Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM'nin terör örgütü ile anlaşması kabul edilemez
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM yetkilisinin PKK teröristiyle metin imzalamasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "BM'nin terör örgütü YPG/PKK ile bünyesindeki çocuk savaşçıları bırakması bahanesiyle görüşmesi ve bir anlaşma imzalanması asla kabul edilemez." dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Japonya'nın Osaka kentinde yapılan G20 Zirvesi ile Kyoto, Tokyo ve Çin'in başkenti Pekin'deki temaslarının ardından Türkiye'ye hareketinden önce Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nde gazetecilerle bir araya gelerek gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Osaka'da yapılan G20 zirvesinin ardından Japonya'da gerçekleştirdikleri sergi açılışları ve resmi ziyaretleri anımsatan Erdoğan, Japon İmparatoru Naruhito ile "güzel ve sıcak bir görüşme" gerçekleştirdiklerini anlattı.
Japonya ile ilişkiler
Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile de çalışma yemeğinde heyetler arası toplantıyla ikili ilişkileri ve bölgesel, küresel konuları etraflı bir şekilde ele aldıklarını ifade eden Erdoğan, "Japonya ile ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek için ekonomik ortaklık anlaşmasını tamamlamak üzereyiz. Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ilişkilerimizi taçlandıran bir adım olmuştur. Yakın bir zamanda rektör atayacağız ve üniversite kampüsünün inşası başlayacak." dedi.
Japonya ile altyapı, teknoloji, enerji ve savunma sanayi alanlarında iş birliğinin güçlenerek devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, Japonya ile Asya, Çin-ABD gerginliği, İran, Kuzey Kore ve Suriye konularını da ele aldıklarını aktardı.
Japonların da ABD'nin İran yaptırımlarından rahatsız olduğunu dile getiren Erdoğan, "İran ile iyi ilişkileri var. Fakat Abe'nin arabuluculuk girişimi de netice vermedi. Bölgemizdeki sorunları çözmek için yeni bakış açılarına ve cesur bir liderliğe ihtiyaç var." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin ziyaretinde ise Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping ile ikili ilişkileri ve bölgesel, küresel konuları kapsamlı bir şekilde ele aldıklarını belirterek, "50 milyar dolar ticaret hacmini hedefledik. Bunun için atılacak adımların müzakeresini yaptık. Türkiye'deki Çin yatırımlarının artmasını teşvik ediyoruz. Türkiye'de binin üzerinde Çinli girişimci var. Türk mallarının Çin pazarına girmesi konusunda da ortak iradeyi Sayın Şi Cinping'de gördüm. Bu konuda bizden değişik alanlarda Çin'e ihracat yapmamızı istediler." ifadelerini kullandı.
Kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasının Çin ile ilişkileri daha ileri düzeye taşıyacağına işaret eden Erdoğan, savunma sanayisine ve ileri teknolojiye yönelik adımlar atılabileceğini, ticaretteki dengesizliğin de bu yolla aşabileceğine inandıklarını karşılıklı olarak ifade ettiklerini vurguladı.
Türk-Çin Hükümetler Arası İşbirliği Komitesi'nin Türk tarafındaki eş başkanlığını Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın yürüttüğünü aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Enerji, ticaret, teknoloji altyapı ve turizm alanlarında iş birliğini güçlendireceğiz. Turizmde şu anda Çinli turist sayısı 400 bini aştı. Bu geçen yıla göre yüzde 60'lık artış demek. Güzel bir gelişme. Bunun yanında THY'nin Çin'de birçok destinasyona ihtiyacı olduğunu bize söylediler. Biz de kendilerinden rica ettik. Konuyla ilgili gerekli talimatları verdi. Temenni ederim ki bu da kısa sürede gerçekleşir."
"Doğu Türkistan ve Uygur konusunu da ele aldık"
Erdoğan, 2021'in Çin ile diplomatik ilişkilerin 50. yılı olduğunu hatırlatarak, buna yönelik çalışmaları olacağını, Çin'de bir Yunus Emre Kültür Merkezi açılacağını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Görüşmemizde Doğu Türkistan ve Uygur konusunu da ele aldık. Bu meselede karşılıklı hassasiyetleri dikkate alarak bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum. Ancak bu konuyu istismar eden yaklaşımlar da var. Bu istismarlar da Türk-Çin ilişkilerinde olumsuz yansımalara neden oluyor. Bu konuda istismarlara fırsat vermemek lazım. Bunlar üzerinden bu tür istismarları yapanlar, bir tür rant elde etme gayretine girenler, ne yazık ki işin büyük ölçekte Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir karşı devletle ilişkilerini düşünmeden duygusal bazı hareketler içine girerek bedelini, faturasını gerek kendi soydaşlarına gerekse Türkiye Cumhuriyeti devletine ödetiyorlar. Atacağımız başka adımlar da var. Gerekirse Türkiye'den Doğu Türkistan'a bir heyet gönderilmesi noktasında buna da açık olduğunu söyledi. 'Gelsinler, gezsinler, baksınlar' dedi."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgesel, küresel konularda Çin'le pek çok hususu paylaştıklarını, tek taraflılığa karşı çok taraflılığı ve uluslararası hukuku, oturmuş teamülleri desteklediklerini vurgulayarak, "Vergi ve ticaret savaşlarından biz de rahatsızız, onlar da rahatsız. İran yaptırımları da bölgesel istikrar ve barışa katkı sunmuyor. Bundan kendileri de rahatsız. Çin'in yol ve kuşak projesini Türkiye'miz için de önemli buluyorum. Çünkü biz de orta koridor projesiyle gündemdeyiz. Bunun yanında Sayın Şi Cinping'i ülkemize davet etmiştim, olumlu yanıt verdi. Uygun zamanda Türkiye'ye yapacağı ziyaret ilişkilerimizi güçlendirecektir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin Çin'e ihracatının arttığını ve bu ziyaretteki teklifleriyle bunun daha da artacağına olan inancını da dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ama bizim onlarla yapacağımız en önemli iş demiryolu yatırımlarına yönelik olacak. Bunlara sıcak bakıyorlar. Bunun yanında birlikte yapabileceğimiz bazı başka önemli yatırımlar var. Bu çerçevede Kanal İstanbul'u, Boğazdan üç katlı geçişleri ve Konya'daki projeleri misal verebiliriz. Sivas-Erzincan demiryolu ile ilgili de olumlu yaklaşımları var. Arkadaşlarımıza bütün bunlarla alakalı gerekli talimatları verdik. Onlar da bu süreci takip edecekler. Ben kısa zamanda netice alacağımıza inanıyorum. Hepsinden öte savunma sanayisinde iş birliğimizin önemini vurguladık. Kendileri de aynı pozisyonda olduklarını ifade ettiler. Kendilerinin de terörle ilgili ileri derecede sıkıntıları var. Bu konuya yönelik aynı hassasiyeti paylaştıklarını ifade etti. Bundan sonra da atacağımız adımlarda dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini söylediler. Tabii 'Tek Çin' projesi kendileri için çok önemli. Bizim de bu hassasiyeti gösterdiğimizi tespit etmiş vaziyetteler. Libya ile ilgili konularda da bundan sonraki süreçte dayanışmamızı göstereceğimiz ülkelerin sayısı da her geçen gün artıyor. Bu da Libya'da attığımız adımları güçlendiriyor."
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Erdoğan, yeni Japon İmparatoru ile sohbetin detaylarına ilişkin bir soru üzerine, yeni imparatorun bir öncekine göre daha genç ve 59 yaşında olması nedeniyle daha dinamik, mütevazı bir yapısı olduğunu söyledi.
Erdoğan, yeni imparatorun kendisini, imparatoriçe ile kapıya kadar gelerek karşıladıklarını ve görüşmeden sonra yine kapıya kadar uğurladıklarını anlatarak, "Bu mütevazı hal aslında geleneklerinde var. Yarım saat görüşmemiz oldu. Ben kendisini Türkiye'ye davet ettim. Biliyorsunuz yurt dışına çıkış için İmparatora müsaadeyi hükümet veriyor. Bu konuyla ilgili olarak da 'Biz Sayın Başbakan'la görüşürüz, ona da söyleriz, sizi Türkiye'de ağırlayalım.' dedik. Çünkü imparatoriçe Türkiye'ye gelmemiş, ancak Türkiye'yi sevdiğini söyledi. 'O halde bekliyoruz' dedik." ifadelerini kullandı.
Son yıllarda Türkiye-Çin ilişkilerinde iki gerilim noktası olduğu bunlardan ilkinin Çin'e verilen ama iptal edilen füze ihalesi, ikincisinin de Uygur Halk Ozanı Abdurrahim Heyit'in öldürüldüğü iddiası üzerine Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklama ve Çin'in Heyit'in hayatta olduğuna ilişkin yayınladığı video olduğu belirten Erdoğan, görüşmede bu konuların gündeme gelip gelmediğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
"Bu füze meselesinin askeri, stratejik, teknik birçok boyutu var. Ama bu Çin'e yönelik herhangi bir ön yargıdan kaynaklanmadı. Yetkili arkadaşlarımız Rusya'nın da teklifini görünce incelemesini yaptılar, teklifleri mukayese ettiler ve o zaman kararı bu şekilde aldık. Ama bu bizim Çin'le savunma sanayisine yönelik ilişkilerimizin kopması anlamına asla gelmez. Biz Çin'le birçok noktada alışveriş yapabiliriz. Zaten bugün sayın Devlet Başkanı füze alımından vazgeçilmesi meselesini gündeme dahi getirmediler. Böyle bir şey olmadı. İkinci soruya gelince, bu konuda o malum olayı kendileri hiç açmadı. Açmadığı halde biz o zaman ki durumu biliyoruz. Burada maalesef bizim kendi dışişleri teşkilatımızın iletişim yanlışı olmuştur. Ama onlar da yoluna girmiş oldu."
"BM böyle bir skandalın altına imza koyamaz"
Erdoğan, bir gazetecinin "BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Virginia Gamba PKK ile çocuk savaşçılar konusunda bir anlaşma yaptı. BM temsilcisinin terör örgütüyle anlaşma yapmasını nasıl karşılıyorsunuz?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"BM'nin terör örgütü YPG/PKK ile bünyesindeki çocuk savaşçıları bırakması bahanesiyle görüşmesi ve bir anlaşma imzalanması asla kabul edilemez. Bu konuda biz de ilgili mercileri ciddi manada silkelemek istiyoruz. Hangi gerekçeyle olursa olsun BM'nin bir terör örgütünü bu şekilde muhatap alması, masaya oturması ve resmi bir statü tanır gibi bir anlaşma imzalaması en hafif ifadesiyle bir skandaldır. BM böyle bir skandalın altına imza koyamaz. Olacak iş değil. Ben gıyabında söylüyorum ama BM Genel Sekreteri Guterres'in bundan haberi yoktur, böyle bir yanlışı asla yapmaz diye düşünüyorum. Silahlı çatışmalarda çocuklar konusundaki özel temsilci Virginia Gamba'nın bu işlemini protesto etmek için BM Daimi Temsilcimiz Feridun Sinirlioğlu girişim başlattı. Döner dönmez de ilk etapta Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Guterres'le konuyu ele alır. Daha sonra gerekirse ben de görüşürüm. Bu ortada bırakılacak bir konu değil."
"Biz mazlumların yanında olmayı kabullendik"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin medyasında çıkan makalesindeki, "Türkiye ve Çin ortak bir vizyonu paylaşıyor" ve "Küresel düzenin yeniden inşası için Çin ve Türkiye sorumluluk alabilir" sözlerinin hatırlatılarak, "Yapılabilecek bir şey var mı? Çin bu konuda samimi davranıyor mu?" sorusuna ise Çin'in bu konularda samimi davranmadığına asla inanmadığını dile getirdi.
Çin'in inandığı doğrularda dik durabilen bir ülke olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"'Dünya 5'ten büyüktür', derken bizim yanımıza birilerini almamız lazım. Hele hele BMGK içinden birilerinin bizim yanımızda yer alması bu süreci hızlandıracaktır. Biz bunu dünyadaki 190'ı aşkın ülkeyle konuştuğumuzda birçoğu zaten ürkek, korkak. Rahat hareket edebilen yok. Kimisi dolara bakıyor, kimisi farklı avantalara bakıyor ama biz farklı bir yere bakıyoruz. Çünkü eğer biz Allah'ımıza dayanmazsak, hakkın ve haklının yanında olmazsak bunun hesabını kolay kolay veremeyiz. Bu dünyada iki seçeneğimiz var, ya mazlumların yanında olacağız ya zalimlerin yanında olacağız. Biz mazlumların yanında olmayı kabullendik. Birileri de zalimlerle yürüyor. Ama tarih boyunca onlar da zalimlerle anılacaklar. Bu dünya firavunlar gördü, Nemrutlar gördü. Nemrutlarla, firavunlarla beraber olanlar hiçbir zaman hayırla yad edilmiyor. Bu devrin de Nemrutları, firavunları var. Onlar da yarın öyle anılacaklar."
ABD-İran arasındaki gerilim
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD-İran arasındaki gerilimde Türkiye'nin arabuluculuk görevi üstlenmesinin söz konusu olup olmayacağı ve olası bir İran-ABD çatışmasının bölgede nasıl bir etki yapacağına ilişkin soru üzerine, "Bunu aslında kimse düşünmek istemiyor. Kimse o konuya girmek dahi istemiyor. Sayın Trump ile yaptığımız görüşmede bu konu hiç gündeme gelmedi. Ama Japonya Başbakanı Abe ile yaptığımız görüşmede Abe, 'Böyle bir olayda birlikte olabilir miyiz?' dedi. Ben de 'Niye olmasın' dedim. 'Her ikisiyle de gerek Ruhani gerek Hamaney'le görüşmelerde bulunabilirim.' dedim. 'Beraber derseniz, beraber de olabilir' dedim. O konuda bir sıkıntımız yok. Tabii nereden başlayacağız, nereye gideceğiz, nerede bitireceğiz? Bunlar da önemli." ifadelerini kullandı.
Acemlerin, "Oturdular, konuştular ve dağıldılar" sözünü hatırlatan Erdoğan, "Öyle olacaksa hiç anlamı yok. Sadece vakit kaybedersiniz, o kadar. Burada da netice almaya odaklanılmalı. Sayın Başbakan'a sordum 'Sen görüşme yaptın, nasıl gördün?' diye. Baktım pek olumlu görmemiş. Bundan sonraki süreci, soruların cevabını önce biz planlayalım, sonra ne gibi adım atacağız onları konuşalım, dedik." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, bir gazetecinin, ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmenin ABD'de bazı kesimleri rahatsız ettiğini belirtilerek, "Amerikan Dış İlişkiler Meclis Başkanı Engel, Trump ile sizin aranızda geçen görüşmelere ilişkin Trump'a ağır ifadelerle yüklendi. Belli ki görüşmede konuşulanlar ve Trump'ın sergilediği olumlu tavır, onları çok rahatsız etmiş. Sizce neden ABD müesses nizamı Trump'ı sevmiyor?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Dünyanın her yerinde zaten müesses nizamlar bir yere odaklıdır. Bunlara karanlık güçler de diyebilirsiniz. Onlar oralarla pazarlıktadır ve oralar adına adımlarını atarlar. Müesses güçler hiçbir zaman o ülkedeki bu tür siyaseti de sevecek diye bir şey yok."
Kendisini de Türkiye'de seven ve sevmeyenler olduğuna işaret eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"İlk seçildiğimizde yüzde 34,2 ile geldik. İki parti geldik. Bir CHP vardı, bir biz vardık. Ama parlamentonun yüzde 63'üne sahiptik. Ondan sonraki süreçte yerel seçimlerde farklı oylar aldık, genel seçimlerde onun fevkinde oylar aldık. Cumhurbaşkanlığında yüzde 52'ye kadar tırmandık. Ama yerel seçimde daha farklı oylar aldık. Şimdi içeride ve dışarıda bunu istediği gibi değerlendirmek suretiyle AK Parti'ye yüklenmek isteyenler oluyor. Dışarıda Batıcı, egemen güçler, özellikle çıkar şebekeleri bize her zaman çok çirkin yaklaşmışlardır. Biz bunlara hiçbir zaman prim vermedik. Kararlılıkla yolumuza devam ettik. Bundan sonra da aynı şeyler olacak."
Trump'ın görüşmede arkadaşlarına kullandığı ifadeler, onlara yönelik ortaya koyduğu tavrın, takdire şayan olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ben de zaten kendilerine bu tür tavırlarını sevdiğimi belirttim. Siz bir müşteri arıyorsanız, bir müşteri çıkmışsa, o müşteri de ödemelerini tıkır tıkır yapmışsa sen o müşterinin malını nasıl vermezsin? Bunun adı gasp olur. Biz şu ana kadar da 1,4 milyar dolar ödeme yaptık. Askerlerimiz pilotlarımız bir general eşliğinde eğitime gitti. 4 tanesini teslim ettiler, diğerlerini bıraktılar. 116 tane F-35 almak için sözleşmemizi yaptık. Biz burada pazar değil aynı zamanda ortak üreticiyiz. Bazı parçalarını da Türkiye'de üretiyoruz. Biz füzeler noktasında geçmişte Patriotlara müşteri olduk ama bu müşteri oluşumuz karşılıksız bırakılınca biz daha neyi bekleyeceğiz, başımızın çaresine bakmayacak mıyız? Düşman saldırsa biz bir yerden sistem bulalım öyle savaşalım mı diyeceğiz? Tedbirimizi hemen almamız lazım."
"Hafter korsan konumundadır"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya ile ilgili gelişmeler ve 6 Türk vatandaşının kaçırılıp, serbest bırakılması ile Doğu Akdeniz satrancında Libya ve Türkiye'nin nasıl bir iş birliği yapacağına ilişkin soruya, "Bizim zaten askeri anlaşmamız var. Bunu daha da güçlendirdik. Orada BM'nin uluslararası hukuka göre muhatabı Sarraj'dır. Hafter, şu anda orada tam manasıyla korsan hareket yapmıştır; korsan konumundadır. Biz de bugüne kadar bütün görüşmelerimizi Sarraj'ın ekibiyle yaptık. Ben bugüne kadar Hafter'le muhatap olmadım. Şimdi BM'nin de buna göre adımlarını atması lazım. Şu an Sarraj ve ekibi kaybedilen yerleri her geçen gün tekrar geri alıyorlar. Temenni ederiz ki kısa zamanda Libya'da da bir seçime gitme imkanı doğar. Halk kendi haklarını demokratik yollarla temsil etme imkanı yakalar." cevabını verdi.
Bir başka gazetecinin, "Kıbrıs Rum Kesimi'nin sondaj faaliyetleri devam ediyor. Karşı tarafın hukuk tanımamazlığına karşı ne tür tedbirler alınıyor?" sorusu üzerine Erdoğan, hukuk içinde gereken adımları attıklarını belirtti.
Bundan sonra da böyle götürmeye çalışacaklarını vurgulayan Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:
"Ama karşımıza hukuk tanımazlar çıkarsa onların anlayacağı dil neyse o dille de konuşmasını biliriz. Orada hiçbir hukuku olmayanların kendilerine hak istihsal etmeleri kabul edilebilir bir şey değil. Zaten Güney Kıbrıs bugüne kadar hiçbir zaman hukukla hareket etmedi. AB'ye girişi şaibeli olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi oradan aldığı güçle KKTC'yi korkutmaya çalışıyor. AB de dürüst hareket etmiyor. Bürgenstock'ta KKTC'ye en büyük haksızlık yapılmıştır. Referandumda 'hayır' dediği halde Güney Kıbrıs AB'ye alınmıştır; Kuzey Kıbrıs 'evet' dediği halde alınmamıştır. AB'nin mali yaptırımlar noktasında da Kuzey Kıbrıs'a ödemesi gereken para ödenmemiştir. Şimdi biz bu AB'ye nasıl inanalım? Bunlar dürüst değil. Bunların hepsi gaspçı. Burada da yaptıkları yine bu."