddetmeleri sonrasında Avrupa Birliği yetkililerine ve ABD'ye defaatle söyledi.
Türkiye, bu konunun Kıbrıs sorununun çözümü sonrasına ertelenmesini ya da süreç ortak komite kurularak ortak değerlendirilmesini, ortak yönetilmesini istedi. Türkiye bu görüşlerini 2000'li yılların başında da 2019'da da defaatle dile getirdi."
"Rum toplumu paylaşmaya hazır değil"
Rum Kesiminin anlaşma yolunu seçmeyeceğini belirten Güler, "Temmuz 2017'de Crans Montana'da Kıbrıs müzakerelerinin kopmasının ana nedeni Rum lider Anastasiadis da bunu ifade etmiştir. Rum toplumu paylaşmaya hazır değil. Zaten yaklaşımlarında da Kıbrıs Türklerini yüzde 17 yüzde 18 gibi azınlık olarak görme eğilimi içindeler. Yani eşit paylaşım ortak paylaşım gibi bir yaklaşımları yok.
Kıbrıs sorununu federasyon temelinde çözelim diyorlar ama Kıbrıs Türklerini bir takım haklar verilmiş bir yapının içine almak istiyorlar. Diyorlar ki biz egemen oluruz biz yönetiriz size de birtakım imtiyazlı haklar veririz." dedi.
Doğu Akdeniz'deki gerginliğin sıcak çatışmaya dönme olasılığının olup olmadığını sorduğumuz Güler, "Sıcak çatışmayı tabiki istemeyiz. Ancak gerek Yunanistan gerek Kıbrıs Rum Kesimi tahrik edici politikalar izliyorlar. Rum tarafı zaman zaman ortamı gerecek çıkışlar yapıyor. Umarız bölgede sıcak çatışma yaşanmaz; ama çatışma riski yok diyemiyoruz. Kısa bir süre önce Kıbrıs Rum Kesimi'yle Fransa'nın askeri bir anlaşma imzaladığını da hatırlatalım. Burada garantör olarak sadece Türkiye-Yunanistan ve İngiltere söz sahibidir. Bu ülkeler askeri anlamda garantör olarak bulunabilir. Bugün Fransa'nın bölgede Rumlarla askeri olarak anlaşmış olması Rumların bölgede Fransız gemilerini koruyacağını taahüt etmesidir." ifadelerini kullandı.
Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri için Fatih'e eşlik edecek olan Yavuz Sondaj gemimiz Doğu Akdeniz'e ulaşırken bölgedeki son durumu GZT editörü @cagrialp35 anlattı pic.twitter.com/3bFhfJl5i4
— gzt (@gztcom) July 11, 2019
Rusya ve Çin'le Doğu Akdeniz'de işbirliği mümkün mü sorusuna yanı veren Güler, Rusya'nın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'yle Rumların Avrupa Birliği'ne giriş dönemine kadar iyi ilişkiler içerisinde olduğunu hatırlatarak şunları kaydetti:
"Güney Kıbrıs'a yatırım yapan Rus şirketleri çifte vergilendirmeye tabi tutulmuyordu. Yüzde 12 vergi değil yüzde 4 vergi ödüyordu. Buna bağlı olarak da Rusya'nın özellikle kıyı bankacılığı anlamında Güney Kıbrıs'ta ciddi bir şirketlenme durumu vardı. Rumlar Avrupa Birliği'ne girince birtakım sıkıntılar başladı. Rum Kesimi'nde bankaların iflas etmesine de bu sürecin yansıması diyebiliriz.
ABD ve AB üyesi ülkelerin Rum yönetimi'nin yanında koşulsuz hizalanması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lehine hamlelerde bulunmaları neticesinde Türkiye, Rusya ve Çin arasında var olan işbirliği her geçen gün giderek gelişmeye başlamıştır.
Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye Petrolleri’nin Çin ve Rus şirketleri ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirmeye başladığı bilgileri gündeme gelmeye başladı.
Türkiye, Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler olumlu yönde ilerliyor. Bu durum Doğu Akdeniz’de kıskaca alınmaya çalışılan Türk tarafı için alternatif bir çıkış yolu olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede Rusya Enerji Bakanı Novak’ın Türkiye ile Doğu Akdeniz’de işbirliğine yönelik sinyaller vermesi, son derece önemli ve geleceğe yönelik kritik mesajlar içermektedir."
Ne olmuştu?
Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak geçtiğimiz ay yaptığı bir konuşmada Akdeniz'de Rus şirketlerin başarılı enerji projelerinde yer aldığını belirterek, "Eğer ticari açıdan tüm tarafların yararına projeler olursa, Rus şirketleri Doğu Akdeniz'de Türkiye ile iş birliğine yönelik kararlar alabilir." demişti.
Kapalı Maraş'ta son durum ne?
Kıbrıs'a 1878'de hakim olan İngiltere'yle birlikte adada bir takım hukuki sıkıntılar yaşandığını belirten Güler, "Bu sıkıntılardan en önemlisi de toprakla alakalı kısımdı. Vakıf malı olan toprakları şahısların malına çevirmeye çalıştılar. Bu uluslararası hukuktan kabul edilebilecek şey değil. Çünkü vakıfların arazileri hiçbir şekilde devredilemez, satılamaz. Kiralabilme imkanı var ama kiralamak yerine vakıf arazilerini şahıslara vermeye çalıştılar.
Maraş'taki araziler de bunların bir kısmı. Arazi kısmı 3 tane vakfa ait görünüyor. Arazilerin üzerine yapılmış binalar var ama bunlar tamamen İngilizlerin döneminde İngilizlerin ve sonrasında devam eden dönemlerin yanlışlığından kaynaklandı. Kapalı Maraş açıldığı takdirde Rumlar gelmek isterse öncelikle arazilerin vakıflara ait olduğunu kabul edip kalacakları yerlerin, ticaret yapacakları yerlerin kiralarını ödemek durumundalar. Kapalı Maraş süreci kısa sürede bitmez." şeklinde konuştu.