'10 Numara'nın yeni lideri ekonomik belirsizliklerin üstesinden gelebilecek mi?
● İngiltere'yi ikiye bölen 'Brexit'in siyasi ve ekonomik belirsizlikleri de beraberinde getirmesi önce David Cameron, ardından ise Theresa May'in sonunu hazırladı.
● Süreç içinde Muhafazakar Parti'nin 2 liderinin istifa etmesi Brexit sürecinin ne kadar sancılı bir dönem olduğunu gösterdi.
● 10 Numara'nın yeni lideri Boris Johnson'ın 'bütün sorunları çözeceğim, bana güvenin' söylemi belirsizlik bulutunun dağılmasına katkı sağlamadı.
Birleşik Krallık için kabusa dönüşen Avrupa Birliği'nden çıkış (Brexit) yeni Başbakan Boris Johnson'a olan 'güvensizlik' nedeniyle tekrar en önemli gündem maddesi oldu.
Brexit süreci ile ekonomik sorunlar ve dış politikadaki sıkışıklık süreçteki belirsizliğin ana nedeni olarak görülüyor. Toplumun kutuplaşması ise bu derinleşmenin en büyük sorunu ve Birleşik Krallık'ın dağılma ihtimali süreci daha da belirsiz hale getiriyor.
24 Temmuz 2019'da yeni Başbakan Boris Johnson'a koltuğu devreden Theresa May, 2016’da yapılan Brexit referandumunun ardından dönemin başbakanı David Cameron’ın istifasıyla boşalan koltuğa milletvekillerinin desteğiyle oturmuştu.
Haziran 2017'de kendi kararıyla gittiği erken genel seçimde tek başına hükümet çoğunluğunu kaybeden May, Kuzey İrlanda’nın aşırı sağ Demokratik Birlik Partisinin desteğiyle azınlık hükümeti kurabilmişti.
Johnson'ın AB'ye bakışı ve çözüm önerileri
Sert Brexit yanlısı olarak bilinen Johnson, ülkenin AB’den ayrılması için yapılan kampanyanın en önemli isimlerinden biriydi.
Brexit sürecini İngiltere için "Beka sorunu" olarak değerlendirmesiyle öne çıkan Johnson, liderlik kampanyasını "Ülkemiz beka sorunuyla karşı kaşıya ve Brexit'i 31 Ekim’de gerçekleştiremezsek asla affedilmeyeceğiz." ifadesiyle başlatmıştı.
Johnson, ülkenin AB’den anlaşmasız bir şekilde olsa da ayrılmasını isteyenlerin desteğini alarak 10 Numara'nın yeni konuğu oldu.
Johnson’ın liderlik vaatleri arasında ülkenin, AB’ye daha önceki taahhütlerinden kaynaklanan yaklaşık 40 milyar sterlinlik ayrılık ödemesini yapmayacağı da yer almıştı.
Brexit'in ekonomiye nasıl bir etkisi var?
23 Haziran 2016'da yapılan AB referandumunda yüzde 48'e karşı 52 ile Brexit (İngiltere'nin AB'den ayrılması) kararı almıştı. Bu kararın ardından İngiltere ekonomisinde bir bekleyiş süreci de resmen başlamış oldu.
Yabancı yatırımcılar ve yerli şirketler üretimlerinde bir duraklama dönemine girerek sürecin bitmesini beklemeye başladı. Nedeni ise, İngiltere'nin AB'den çıkmasıyla AB ülkelerine yapılan ihracatın artık 'gümrük' uygulanacak olması. Bu da şirketlerin farklı piyasalara açılması anlamını taşıyor.
Boris Johnson'ın 'ne olursa olsun AB'den çıkacağız' söylemi de bu bağlamda halk üzerine 'olumsuz' yansıdı ve siyasi ve ekonomik belirsizlikler daha da derinleşti.
Johnson'ın ekonomik olarak ne yapacağı nasıl bir yol izleyeceği de henüz açıklanmadı. Belirsizliklerin derinleşmesi ve halkın güvenmemesinin en önemli nedenlerinden biri de bu.
AB Birleşik Krallık'ın 'çıkışına' nasıl bakıyor?
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, mevcut Brexit ayrılık anlaşmasının en iyisi olduğunu ve alternatifi bulunmadığını bildirdi.
AB Komisyonu, Juncker ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson arasında yapılan telefon görüşmesi ile ilgili bildiri yayınladı.
Bildiriye göre, Juncker, görüşmede Johnson'ı yeni görevi dolayısıyla tebrik etti ve iş birliği vurgusu yaptı.
Juncker, muhatabına AB'nin mevcut ayrılık anlaşmasının mümkün olan en iyi ve tek anlaşma olduğunu ancak siyasi deklarasyonun dili konusunda müzakere yürütülebileceğini söyledi.
Johnson, dün Avam Kamarası'nda hükümetin Brexit konusunda izleyeceği yol haritasını açıklamıştı. Eski Başbakan Theresa May'in, AB ile vardığı Brexit anlaşmasındaki Kuzey İrlanda sınırına ilişkin tedbir maddesinin kaldırılması gerektiğini vurgulayan Johnson, Kuzey İrlanda sınırıyla ilgili alternatif çözümler üzerinde anlaşılması gerektiğini söylemişti.
Birleşik Krallık'ın geleceği nasıl şekillenir?
BBC Türkçe'den Ergin Yıldızoğlu'nun haberine göre; Brexit halk oylamasıyla başlayan süreç toplumda ırkçılığın, sağ popülizmin yükselmesine büyük katkı yapmış, azınlıklara ve yabancılara yönelik "düşmanca bir iklim" gelişmeye başlamıştı.
Aynı dönemde özellikle eğitimli sınıflar arasında, Brexit sürecinin sorunlarının, Brexit oylamasına gidilirken yapılan kimi vaatlerin yalan olduğunun ortaya çıkmasına paralel, "kalmaktan" yana olanların sayısı da artmaya başladı.
İş çevreleri de Brexit konusunda kaygılarını giderek daha yüksek perdeden dillendiriyorlardı. Parlamento da bu iki gelişmeyi yansıtan biçimde, anlaşmasız Brexit olasılığını eski Başbakan Theresa May'ın yaptığı anlaşmayı da yetersiz bularak sürekli geri çevirdi.
- Brexit parlamentoda engellendikçe, sağ popülizmin, seçkinlere, yönetici sınıfa yönelik eleştirileri sertleşti, İngiltere milliyetçiliği daha da güçlendi.
Boris Johnson'un sağdan gelen bu basınçlar altında yönetmesi, aynı anda Muhafazakar Parti'nin iç dengelerini koruması, Brexit partisine kan kaybettirmemesi gerekiyor. Boris Johnson bu zor durumu Brexit partisinin uzlaşmaz konumunu benimseyerek, "ne olursa olsun çıkacağız" iddiasıyla yönetmek istiyor. Ancak, partinin birliğini koruma çabaları Krallığın birliğini tehlikeye atma riskini de beraberinde getiriyor.
Kuzey İrlanda sorunu çözüme muhtaç
Johnson'ın vaadi gibi bir durum oluşması halinde yani anlaşmasız çıkış durumunda AB içinde kalan İrlanda Cumhuriyeti, AB birleşik pazarının korunması gerekçesiyle Birleşik Krallık'ın parçası olan Kuzey İrlanda'yla arasına, yeniden fiziki bir sınır koyacak.
Bu sınır ile birlikte güney ve kuzey arasındaki mal ve insan akışının aksaması, İrlanda'da Katolik ve Protestan cemaatler arasındaki barış anlaşmasının zeminini ortadan kaldırması, İrlanda'da yeniden birlik tartışmalarını, iç savaşı canlandırma olasılığını gündeme getirecek.